13.Bölüm

5.8K 391 29
                                    

Bugün yas düştü gönüle. Bugün bulutlar yağmur olup indi gözlere, ve bugün bir karanlık çöktü ışıl ışıl parlayan kalbe. Bugün kara gündü ışıldayan gök yüzüne.

Omuzlar üzerinde taşınan tabut ardında göz yaşları ile takip eden insanlar. Bu nasıl bir acıydı. Ölüm nasıl bir duyguydu böyle ki insanın bir yanını alıp götüyordu ve çaresiz bırakıyordu.

Ölüm bir ugultu misali boşluğa itiyordu insanı koca bir boşluk ve durmak bilmeyen göz yaşı.

Şimdi Meryem kollarından sıkıca tutulmuş babasının tabutunun ardından ilerliyordu. Ölmüştü babası. İsmini bile yeni öğrendiği akçiğer embolisinden dolayı ölmüştü. Nasıl da anlamamışlardı hasta olduğunu. Belki hastalığını farketmiş olsalardı bu durumda olmazdı babası. Hayır hayır.. Ne olursa olsun ölecekti babası. Kader çizdiğini yaşatacak yine bir nedene tabi tutulup bedeninden çekilecekti ruhu.

Kaderin önüne geçebilmenin ne mümkünü vardı ki ahiret yurduna göçmenin ertelemesi olsun.

İşte hayatları boyunca yaşadıkları tek gerçek buydu. Bir kaç tahtadan yapılmış tabut etrafı kazılmış dar bir mezarlıktan ibaretti. Ömrün boyunca çalışıp didindiğin tek şey sadece üzerine geçirilen kefenden ibaretti. Bu kadardı. Her insanın tek varlığı bu kadarcıktan ibaretti işte.

Yaşil örtü geçirilmiş tabut mezarın başına konuldu. Yavaş yavaş açtılar Mustafa amcası ile beraber mezarlığın içerisine girerken tabuttan çıkardıkları babasının cansız bedeni ellerine vermişlerdi. Gözlerinden damlayan yaşları tutmaya çalışsada birer birer akıp gidiyordu göz kapaklarından.

Babamm

Bu anı hiç düşünmemişti. Bu kadar ani ve erken. Hayata dair çizdikleri planlar geleceğe uyum yağlamıyordu. Belli ki sağlamayacaktı da.

"Başını s.sağa çevir Mustafa"

Mustafa amcasının sesiyle bir kez daha yutkundu nazikçe babasının başını sağa çevirirken dudaklarından dua dökülüyordu. Ne güzel bir emanetti böyle ardında sana dua edecek evlatlar bırakması insanın. Belki de ölümün en güzeli buydu.

"Omzu ağrımaz mı amca"

Sorusuyla amcasının kızarık gözleri bir müddet yiğenine baka kalmıştı. Derin bir nefes alıp gözlerini sıkıca kapadı. Gerçekten ağrırmıydı omzu.

"A.ağrımaz oğlum ağrımaz"

Mustafa ona doğru konuşan saçları ağarmış adamla yüzüne belli bekirsiz bir gülümseme yayılmıştı.

"Dikkat ederdi. O kimseyi kırmadı amca"

Dedi fısıltı gibi çıkan sesiyle. Sonra bir bir eline vermeye başldılar tahları. Amcası çıkmış Mustafa dizmeye başlamıştı. İçi yanıyordu. Böyle gögsüne ortasına bir kor ateş bırakmışlardı sanki. Sahi annesi nasıldı. Ablası nasıldı.

Gözleri bir an ablası ve annesine kaydı. Annesinin gözleri bir yere donuk kalırken ablası ile göz göze gelmişti. Kalbinde ki kelimer gözlerinden dökülüyordu genç çocuğun.

Çok zormuş abla, babamın kabrini hazırlamak çok zormuş.

Ablasının dudaklarından bir hıçkırık kaçarken genç çocuk gözünden damlayan yaşı koluyla silip son tahtayı da dizmişti. Şimdi elinde bir kürek babasının üzerine toprak atacaktı ama titriyordu. Elleri bu zamana kadar titremediği kadar titriyordu. Vücudunda ki tüm enerjisi çekilmişti sanki.

Titreyen dudaklarıyla küreğin ucuna aldığı azıcık toprağı serpiştirdi babasının üzerine. İkinci kürekte daha kuvvetli toprak alıp tekrar attı. Bu sondu daha takati kalmamıştı. Yere çöküp sıkıca tuttuğu göz yaşlarını akıtmaya başladı. Kadere isyanı yoktu ama bu acı yüreğinde koca bir çaresizliğe sebep oluyordu.

VERA Where stories live. Discover now