01.Şehrin Rüzgarı

10.8K 612 143
                                    

Dora

Hayatımızın temellerini oluşturan kimi değerler vardır. Bu değerler esasında bizi biz yapan şeylerdir. Çocukluğumuzun ilk evrelerinden hayatımızın son demlerine dek istesek de istemesek de bizimle gelirler gittiğimiz her yere. Bazen bazı yaşanmışlıklar bizi inançlarımızdan kopmanın eşiğine getir belki ama hiçbir zaman tam olarak yok edemeyiz onları içimizde. Çünkü onlar yok olduğunda bizden de geriye hiçbir şey kalmaz.

İnsan ruhu, bir bakışta fark edilemeyecek bir derinliğe sahiptir. Dışarıdan nasıl görünürse görünsün çoğu insan derin yaraları ruhunda taşır zira. Hayatın inişli çıkışlı yollarında alınan her darbe ve yiten her duygu ruhun kara topraklarının altına gömülür ama unutulsa bile varlığı daima oralarda bir yerde hissedilir. Bu ruh, doğumdan ölüm anına kadar olan süreçte sadece duyguların ölümüne değil aynı zamanda doğumuna da şahit olur ayrıca. Mutluluklar da keder kadar yer kaplar esasında. Hayata nasıl bakarsa insan, o siluete bürünür ruhu yalnızca ve hangi pencere kapanırsa yüzüne, insan daima o pencerenin ardındaki şeyi özler. Ne olduğunu bilmese bile.

Bazen bazı şeyler talihtir. Yazgımızda ne olursa olsun şikayet etmememiz gerektiği öğretilse de bizlere işin özünde insan isyan etmeye endeksli bir varlıktır. Dolayısıyla talihimize lanet etmek nefes almak kadar kolay gelir bizlere. Fakat bazen, o kapanmış pencerelere ulaşamamanın hezimetinden kafamızı kaldırıp bakmayı başardığımızda, anlarız bir şeyleri. Mesela başımıza gelenlerin bizim için en iyisi olduğunu fark etmek gibi.

Başıma şimdiye kadar gelen çoğu olaya karşı tutumum karamsarca olmuştu. Doruk bunun benim suçum olmadığını söylerdi, ona göre karakterimin derinlerinde bir yerde yatan duyguydu bu. Ne yaparsam yapayım içimden söküp atamadığım bir şeydi yani. Ailemi kaybettiğim o acı günün ardındansa gün yüzüne çıkmıştı ve doktorlar buna travma sonrası stres bozukluğu adını vermişti. Uzunca bir süre depresyon ve anksiyete adı altındaki teşhislerle ilaçlara maruz kalmış, bu karamsarlığa daha kolay alışır olmuştum bense. Talihimin olmadığı konusunda ısrarcı bir tutum sergilesem de aynı zamanda Doruk gibi bir kardeşe sahip olmanın en büyük şanslardan biri olduğuna da emindim. Şimdiyse tamamen yabancı olduğum bir ülkede, yalnız başıma adımlarken o şansı da yitirmiş gibi hissetmeme engel olamıyordum.

On sekizimdeydim. Çoğu akranım gibi ben de bu yaşın bana yeni özgürlükler getireceğine inanıyordum ama böyle bir sorumluluğu öngördüğüm söylenemezdi. Abimin ani ortadan kayboluşuyla birlikte kendimi ailemin doğduğu bir coğrafyaya alelacele atmak pek de öngörülebilir değildi gerçi. Dilimi kuruyan dudaklarımın üstünde gezdirip onları ıslatmaya çalışırken vücuduma bir ürperti yayıldı. İstanbul'daydım. Sınıf arkadaşlarım konuşurken birkaç kez ismini duyduğum ve tarihin derinliklerinden kopup gelmiş kocaman bir şehirde. Ara sıra hocalarımın bu şehrin kendi tarihlerinde bir zamanlar kadim imparatorluklarına ve dini mekanlarına sahip olduğunu söylemesi ve küçüklüğümden kalan, ailemin özlemle bahsettiği birkaç anıdan başka hiçbir şey bilmiyordum bu şehir hakkında.

İç çekerek pembe, büyük bavulumu sürüklemeye çalıştım. Hava İsveç'tekine oranla sıcak sayılsa da burası da kış mevsiminini yaşatıyordu belli ki. İstanbul hakkında gelmeden önce bakma fırsatı bulduğum bir diğer bilgi, nüfusunun kaldığım ülkenin iki veya üç katı kadar fazla olduğuydu. Bu bilgi beni hem şaşırtmış hem ürkütmüştü. Ürkmüştüm çünkü kalabalıklardan haz etmezdim. Bana göre kalabalık tehlikeyle eşdeğerdi. Genel olarak yalnız büyümem ve sadece abim Doruk ile olmam büyük olasılıkla bunun yegane nedeniydi.

Meraklı bakışlarım eşliğinde havaalanından çıktığımda etrafta birçok araç vardı. Kimileri sevinçle karşılıyordu sevdiklerini, kimileriyse benim gibi yalnız adımlıyordu. Yine de onların özgüvenine kıyasla bende gram kendine güven olmadığını söylemem yanlış olmazdı. Göz ucuyla onları takip ettim. Boş buldukları ilk taksiye biniyorlardı. Her ne kadar gergin olsam da onları taklit etmeye karar verdim. Gözlerimle bir taksi arasam da etraf o kadar kalabalıktı ve taksiler o kadar hızlı gelip gidiyordu ki bulmam pek kolay olmadı.

Birinci TekilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin