Melis'in adını duyunca az önce dudaklarında beliren acı anında gözlerine ulaştı. Duruşu, dün gecenin izlerini taşımadığını anlatsa da bakışı hâlâ etkisinde olduğunu gösteriyordu. Neden bu kadar acı çektiğini bilmediğim için onu teselli edecek kelimeleri de seçemiyordum. İçindeki acı, bakışlarını ağırlaştırınca acısını hafifletmek istercesine sarılma isteğiyle dolup kollarımı boynuna doladım ve sımsıkı sarıldım. O da kollarıyla bedenimi daha da bedenine hapsedip ruhumu aydınlığa çıkaran sözlerini fısıldadı. "Seni seviyorum menekşem."

Eşsiz kokusunu içime çekip sımsıkı sarmaladım onu ve ben de fısıldadım. "Seni seviyorum."

Poyraz beni bedenine bastırınca dudaklarım boynunun kıvrımına sokuldu ve o kıvrımdan usulca öptüm. Öpmemle irkilip beni bedeninden ayırması eş zamanda oldu. Şaşkınlıkla ona baktım. Benim aksime o bana yoğun bir tutkuyla bakıyordu.

Sert soluğu dudaklarıma çarptı. "İşte bunu sakın yapma, yoksa pimimi çekersin. O vakit beni ben bile durduramam."

Poyraz'ın olabildiğince boğuk çıkan erkeksi sesi sertçe yutkunmama sebep oldu. Ayrıca gözlerindeki tutku ve sözlerindeki şevk, yüzümü hem utançla alev alev yakmış hem de içimi garip bir dürtüyle kaplamıştı. Hissettiğim bu dürtü, nefesimi kesecek kuvvetteydi.

Beni içine hapsetmek ister gibi baktıkça, hissettiklerimi ondan gizlemek için gözlerimi kaçırıp belli belirsiz çıkan sesimle mırıldandım. "Şey, ben biri gelmeden gitsem iyi olacak."

Bakışlarıyla odadan çıkmamı istercesine onaylayınca aceleyle odadan çıkıp kimseye görünmeden hızlı adımlarla kendi odama inmeye başladım. Hissettiğim utanç öylesine kesifti ki tüm uzuvlarımı sarmıştı. Soluk soluğa odama girip sırtımı kapıya yasladım. Nefesimi kontrol altına almak için arka arkaya derin nefesler aldım. Poyraz'ın tutkusu başımı döndürüyordu ve hissettiğim ilkel dürtü, bedenimi sızlatmaya devam ediyordu. Hissettiğim yangından kurtulmak için kendimi duşa attım. Dakikalarca soğuk suyun altında kendime gelebilmek için çabalarken hissettiğim yangından kurtulamayacağımın farkındaydım. Bu yangın, hem beni hem de Poyraz'ı yakacaktı. Aklıma düşen görüntüler daha da ateş basmasına sebep olunca soğuk suyu olabildiğince açtım.

Duştan çıktıktan sonra aceleyle giyindim ve hızlı bir şekilde saçlarımı kuruttuktan sonra boynuma fuları bağladım. O sırada kapım çalmaya başlayınca kapıya yöneldim.
Gelen Melis'ti. Derin bir nefes alarak kapıyı açtım ve samimi bir gülümsemeyle yüzüne baktım. "Günaydın tatlım."

Onun ise güzel yüzü asılmış, tatlı dudakları hüzünle büzülmüştü. "Günaydın."

İnceler bakışlarımı üzerinde gezdirip dizlerimin üzerine çöktüm ve onunla aynı hizaya geldim. Yüzüne düşen bir tutam saçını kulağının arkasına kıstırıp yüzüne bakmaya devam ettim. "Neden yüzün asık senin?"

"Çünkü saçlarım bir türlü olmuyor, bugün beni Emir beğenmeyecek," diye huysuzca homurdanıp başını yere eğince haline gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Bence Emir seni her halinle beğeniyordur çünkü sen her halinle çok güzel bir kızsın."

Heyecanla başını kaldırıp gülümseyerek yüzüme baktı. "Gerçekten de beğeniyor mudur beni?"

Dudaklarımdan firar etmeye hazırlanan kahkahamı bir kez daha bastırdım ve başımla onayladım onu. "Kesinlikle. Saçlarını örmemi ister misin?"

"İsterim." Anında parlayan gözleri ve heyecandan titreyen sesi içimi huzurla doldurdu.

Ayağa kalkıp elinden tuttum ve birlikte onun odasına girip aynanın karşısına geçtik. Saçlarını iki yana ayırıp sıkı bir balıksırtı ördüm. Örgünün gerginliği, yüzünün ve mavi gözlerinin güzelliğini daha da ortaya çıkarmıştı.

EYLÜL (Raflarda)Where stories live. Discover now