İstemsizce sinirleniyordum. Küçük bir çocuk gibi kaçıyordu resmen.

"Herkes çok üzgün. Ailen perişan. Neden yapıyorsun bunu Jimin?"

"Hepimiz seni çok özledik. Yokluğun çok hissediliyor. En son ne zaman birini delirtip eğlendim hatırlamıyorum. Uyan artık."

Yerimde dikelip ona yaklaştım. Hayatım boyunca kimseyle bu kadar umut dolu konuşmamıştım. Ona bunu her gün yapıyordum. Değer bilmez Jeon Jimin.

"Bak söz eğer uyanırsan istemediğin sürece seni rahatsız etmeyeceğim. Ne istersen yapacağım. Bu benim için zor olur belki ama denerim. Sana sürekli yemek alırım, sen yemeyi seviyorsun. Boyunla ilgili dalga da geçmem."

Asla bir farklılık olmadığından omuzlarımı düşürdüm. Alışmıştım ama her seferinde zor geliyordu.

"Ne dersem diyeyim uyanmayacaksın değil mi?"

Yüzüne biraz bakıp kafamı bacaklarının yanına koydum. Ama yüzümü yüzüne doğru değil ayaklarına doğru çevirdim. Bakmak bile kendimi kötü hissettiriyordu. Yorulmuştum artık.

"Özür dilerim. O gün için....Eğer odada kalsaydın başına böyle bir şey gelmezdi."

Gözlerimi kapattım.

"Kendimi berbat hissediyorum."

Jimin her ne kadar gerizekalı, edepsiz, az biraz da şerefsiz biri olsa da benim kendimi iyi hissettiğim biriydi. Çocukken iletişim ve sosyal çevre hakkında sorunlarım olurdu. Okulda uzaylı diye anılır, sürekli ezilirdim. Belirli yaşıma kadar hiç arkadaşım olmamıştı. Olanlarla da sadece popülerlik ve günlerim boş geçmesin diye takılırdım. Büyüdükçe insanların kötü olduğunu düşünüyordum ama Jimin bütün düşüncelerimi yıkmıştı. O benim Hyung'um Hoseok ve Jungkook'tan sonra adam akıllı iletişim kurabildiğim tek kişiydi

Adiydi evet. Ama insana güzel hissettiriyordu. Kızıp dövse bile, sevdiğini hissedebiliyordunuz. Gittikçe benim için sinir ettiğim birinden daha fazlası oluyordu.

"Seni çok özledim Jimin. Cidden. Sinirden kızaran yüzünü, ben sinirlenince neşelenmeni, kahkahalarını.. Hayatımda büyük bir yer kaplamaya başlıyorsun. Kalk ve yerine sahip çık. Kaparlar yoksa."

Eski anılarım aklıma geldiğinde çektiğim zorluklar gözlerimi doldurmuştu. Ama yavaş yavaş her şey eskide kalıyordu.

Ve ben, her ne kadar birbirimize girsek de, Jimin'in yanımda olacağını biliyordum.

Bu benim için yeni ve garip bir duyduydu. Gözümden ufak bir yağmur damlası sızdı, yanımda olacağını bildiğim için. Gözlerimi kapatıp yağmurun akmasına izin verdim.

"Lütfen.."

Yanaklarımı koyduğum örtüyle silip burnumu çektim. Yorulmuştum. Sadece uyanmasını istiyordum.

Öyle boş bir şekilde kafamı koymuş kapıya bakarken kafamda, saçlarımın arasında bir baskı hissettim. Sonrasında ise, 8 yaşındaki bir kıza benzeyen o ses.

"Bu kadar üzüleceğini bilseydim daha erken uyanırdım."

Vücudum, kaskatı kesildi. Kalbim durur gibi oldu. Aldığım nefes çiğerlerimde kaldı. Bir süre öyle kaldım. Kafamda duran elini oynattığında dünyaya döndüm. Gözlerimi kocaman açıp hızla kafamı kaldırdım. Göz göze geldiğimizde sol gözünden akan yaşa rağmen, yüzünde o kocaman gülümsemesi vardı.

Sürekli söylediğim ama asla karşılık verilmeyen kelimeyi söyledim.

"Jimin?"

Bu sefer, istediğim cevap geldi. Gülümsedi.

My Brother's BoyfriendWhere stories live. Discover now