"Ölüm bizi bir araya getirecek mi Jeongguk?"

Titreyen parmakları onu buradan, sevgilisinin bedeninden ayıracak zehire giderken kapağını açarak gözlerini kapatmıştı.

Ve Kim Taehyung küçücük bedenine rağmen onlarca yükü sırtında taşıyan eşine ihanet etmişti.

Zira en büyük güçsüzlük, çaresizliğin kendisiydi. Tıpkı en büyük düşmanın, canlının kendi zihni olduğu gibi.

_

"Seni severek çok büyük bedeller ödedim ben Jeon. Artık seni sevmek istemiyorum, en yakın arkadaşım, kardeşim bir hiç uğruna öldü. Bunu kaldırabilir misin? Her şeye rağmen sevemeye devam edebilir misin? Kim için öldüler? Senin için! Senin için bir anne evladını kaybetti, diğer sevdiği, evleneceği adamı kaybetti! Onlar acı çekmeye devam ederken biz nasıl gülümsemeyebiliriz? Hiçbir şey olmamış gibi devam etmeye yüzün var mı söylesene!"

"T-taehyung sakin ol ben sade-"

"Ben sevmeye devam edebilirim Jeongguk ya geride kalanlar? Onlar acı çekerken sen gülümseyebilecek misin? Senin canın için iki can yok oldu, onlarca hâyâl, yarım kalmış ukteler... Sen arkadaşının, kardeşinin ölümüne izlerken elinden hiçbir şey gelmemesinin çaresizliğini hissettin mi? Ben hissettim ve lanet olsun ki tek bir gün dahi unutamıyorum."

Sarf edilen sözler birer birer sırtına saplanırken karşısındaki adamın bir kez daha kendini suçlamaktan başka hiçbir şey yapmayan eşiyle aynı kişi olmadığını anlamıştı.

Taehyung hep kendisini suçlar, Jeongguk ise bu durumda onu sadece teselli etmekle kalırdı. Yapılan hatalar, hiçbir zaman tek taraflı değildi. Suçlu karşı taraf olmayabilirdi fakat belki de en büyük suçlu küçük bir çocukken ona doğruyla yanlışı anlatamayan ailedeydi.

Annesi esmeri sonu gelmeyecek büyük bir hırs ve bir o kadar da zehirli bir öfkeyle yetiştirmişti. Kolay değildi, zira zehirin merkezi kişinin köklerinde, yeşerdiği yerdeydi fakat buna rağmen her ne kadar kısada sürse eşinin o herkesten sıyrılmış, küçücük bir çocuktan farksız hayata karşı, hissettiklerine karşı olan serzenişlerini en yakınından hissetmişti.

Birinin değişebileceğine en yakından şahit olmuştu.

Gerçekten suçlu olabilir miydi? Küçük bir parça kalbine hiç olmadık anda düşerken en büyük korkusu ile karşı karşıya gelmişti.

Suçluluk.

"Eğer bu kasabaya hiç gelmemiş olsaydım, tüm bunlar yaşanmayacaktı."

Ardı ardına tekrarlanan cümleler dakikalar boyunca kulaklarında uğuldamaya devam ederken sessizce bahçeye çıkmıştı. Soğuk hava, ciğerlerini yakmıyor aksine içinde kök salmaya başlayan zehirli fidanların kısık bir o kadar da öfkeli seslerini susturuyordu.

Saatler tıpkı bir ömür gibi gelirken soğuğu hissetmeyen bedeni ilk defa üşümüştü. Zira sıcaklığını uzun süredir arayan eşi yanında ve aynı zamanda oldukça uzağındaydı.

"İçeri gir, sen ve nezlenle uğraşmak istemiyorum."

Üzerine gelişigüzel atılan pikeyle birlikte neredeyse saatlerdir oturduğu ahşap sandalyeden kalkarak huysuzca kaşlarını çatan eşinin yanından geçerek içeri girmişti.

"Nerede uyuyacağım ben?"

Birkaç saat önce sarf edilen can yakıcı sözler etkisini kaybetmiş gibi davranması oldukça garip gelsede bunca yaşanılan olaydan sonra sağlam bir psikolojide olacağını hiçbir zaman düşünmemişti.

alpha's bright star 'tk ✓Where stories live. Discover now