38. Sözler Silsilesi

4K 291 38
                                    

Ellerim ince hırkamın cebindeydi. Kulaklığımdan yükselen şarkıya eşlik ediyordu dudaklarım.

Beyaz tenim bir ölüyü andıracak kadar solgun duruyordu. Aklımda kafamı karıştıracak sözlerle merdivenleri tırmanırken sakin kalmamı tembihleyen Koray'ı düşünmeye çalışarak apartman dairesinin önünde durdum. Kapıyı çalarken merdivenden inen Sandy ile kısaca selamlaşıp içeri geçtim. Salondakilere de aynı kısalıkta bir selamla veda edip odaya geçerken tüylerim diken dikendi.

Odaya geçip yatağıma uzanırken bir süre düşündüm ama işin ucunun beni hep korkunç teorilere sürükleyen fikirlerdi bunlar. Ben, bir silahtım ve bunu istemesem de kabul etmiştim. Bu silah olma işinin yeterince gücüme gitmesi yetmezmiş gibi bir de yanlış ellere geçme durumumda başıma gelecekleri düşünemiyordum. Eğer iş ilerlerse ve ben bir ruhun ömrünü bir başkasına aktaracak kadar güçlenirsem içine düştüğüm korku çemberi daha da daralırdı ve ben o zaman ne yapardım hiç bilmiyordum.

Derin bir nefes alarak bu düşünceleri bir kenara attım. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkayarak kendime gelmem gerekiyordu. İsteksizce yataktan ayrılıp banyonun önüne geldiğimde kapıyı çalacakken içeriden açıldı kapı. Uzay ile göz göze geldiğimizde bir an irkildim. Dikkatle bana bakıyordu o da. Hiçbir şey demeden geçmesi için kenara çekildiğimde o da aynı şeyi yaptı.

Onunla bu uzaklığımız beni üzse de elimden hiçbir şey gelmiyordu neticede. O bir başkasına aşıktı, benim hislerimi ona itiraf etmem kalbine dokunmamıştı bir kere. Ne yapabilirdim ki daha? Gururumu ne kadar çiğneyebilir, onurumu daha nasıl ayaklar altına alırdım? Bu, bana yakışmazdı.

İç çekerek işlerimi tamamlayıp bir süre ders çalıştım. Mayıs ayının heyecanı kalbimi sarsarken büyük sınava bir ay kadar bir süre kaldığı için elimden geldiğince sıkı çalışmayı deniyordum ama hem Koray ile yaptığım egzersizler hem de Dafne'nin kafamı karıştıran sözleri yüzünden beynim hiçbir şey anlamamakta diretiyordu.

Ertesi gün de bu huzursuzluk sürdü. Dafne'nin tehdidini Doruk'a henüz söylememiştim. Diğerleri yeteneğimi bilmediği için bu korkunç olayı onlarla paylaşamasam da en azından abimin bilmesi gerekiyordu bunu ama öte yandan Doruk'u benim yüzümden daha da perişan görmek istemiyordum.

O benim için bir abiden de fazlasıydı her zaman. Beni koruyup kollaması bir yana, bir anne şefkati ve bir baba güveni vardı onda. Doruk'a bir zarar gelebilirdi işin ucunda ve ben de Koray da şimdilik bu konunun bahsini açmamaya karar vermiştik. Bu her ne kadar riskli olsa da o riski almaya değerdi. Bu defa Dafne'nin karşılaşacağı kişi eski zayıf Dora da değildi üstelik. Hala ona ya da herhangi birine karşı güç kullanabileceğimi sanmıyordum ama en azından artık kendimden daha emindim. Yani umarım, öyleydi.

Okul çıkışı Koray ile her zamanki buluşmamızı tamamladıktan sonra o beni eve yürüyerek bırakmayı teklif ettiğinde ona ayak uydurdum. Beraber yürürken hava güzeldi. İsveç'te bu havalara o kadar az tanık olurdum ki şimdi ister istemez içimi neşeyle doldurmuştu bu hava. Tüm kasvetime rağmen.

"Sence Dafne ne kadar tehlikeli?" diye mırıldandım birden aklıma gelen soruyla. Koray güldü.

"Seni ilk karşılaşmanızda ölümün kıyısına sürüklediğini baz alırsak hayli."

Dudağım kıvrıldı. Artık kendi acılarımla alay etmeyi öğrenmiştim. Evin önüne geldiğimizde omuz silktim.

"Kaderimizde ne varsa onu yaşarız. Belki de evham yapmak yerine zamana bırakmak en iyisi. Bir kez kurtuldum, bir kere daha bunu başarabilirim sonuçta."

"Yine de şansını zorlama." diye takıldı. Gözü balkona takıldı. "Hatırlıyor musun? Bundan birkaç ay önce buradan atlamıştın."

Kıkırdadım. "Tamamen senin çılgınlığındı. Tutmasaydın Dafne'nin başaramadığını sen başarmış olacaktın."

Birinci TekilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin