SIRADAN BİR ÇOCUK

38 7 0
                                    

Kollarından tutup onu yarı sürükler halde götürüyordu taş koridorda iki tane yüzü maskeli adam. Adamlar gerçekten çok güçlü duruyorlardı ve bunu ikiside birer eli ile kavramış olmasına rağmen kısmen havada gitmesinden anlamıştı. Yüzü gözleri hatta tüm vücudu alev alev yanıyordu. Hani eğitim alacaktı. Hani ona bir sürü şey öğreteceklerdi. Onun yerine Çinlilerin işkence yöntemleri adlı dersin konu mankeni gibi hissediyordu. Hadi fiziksel zorluklara bir şekilde dayanıyordu iki gündür. Her gün yediği dayağa da katlanmaya çalışıyordu. Ama tüm kaslarına enjekte ettikleri o turuncu sıvı da neydi öyle. İlaç girdiği anda resmen yandığını hissetti. Aklına geldi o an. Eğitmen ne demişti. Ateşi 53 derecemiydi? Altımı kısın da dibim tutmasın demek istemişti bir an. O bunları düşünürken sonunda odasının kapısına varmışlardı. O iki iri adam taş koridorun sonundaki odasına onu resmen fırlatır gibi bırkatılar. Yüz üstü yerde sektiğinde burnunu çarptı sert bir şekilde. Kendini çok halsiz hissediyordu ayağa kalkmaya hali yoktu. Tüm duvarları taştan olan ve bir banyo bir yatak ve bir kanapeden oluşan odasının ortasında yatıyordu yüzüstü. Yatağı bir bakış attı, hafifçe doğrulmaya çalıştı ama kollarında hiç güç yoktu ve olduğu yere yığıldı. Bayılmıştı...

4 gün önce...
Ne demek daha saat 3:30 diye geçirdi içinden. Bu gecede bitecek gibi mi. Yine uyuyamamış sabahı beklerken düşüncelere dalmıştı. Yaklaşık 2 saattir yatağının karşısındaki duvara bakarak hayal kuruyorudu Alper. Yatağın şu anda yattığı kısmının ısındığını fark edip biraz sola kaydı. Gece haberlerini izlerken gördükleri bu gece de onu uykusuz bırakmaya yetmişti. Alper aklından sürekli şunları tekrarlıyordu. " Bunu hak edecek ne yaptı o masum insanlar". Sırf dağ gibi olan paralarına küçük bir tepecik daha katmak için savaşları destekleyen ve masumları katleden kişileri eline geçirip onları kendi elleri ile boğmak istiyordu. Artık sinirine hakim olamayıp yatağının sol kısmının dayalı olduğu duvara sert bir yumruk attı. Ama yapar yapmaz bundan pişman oldu. Pişman olma sebebi elinin acıması değil yan odanın anne ve babasına ait olmasıydı. Kesin duvarın çıkardığı sese uyanırdı annesi. Zaten çok hafif bir uykusu olduğu için çoktan uyanan annesi sakince yataktan kalkıp onun odasına yönelmişti bile. Annesinin kahverengi saçları ve kafası kapıda görünene kadar çoktan söyleyeceği yalanı hazırlamıştı ve kafasını ellerinin arasına almıştı bile. Annesi o naif sesiyle sordu " Alper tatlım bir şey mi oldu bir ses duydum kontrol ediyim dedim"
Artık genç statüsüne yavaşça geçiş yapmakta olan Alper cevap verdi."Kötü bir rüya gördüm aniden sola dönünce kafamı duvara çarptım anne". Annesi sakin bir şekilde konuşmaya devam etti. " Pekii iyimisin tatlım baya sert çarptın sanırım". Ufak bir kafa sallama ile bu soruyu da atlattıktan sonra annesi yatmaya gitmişti. O da şu içmek için kalkıp mutfağa yöneldi. Suyunu içip pek geniş olmayan aralıktan geçiyordu ki duvarda asılı olan takvime gözü ilişti. Takvim yaprağında 17 Kasım yazıyordu. Babası takvim yapraklarını sabah kopardığı için bu gün 18 Kasım olmalıydı. Aklıma takıldı 18 Kasım'da ne vardı ?Ne yazık ki cevabı bulması uzun sürmedi. Yarın edebiyat yazılısı vardı ve hiç çalışmamıştı! Bu saatten sonra yapacak bir şey yok diye geçirdi içinden. Sınav 3. Ders olduğu için ilk iki ders çalışırım diyerek yatağına yüz üstü bir şekilde devrildi.
3 saatlik bir uykuyla geçireceği berbat bir gün daha onu bekliyordu.

Yaklaşık 6 saat sonra:
Alper sınav kağıdını dolduralı 5 dakika olmuştu ve sınavın bitmesine hala 10 dakika vardı. Sınav gözetmeni Kemal Yaramaz adındaki genç tarih öğretmeniydi. Aslında tüm öğrenciler onu severdi ama kendisinde ona karşı bir antipati vardı. Belkide bunun sebebi tarih hocası Kemal'in espri yapmayı çok seviyor olması olabilirdi. Aslında adamın yaptığı espiriler fena sayılmazdı ama kendisi espri yada kelime oyunlarını sevmediği için adam dan pek haz etmezdi. O bunları düşünürken sağ omuzuna bir el dokundu ve kısmen sert bir biçimde kavradığı omzunu sıkmaya başladı. Elin sahibi Kemal hocaydı ve konuşmaya başladı. Oo karanlık tarafın adamı bu gün yine güç seninle değil bakıyorum. Tabi ya diye geçirdi içinden bide Star Wars alıntıları vardı bu adamın. Uykusuz kaldığı her halinden belli olduğu için uykusuzluğuna gönderme yaptığını anlamıştı Kemal hocanın. Ona karanlık tarafın adamı demesinin sebebi ise asi giyinme tarzı ve gerçekten içine kapanık biri olmasındandı. Cevap vermedi sadece gözlerini dinlendirmek için yavaşça göz kapaklarını indirdi ve zil çalana kadar o şekilde bekledi. Kağıdını teslim ederken Kemal hoca bir laf daha sokmayı ihmal etmedi"Beklediğin vahiy gelmedi heralde 15 dakikadır boş boş oturuyorsun". Alper duymamazlıktan gelip mermer zeminde sessizce koridora çıktığını görünce Kemal hoca bir parçada olsa bozulmuştu ama belli etmedi. Elini yüzünü yıkamak için tuvalete doğru yöneldi ve gıcırtılı okul zemininde küçük adımlarla yürümeye devam etti. Tuvaletin beyaz kapısını geçip burnuna dolan idrar kokusuna aldırmadan elini yüzünü yıkadı. Uykusu bir parça açılınca beyninde bir şimşek çaktı. HİLAL!
Nasılda unutmuştu bu hayatta en sevdiği bağlandığı tek kişiyi. İlk iki tenefüstede görmemişti zaten sevgilisini akşam ortalıkta yoktun bu gün diye azar yemek istemediği için doğruca kantine koşmaya başladı. Tenefüsün bitmesine çok kalmadığını biliyordu o yüzden merdivenleri üçer dörder indi. Oldukça atletik biri olduğu için iki kat alttaki kantine varması 20 saniyeden az zaman almıştı. Ve ay yüzlü sevgilisini gördü kantinin en köşe masasında. Onun beline varan sarıya yakın kahverengi düz saçlarını görmek bile kalbinin daha hızlı atmasına sebeb olmuştu. Arkası kısmen ona dönük olduğu için henüz ne kendisi onun yüzünü görebilmişti ne de Hilal onu fark etmişti. Ama geldiğini fark eden biri vardı: Sümeyye.
Hilal'in en yakın arkadaşı olan Sümeyye ortalamadan biraz kısa ve gerçekten çok hariketli bir kızdı. Hiç sakınmaz aklına gelen her şeyi pat diye söylerdi.
Alper ile göz göze gelince Sümeyye Hilale dönerek. 'Geldi gene seninki' dedi. Hilal Sümeyyenin Alper hakkında seninki diye konuşmasından hoşlanmazdı. Her seferinde Deme kız öyle köpek mi benim sevgilim diye şakayla karışık kızardı. Bu sefer hiç bir şey demedi arkasına doğru yavaşça döndü ve kendisine pek de uzak olmayan bir masaya oturmaya başlayan Alper ile göz göze geldiler. Alper oturduğu masadan doğruca Hilale bakıyordu. Hilal'in görmek tüm günün yorgunluğunu ve uykusuzluğunu alıp o yeşil gözlerine gömmüştü. Hayatta tek değer verdiği insandı Hilal. Annesini ve babasını bile gerçekten bağlanmamıştı Alper onlardan uzaklaşmak  o için defalarca yurda gitmek istemiş ama annesi ve babası kabul etmemişti. Cidden bağlandığı tek kişiydi Hilal. Her tenefüs yanına gidip onunla konuşmak gibi bir huyu yoktu. Sadece görebileceği bir yerde durup onu izlerdi tenefüslerde. Ama öğle tenefüslerini hep birlikte geçirirlerdi ve 1 saat boyunca sohbet ederlerdi. Alperin en sevdiği zamanıydı öğle tenefüsü. Resmen her günü öğle tenefüsü için yaşıyordu. Gerçi o çok konuşmazdı genelde Hilal anlatır o dinlerdi.
Ders zili çaldı ve herkes sınıflara doğru çıkmaya başladı.

5. Dersinde bitmesine saniyeler kalmıştı. Ve sonra öğle tenefüsü ve Hilal diye düşündü Alper. Zilin sesini duyunca yavaşça sırasından kalktı ve okulun mermer koridorunda kalabalığa rağmen sakin bir şekilde yürümeye başladı. Yemek yemek istemiyordu canı pek aç değildi. Herkes yemekhaneye girerken o yemekhaneyi es geçti ve bahçeye yöneldi. Hep oturdukları bir bank vardı bahçenin en ucunda. Oraya oturup beklemeye başladı Hilali. Bu gün Hilal de farklı bir şey vardı sanki üzgün gibiydi ve o bunun nedenini merak ediyordu. Sonra kapıdan Hilalin çıktığını gördü. Neden yemek yememişti? Sanırım onun kafasına takılan şey neyse onun yemek yemesine bile engel oluyordu. Hilal gelip sessizce oturdu yanına. İlk söze başlayan Alper oldu:
-Merhaba kelebeğim
-Alper konuşmamız gereken önemli bir mesele var.
Bunu nerdeyse ağlar bir şekilde demesi Alperi telaşlandırmaya yetmişti. Demekki gerçekten canını sıkan bir şey vardı bu onunla alakalıydı. Alper onun gözlerine bakarken Hilal konuşmaya devam etti:
-Dün annemlerle kavga ettim yine.
Alper tek kelime etmeden onu dinliyordu ve gözlerini gözlerinden ayırmıydu sanki onu son dinleyişiymiş ve gözlerine son bakışıymış gibi.
-Annemler seni biliyordu zaten o zamanda kavga etmiştik ama kabul etmişlerdi hatırlıyorsun dimi.
İki hafta önceyi hatırladı Alper. Hilalin babası telefonunda mesajlaşmaları görmüş ve  evde nerdeyse kıyamet kopmuştu. Babası o sinirle Hilale bir tokat atmıştı. Hilal iki gün boyunca durmadan ağlamış ve iki günün sonunda babası zaten pişman olduğu o tokatında etkisiyle izin vermişti. Alperi eli hala ağrıyordu. Sevgilisinin o halini bilipte hiç bir şey yapamadığı için duvarları yumruklamıştı. Hemde defalarca. Şimdi ki yarı ağlar halini görünce yine buna benzer bir olay olduğunu anlamıştı.
-Dün yine kavga ettik. B..biz bitirmek zorundayız.
Artık gözyaşlarına hakim olmayordu. Gözümden düşen her damla Alperin dünyasına meteor olarak düşüyordu. Ve ilk defa konuştu. Sadece bir kelime çıkmıştı ağzından:
-Neden
-Ç..çünkü ben artık annemlerle baş edemiyorum, derslerimi kötü etkilediğini söylüyorlar ve hocalarda artık durumun farkında.
Ve sözlerine devam etti:
-Ben b..bunu daha fazla yapamıycam.
Ağlamaya devam ediyordu. Alper elini tutmak ve ona destek olmak için elini uzattığında yanında sarkan elini geri çekti.
-Benden. Bizden vaz mı geçtin? Birlikte atlatırız annenlere çaktırmayız gizli gizli buluşuruz. Çok çalışırız derslerimizi yükseltiriz. Bir şekilde hallederiz birlikte olursak.
Yalvarır gibi söylediği bu sözler Hilali etkilememişti kafasını iki yana salladı reddettiğini belli edercesine.
-Olamaz benden vaz geçmelisin ikimizin de iyiliği için.
- Senin beni sevdiğini bildiğim sürece senden vazgeçmiycem. Gerekirse tüm dünyayı karşıma alırım ama senden vazgeçmem.
Alper bunları sinirle ve gerçekten kendine inanarak söylemişti. Hilal biliyordu onun kendisinden kolay vazgeçmeyeceğini.
Hilal az sonra diyeceği şeyin pişmanlığını şimdiden yaşamaya başlamıştı. Bu sözlerin Alperi ne kadar yıkacağını biliyordu ama toparlar diye umuyordu:
-B..ben....artık s..seni sevmiyorumm!! Bırak beni!!!!

WHİSPERWhere stories live. Discover now