Bölüm 2: "Umudun Zehri. "

442 19 11
                                    

Berkay Tulumbacı - Çocuk.

Haluk Levent - Elfida.




İyi okumalar. 🌹













Kalbimin her bir noktasında çığlık çığlığa onun adı yankılanıyordu.
Nefesim onun adını zikrederek ellerini yüreğime sardı ve içim sıcacık oldu.
Gözlerime ilişen o güzel yüzü ile silik bir nefes vererek dudaklarımı birbirine bastırdım.

Allahım sana şükürler olsun onun suretini bana ben ölmeden bir kere daha görmemi nasip ettin.
Onun siyah, girdap gözlerini, hafif kalın kaşlarını, uzun kirpiklerinin hemen altındaki sol yanağındaki gamzesi..

Galiba yavaştan ölüyorum.

Yüreğim bu bir rüya değil öyle değilmi?
Şayet ki rüyalar da bile onun sureti beni etkisi altına alırken gerçeği beni bozguna uğratıyordu.

"Miray?" Bir el omzumu hafif sarstı. İrkildim.
Ardından kıkırdama sesi doldu kulaklarıma.
"Ohoo adamı görünce bizimkinin dünya ile bağlantısı gitti."

Gözlerimi güçlükle onun suretinden çektim.
"Yok." Dedim kısık sesimle. Ah aptal gibi görünüyordum kesin şuan.
"Ben sadece. Çok tanıdık geldi de yüzü ondan öyle oldu. Yani ben.."

Asel ve Defne bir kahkaha patlattı.
"Ya kızım ne bu kıvranış? Alt tarafı çok yakışıklı demeni bekliyoruz senden. Bir de açıklama yapmaya çalışıyor." Dedi Asel.
Defne onu onaylayarak yanıma oturdu ve beni kendine çekti.

"Miray öyledir. Çekingen ve biraz içine kapanıktır. Duygularını bizim gibi löp diye ortaya atmaz, belli etmez. O benim saklı kutumdur."

Asel kafasını salladı.
"Belli belli."

Onları umursamadım, zaten biraz sonra hocanın sınıfa girmesi ile konu dağılmış herkes yerlerine kurulmuştu.
Ben ise onda kalmıştım.
Belki de binlerce kez.

Ders tüm hızıyla akıp giderken aklım Arın'daydı gözlerim ise tahtaya yansıyan slaytta boş boş geziniyordu.
Bir leyla gibiydim şuan.
Tek yaptığım onu düşünmekti.
Gözlerimi kısa sürede tahtadan çekerek çantamdan telefonumu çıkarıp sosyal medya hesabıma girerek onu aramaya başladım. Bu arada kızlara ufak kaçamak bakışlar atıyordum.
Onu araştırdığımı görmelerini istemiyordum.
Arın'ı kendi içimde saklamıştım ben yıllarca.
Ona olan aşkımı kimseye dillendirmemiştim.
Şimdi böyle öğrenmelerini asla istemezdim.
Belki beni alaya alırlardı ya da imkansız bir aşka kurban gittiğimi dillendirirlerdi.
Bunu duymak istemezdim.
Kalbim bu sözlere dayanamazdı ki. Ben zaten içimde kurduğum mahkemede hep kararı umudun zehrinden yana veriyordum.
Ölümüm yakındı ama panzehirimden de umudum vardı.

Kısa bir arayış sonrasında onun hesabını bulmuştum. Hesabı yeni açmıştı çünkü ben her an her dakika sosyal medya hesaplarından arayıp durur ama sonuç elde edemezdim.
Hızla hesabına girip fotoğraflarında gezintiye çıktım. Toplam üç fotoğrafı vardı.
Onun her fotoğrafında kalbimde kelebekler öyle güzel kanat çırpıyordu ki bir an heyecan ve mutluluktan nefesim kesilecek diye korkar oldum. On sekiz yaşından bu yana o kadar değişmesine nazaran bana göre o hep ilk gördüğüm andaki gibiydi.
İsmi gibi saf ve temiz.

Derin bir iç çekerek en son paylaştığı fotoğrafa geri dönüp baktığımda konumda paylaştığı gözlerime ilişti.
Yüzümde gülümseme oluşurken hızla kendimi toparlayarak bakışlarımı telefondan çekerek önce arkadaşlarıma sonra da sınıftakilere baktım.
Kimsenin dikkatini çekmemiş olmamın verdiği rahatlama ile bakışlarımı tekrar telefonuma çevirdim. İçimdeki seviçle gözlerim konumla buluştu lakin bu sevincim bir balon misali sönmüştü. Sonra bir cam kırıldı yüreğimde, o cam tüm kırıklarını bin bir parçaya ayırıp her uzvuma sıçrattı.
Kanadım.
Hiç durmayacak ve beni hep acıtacak yaraya gebe bıraktı beni.

GÜL BATAKLIĞIWhere stories live. Discover now