1.Bölüm

2.5K 79 16
                                    

Media:Nalan Göksu

İstanbul sokakları henüz yeni güne uyanmamıştı.

Üzerimde önceki geceden kalan mahmurluk ve silmeye erindiğim için beni adeta hortlağa çeviren makyajımla yatakta doğruldum. Evet, doğru duydunuz hortlak...

Aynanın karşısına geçip kendimi süzmeye başladım. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum ama her sabah uyandığımda ilk işim kendime bakmak olurdu, ağzım burnum yerinde mi diye heralde :/

Bembeyaz tenim, uzun ince fiziğim ve ateş kırmızısı saçlarımla güzel ve her erkeği etkileyebilecek bir kızdım. Kendime bakmaya bir son verip banyoya doğru yürüdüm. Yoksa işe geç kalacaktım.

Size biraz kendimden bahsedeyim. Ben Nalan. Nalan Göksu. 22 yaşındayım. Sıradan bir üniversite öğrencisiyim ama bir süreliğine dondurmak zorunda kaldım. Ailem yurt dışında. Ailem, babamın sürekli çıkan iş seyehatleri nedeniyle temelli yurt dışına gitme kararı almış, ve ben gelmek istemediğimi söyleyip olay çıkarttığım için beni almadan gitmişlerdi ve tabiki beni silip.

Bu her ne kadar gözlerimin dolmasına neden olsada tek başıma ayakta durmaya çalışıyordum.

Tek başıma mı dedim?
Hah, pardon kaçık dostum Gizem'i unutmuşum. O benim ev arkaşdımdı. Ama öyle sıradan bir ev arkadaşı değil her zorluğa birlikte göğüs germiştik biz.

Düşüncelerinden sıyrıldım ve pijamalarımı üzerimden çıkardım. Kot şortumu ve crop bir tişört giyip incecik belimi açığa çıkardım. Saçlarım kendiliğinden dalgalı ve Elidor reklamlarındaki gibi olduğu için onlara bir şey yapmadan iki saattir anıran Gizem'in sesiyle yüzümü buruşturdum.

"Nalaaaaan hadi artık iki saattir masayı izliyorum!!"

"Aman be geldim çatlama" diye söylenerek mutfağa doğru ilerledim ve sırıtarak Gizem'in yanağına sulu bir öpücük kondurdum.

Buna sinir oluyordu. Sinirle yüzünü omzuyla silerken homurdandu "Dudakların kopsun inşallah" dedi. Bu dediğine gülerek kahvaltı yapmaya başladık.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra çalıştığım kafeye gitmek için yola koyuldum. İki otobüs serüveni ardından sonunda kafeye gelmiştim.

Önlüğümü giyip servisleri almaya başladım. Bir adamın bakışlarının üzerimden ayrılmadığını hissettiğimde yerimde rahatsızca kıpırdandım. Tüm servisleri aldıktan sonra sıra o adamınkine gelmişti. "Buyurun efendim ne alırdınız?" adam müstehcen ve bir o kadar itici bakışlarından ödün vermeden "Ben bir kahve alayım canım" dedi.

Sinirlerim yavaş yavaş tepeme çıkarken kendi kendime mırıldandım, "Sabret Nalan sabret bu işten de atılırsan başka iş bulamazsın" diyerek kahveyi getirmek için gittim.

Elimde sıcacık kahveyle adamın oturduğu masaya doğru ilerledim tam kahveyi masaya koymuş gidecekken adamın ellerini belimde hissetmemle buharı hala üstünde olan kahveyi adamın suratına döküp fincanı da kafasına fırlattım." Şerefsiiiz sen kimsin de bana dokunuyorsun" gibi şeyler söylüyordum.

Kafedeki herkes bize bakarken. Kulaklarıma dolan kükremeyi andıran sesle olduğum yerde kaldım "NALAN!". Bu ses o keltoş patronumdan başkasına ait olamazdı.

Ona açıklamalar yapıp durumu izah etmeye çalışırken o bana bağırıp çağırıyor ve kafenin adını rezil ettiğimi söylüyordu. Yine aynı kükreyen sesle "KOVULDUN!!" dedi. Bense daha fazla kendime hakim olamayıp önlüğü keltoşun yüzüne fırlatıp cırladım. "Mutfaktaki farelere de en kısa zamanda bir çözüm bulursun umarım" dedim. Kapıya doğru yürürken duyduğum ve gördüğüm şeyler müşterilerden çıkan ıyk uyk sesleri, şok içinde kalmış bir keltoş ve yavaş yavaş boşalan kafeydi.




Merhabalrrrr. Bu bölümü yazıp yazmamak arasında o kadar gidip geldimki ama kendime bir şanş vermek istedim.Sizden yorum ve destek bekliyorum. Lütfen bana hatalarımı, doğrularımı her şeyimi söyleyin. Umarım hoşunuza gider. Sizi seviyorum ballarım. :*

ASİSTANIM Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum