Karain Mağarası

48 3 0
                                    

KARAİN MAĞARASI

 

Cesaret birçok savaşı kazandırır,

Ama savaş asla cesareti kazandırmaz!

            "Sen babanı öldürmediğin sürece kral olamayacaksın!" Albastı karısı itici ve çırtlak sesiyle bağırmıştı. Ses adeta mağaranın karanlık deliklerinde yankılanmış, bir biri ardına giden diyaloglar haline dönüşmüştü. "Üstelik abini de öldürmelisin, yoksa baban öldükten sonra taht onun hakkıdır, biliyorsun!" Konuşurken sözcükler ağzından binbir eziyetle çıkıyordu. Kuru bir perva sarıyordu kelimeleri.

            Albastı karısı, çirkin yüzünü             sergilemekten hoşlanır gibi genç delikanlıya uzunca baktı. Yekpare zaman birden Lugalbanda'nın aleyhine dönmüştü, ilerlemek bilmiyordu. Mağaranın gözeneklerine konmuş büyük mumlar olduğu yerde yanarken içeriye arada bir davetsiz rüzgar giriyor ve bir fısıltı gibi mumları okşayıp gidiyordu. İşte bu bazen Lugalbanda'nın hoşuna gidiyordu, çünkü içeriye anlıkta olsa karartı çöküyor, Albastı karısının o iğrenç ve korkunç suratı kayboluyordu. Sevmiyordu bu kadını, üstelik tiksiniyordu. Ama neden fırsatını bulduğunda sürekli buraya geliyor, onun kötü isteklerini dinlemek zorunda kalıyordu. Sanki kader onu, onun yaşamından kıskanır gibi kendi başına buyruk hareket ediyordu.

            Genç delikanlı hala susuyordu. Albastı karısı kambur belini doğrultabildiği kadar doğrulttu ve delikanlının renkli gözlerinin taa içine büyülü bir bakış attı. Lugalbanda şimdi neden sihirin etkisinde kalmasındı. Albastı karısı saatlerdir önündeki kazanda bir şeyler kaynatmış, yeni elde ettiği bu iksiri şişeye koymak için hazırlanmıştı. Ama öncesinde eksik olan bir şeyi tamamlamalıydı. "Evet, hem babanı hem de abini öldürmelisin! İşte ancak o zaman kral olacaksın!" Birbirine girmiş kıl yumağı kaşlarını çattı ve kin kusar gibi avına fitne yüklü sözlerini ekledi. "Sen Lugalbanda'sın! İsminin anlamı gibi genç bir kral olmak için doğdun!"

            Henüz on altısında olmasına rağmen oldukça iri ve cüsseli olan Lugalbanda, Atilla'nın imparatorluğuna bağlı Ahfeşler Krallığının hükümdarı Yezda Ahfeşin ikinci oğludur. Ahfeşler Krallığının genç prensi... Uzun boylu olmasının yanında sarı saçları ve renkli gözleriyle hem oldukça yakışıklı hem de yaşıtlarına nazaran daha cüsselidir.

            Kararlı bakışlarının arkasında hep büyük bir hırs ve hükmetme isteği gizlidir. Biçare kral olup dünyaya hükmetmek ve her zaman en gözde kendisi olmak ister. Küçüklükten beri şımartılarak büyümesinin ve bolluk içinde sefa sürmesinin olgunlaşmış tohumlarıdır bu sebepler. İşte bundan dolayı olsa gerek sürekli Albastı karısının yanına gelirdi. Onca yolu ve onca tehlikeyi sadece içindeki kral olma hırsı yüzünden görmezden gelirdi. Üstelik tehlikelerle dolu Issız Orman'ı geçmek hiçte öyle kolay değildi. Bu diyarlar insanlar tarafından terk edilmiş, tamamen yabanıllaşmıştı. Soğuk Dağlar'dan başlayıp Ümit Okyanusu'na kadar ulaşmıştı bu devasa ormanlığın kapladığı alan. Adeta kuzey için bir set görevi görüyor.

