16.Yüzyıl Pastacısı;2

13.5K 950 101
                                    

16.Yüzyıl Pastacısı 
      Bölüm 2 "limon Ağacı"

Düzenlendi

🍰

Düşes Alberta, Madam Lexi'nin elini nazikçe sıktı. Madam Lexi, "Lütfen çok üzerine gitmeyiniz, her genç kızın yaşadığı sıkıntıları yaşıyor Cara. Benim sayemde düzeleceğine eminim." Dedi Lexi içten bir samimiyetle. Düşes Alberta kafasını usulca salladı. "Elbette Madam Lexi, iyi günler."

Düşes Alberta, Madam Lexi'i Uğurladıktan sonra yüzünde tuttuğu zorlu gülümsemeyi saniyesinde sildi. Alberta; kendi isteği dışında hareket edilmesinden, konuşulmasından nefret ederdi. Her zaman onun dediğinin yapılmasını isterdi. Küçük kızı; bu isteklerinin hep tersini yapardı. Tek kızları Cara iken tek umutlarıda Cara'ydı.

Düşes Alberta içinden 'onun iyi bir terbiyeye ihtiyacı var' diye geçirdi. Ne kadar uğraşsa da onu bir türlü terbiye edememiş kendi istediği gibi yapamamıştı. Tek umudu Madam Lexi idi. Madam neredeyse çoğu genç kıza görgü kurallarını anlatmış, onları birer hanımefendiye çevirmişti. Aslında Düşes Alberta bu sözleri çevreden duymuştu, Lexi'i daha önce hiç görmemişti.

Uzun kabarık eteğini bir eliyle yavaşça toplayıp merdivenleri düzgünce çıktı. Kızının odasına gelince hiç düşünmeden kapıyı açtı ve girdi. Cara yüzünde ki makyajı temizliyordu, aynadan annesini görünce duruşunu düzeltti.

Alberta büyük adımlarla kızının arkasına geçti. Hiç ses çıkartmadan tahta, üzerinde kırmızı yakut taşlı tarağı aldı. Cara nefesini tutmuş bir şekilde annesini izliyordu. Alberta yavaşça kızının düz saçlarını taradı. "Baban ile aynı saç rengine sahipsin," Cara annesinin sesinden neler hissettiğini anlamaya çalışıyordu fakat Düşes Alberta bunu çok iyi saklamıştı. Cara onun neredeyse samimi olduğuna inanacaktı.

"Gözlerin de babanın ki gibi bal rengi. Söylesene Cara; babana sadece fiziksel olarak mı benzemek istersin?" Düşes belki de normal bir soru sormuş gibi gözüküyordu ancak bunun altında yatan tehditin Cara farkındaydı. Babası Zeki, çalışkan bir adamdı. Yönettiği bölgelerin hiç bir sorunu dahi yoktu. Gün geçtikçe zenginliğine zenginlik katıyordu. "Anne," dedi Cara içten bir sesle. "Evlenmek istemiyorum, korsenin içine girmek istemiyorum, balolardan baloya koşmak istemiyorum." Diye devam ettirdi sözlerini Cara. İlk defa böylesine cesaretle konuşuyordu Cara, önceleri kafasını öne eğer kabullenirdi.

Hemen arkasında hâlâ saçlarını tarayan annesinin yüzüne bakamıyordu. Göreceği ifadeden korkuyordu. "Öyleyse ne istiyorsun?"

Tatlı yapmak! Diye bağırdı içinden. Mutfağa girmek ve enfes tatlarda yemekler yapmak istiyordu. Narin bir hanımefendi olmak yerine mutfakta hamur yoğurmak istiyordu, yaptığı tatları herkes denesin istiyordu. Toprağa sebze tohumları ekmek onları büyütmek istiyordu, küçük bir evi olsun, bahçesi olsun istiyordu. Belki bir at bile olabilirdi, Cara atları çok severdi.

Fakat hiç birini diyemedi Cara, sustu. Eğer Düşes Alberta onun mutfağa girdiğini öğrenirse delirirdi. Ona göre soylu bir ailenin kızı mutfağa adım dahi atmazdı, yemek yapamazdı, iş yapamazdı. Öyleyse Cara ne yapacaktı? Bir süs bebek gibi köşede oturup, isteklerini mi bastıracaktı. O bu Dünyaya bir adamın eşi olmak için mi gelmişti? Onun dünyası sadece bundan mı ibaret olmalıydı?

"Tam tahmin ettiğim gibi. Bir amacın yok. Öyleyse evlenmen için bir engel de yok. Yarından itibaren derslere gireceksin o baloda kendine uygun birini seçeceksin." Düşes Alberta tarağı bıraktı. Cara'nın omuzlarına kadar eğildi, şeytani bir gülümseme vardı dudaklarında. "Duydun mu tatlım?" diye sordu.

16.Yüzyıl PastacısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin