4. Bölüm Son Dilek

ابدأ من البداية
                                    

Uzun süren yol sonrası aracını parkedip çıktı. Serin havayı soluyarak ağır ağır Yat'a çıktı. Çantasını yere atıp doğrudan duşa girdi. Soğuk suyu açıp altına girdi kıyafetleriyle birlikte. Düğmelerini açmadan doğrudan çekti iki yakasından. Kırık düğmeler akan sulara karıştı. Keşke geçmişi de akan sularla birlikte kaybolup gitseydi bilinmeze...



Dışarı çıkıp giyindikten sonra yatağına oturup sürahideki suyu bardağa boşalttı. Uyku ilacını alıp yuttuktan sonra uzandı. Etki etmeyeceğini bile bile alıyordu. Her seferinde belki bu kez etki eder diyerek. Biliyordu ki etmeyecekti... Ve biliyordu ki o kabuslar bu gece de peşini bırakmayacaktı.


***



Keman ve Ney'in eşsiz sesiyle birlikte dinginleşirken, elindeki boya fırçasını saçına taktı. Yaptığı resme bakarken içi huzurla doldu. Üzerine giydiği bol, cepli, keten tulumu ara ara boya olmuştu. Gözlerini kısıp resme baktı, olmayınca başındaki gözlüğünü indirip göz hizasına getirdi. Resme iyice yaklaşıp baktı ve başındaki fırçayı çekip dikkatini çeken yere rötuş yaptı. Şimdi olmuştu. Yakını, eskisi gibi net göremediği için gözlük takıyordu artık. Bunu her nedense kabullenememişti. Babası da dahil Gizem de bilmiyordu. Lens istese de doktoru çok önermemişti. Yine de lensi alıp bir tarafa koymuştu her ihtimale demişti. Ve bu gözlüklü halini asla kimseye göstermeyecekti. Biten resmini bırakıp termosa yaptığı kahvesini kupaya koyarak, diğer resimlerini tek tek gezmeye başladı. Şu an için fena gitmiyordu. Biraz daha gayret edecek eski yaptığı resimleri de ekleyip büyük bir sergi açacaktı. İçi mutlulukla dolarken kahvesi elinde doğruca pencerenin yanına geldi. Geniş olan pervaza oturup bahçeyi izlemeye başladı. Orada sadece ulu Çınar ağaçları yoktu. Orada küçük Peri ve annesinin şen kahkahaları, oyunları vardı. Her ara verdiğinde onları izlemek hüzün yaysa da ruhuna, teselli oluyordu aynı zamanda. Dinlenmek için bir mola ve geçmişi seyretme keyfi... Buydu ilhamı, sırrı, kimse bilmese de...



***



Ümit, gördüğü dükkanı geçmeden ani bir fren yapıp aracını sağa çekti, dörtlüleri yaktı. Hızla çıkıp çiçekçiye girdi. Gözleri çiçekleri tararken içeri baktı. Dükkanın sahibi yok muydu ki? Arkası dönük, çiçeklerle ilgilenen kişiyi görünce seslendi.


"Delikanlı, bakar mısın?"


Gizem, duyduğu sesle birlikte arkasına döndü. Delikanlı derken? Başındaki kasketi biraz kaldırıp kendine seslenen kişiye doğru yürümeye başladı. Ümit'in tam karşısına geçip cevap verdi.


"Hoş geldiniz, buyrun."


Ümit, bir an şaşırdıktan sonra karşısındaki kızı baştan aşağı süzdü. Arkadan delikanlı, önden kıza benzeyen bir delikanlı...



"Ben buranın sahibini göremedim de kusura bakmayın, sizi de arkadan görünce erkek sandım.



Gizem, ciddi bir ifadeyle bakarken başıyla onayladı.


"Sorun değil, buranın sahibi de benim. Nasıl yardımcı olabilirim?"


Ümit, kendine gelmeye çalıştı ama olmuyordu. Sanki karşısındaki erkekti de kızın biri dublaj yapıyordu.



"Ben çiçek alacaktım doğal olarak ama bu kez ne alacağıma karar veremedim."




"Kime alacağınıza bağlı."



Ümit hâlâ şaşkınlığını üzerinden atamamıştı ve karşısındaki adamın pardon kadının ne söylediğini anlayamıyordu. "Anlamadım" dedi sessizce. Gizem, az önceki sinirini atamamamın verdiği sıkıntıyla sesli bir nefes aldı.




Sensiz Asla حيث تعيش القصص. اكتشف الآن