            Issız Orman'ın derinliklerinde saklanan Karain Mağarası'na sadece gizli bir patika yoldan ulaşılıyordu. Bu yolu bilmeyen, iz sürmesini beceremeyen Issız Orman'ın korkunç derinliklerinde ölmekten başka bir şey yapamazdı. Vahşi hayvanlar ve şekli şemali belli olmayan yaratıklar bu ormanlığın hep anlatılan efsaneleriydi.

            "Öldür! Hem babanı hemde abini öldür!" Bu kez sesi diğerlerinden bile yüksek çıkmıştı. Artık Lugalbanda sessiz kalamazdı, bir şeyler söylemeli ya da bir karşılık vermeliydi. Elindeki gümüş kılıcı bileylemeyi bıraktı ve bir cevap arar gibi kaşlarını çattı. "Ama nasıl?" Kazanın fokur fokur kaynayan sularından buhar yükseliyordu. Albastı karısı buharların arasından ona baktı. Lugalbanda devam etti. "Üstelik onları öldürmeden kral olabilmemin başka yolunu bulamaz mıyız?" Birden sustu. Öyle sustuki; sessizliğinin uğultusu, kış ikindisinin ısırıcı yalnızlığında yanaklarını pençe pençe kızarttı.

            Elleri titremeye başlamış Albastı karısının  vücudunu kalın ve yağlı bir ter tabakası işgal etmişti. Sol elinde uzunca bir asa vardı. Ona tutunarak ayakta kalıyor ve doksan derecelik kambur gövdesini ancak doğrultmaya çalışarak önüne bakabiliyordu. Dışarıdan siyah bir karga tiz sesiyle öterek içeri girdi. Buharların arasında kanat çırptı ve sonunda asanın üzerine kondu. Ürkütücü ve korkunç siyah gözlerini Albastı karısının üzerine dikti. Bir şeyler anlatır gibi uzunca baktı, sanırım Albastı karısı da karganın anlattığı şeyleri anlamış gibiydi.

            "Hayır, olmaz! Tehlikeyi önlemek için her şeyi kökten halletmelisin!" Konuşurken sesi hırıltılıydı. Üstelik mağarının genişliğinden hırıltısı daha da dikkat çekiyordu. "Yılanı öldürmek için kuyruğunu değil, başını ezmelisin!" diye devam etti. "Onları nasıl öldüreceğinin planını çizdim. Her şey tertemiz olacak."

            Lugalbanda birden başını dikti. "Yoksa planın yine Griffonlar mı?" Sesi netti, anlamamak imkansızdı.

            "Evet. Griffonları ele geçirirsen Ahfeş Krallığı senindir. Üstelik Krallıkla kalmaz, bütün dünyaya hükmedersin. Altın Kılıç'ı alır, bütün imparatorluğun sahibi olursun. Bunun için yapman gereken tek şey, Griffonlara sahip olmak!"

            "Hayır! Griffonlar gerçek değil, onlar sadece bir efsane! Benim kuruntularla uğraşacak vaktim yok!"

            Tekinsiz bir fısıltı gibi karşılık verdi Albastı karısı. "Bazı insanlar korkudan görmek istemedikleri şeylere efsane derler. Yoksa sende mi korkuyorsun?"

            "Şahsen ben belki de bir Tanrı kadar korkusuzum. Lakin sen korkmamdan söz edersin!"

            "Korkmuyorsan senin için efsane değil, gerçekler olmalı! Git ve Ak Griffona hükmet! Sonra bütün Griffonlar emrinde olacaktır."

            "Peki ama nasıl?"

            Saatlerdir fokur fokur kaynayan kazandan elde ettiği iksiri küçük bir cam şişeye koydu ve onu Lugalbandaya uzattı. "İşte bununla!"

Je hebt het einde van de gepubliceerde delen bereikt.

⏰ Laatst bijgewerkt: Oct 08, 2014 ⏰

Voeg dit verhaal toe aan je bibliotheek om op de hoogte gebracht te worden van nieuwe delen!

GRİFFONLAR VE ANKAWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu