"Asıl sen gidebileceğini düşünmüyorsun değil mi?"

"Elbette düşünüyorum. Ben hasta değilim, tamam kötü görünüyor olabilirim ama hasta değilim, lütfen bana hasta muamelesi yapmayın."

Sözlerimi tamamlar tamamlamaz yatağın yanına gelip oturdu ve beklemediğim bir anda eliyle çenemi tutup yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Dudaklarımızın arasında ise küçücük bir boşluk vardı. Kokusu daha da derinlerime karışırken sessizce yüzümün her noktasını milim milim taramaya başladı. Verdiği sıcak nefes yüzümde bakışlarıyla birlikte dolandıkça düşeceğimi hissettim ve destek almak için elimin altındaki çarşafı sıkıca kavradım.

"Sen istesen de kötü görünemezsin, yüzüne ne olursa olsun benim gözümde kötü görünmen asla mümkün değil."

Sıcak nefesi yüzüme daha da yayılınca yanaklarım kızarmaya başladı. Duyduklarım da gözlerimi çoktan doldurmuştu. İçimden kendime delice sövmeyi istedim. Her ne kadar ona karşı dirençli durmak istesem de bir sözüne yenik düşüp darmadağın oluyordum. Tüm cesaretimle koyulaşan maviliklerine baktım. Orada gördüğüm ifade nefesimi kesti. Yüzümün her karışını gözlerine kazımak ister gibi bakıyordu yüzüme.

Kalp atışlarımın sesini duymaması için dua ettiğim sırada dudaklarını yanağıma yaklaştırdı ve koklar gibi derin bir nefes aldı. Yanağıma değmek üzere olan dudakları, istemsizce tüm uzuvlarımı titretince gözlerimi kapattım ve Poyraz'ın fısıltısını duydum. "Çünkü benim sende gördüğüm bambaşka."

Bana hissettirdikleriyle daha fazla savaşacak gücüm yoktu. Cevap vermek için dudaklarımı aralamıştım ki önce nefesi yüzümden çekildi, ardından çenemi tutan parmaklarını çekti. Gözlerimi açtığımda yataktan kalktığını ve ellerini ceplerine koyarak pencereye doğru yürümeye başladığını gördüm. Gittiğini görünce acı bir tebessüm yayıldı dudaklarıma.

Pencerenin önüne gelince durdu ve kısa bir süreliğine gecenin karanlığına baktıktan sonra yeniden güçlü bedenini bana çevirdi. "Bir süre dinleneceksin Eylül, okula gitmeyeceksin."

İtiraz ettim. "Ama öğrencilerim Poyraz Bey, onlar ne olacak? Onları yarı yolda bırakamam."

"Sen dinlenene kadar yerine geçici öğretmen gelecek."

Poyraz'ın son sözleri yüzümde engelleyemediğim bir şaşkınlığın belirmesine sebep olunca tek kaşım sorgularcasına havaya kalktı. "Geçici öğretmen mi? Nasıl yani, benim yerime derslere o mu girecek? Öğrencilerimle o mu ilgilenecek?"

Ardı ardına sorduğum sorularla Poyraz'ın gözleri kalkan tek kaşımdan gözlerime indi ve onun da gözlerinde engelleyemediği şaşkın ifadesiyle bana bakmaya başladı. "Evet, kısa bir süreliğine o ilgilenecek."

Sıkıntıyla yanaklarımı şişirdim. Saçmaladığımın farkındaydım ama öğrencilerimi kimseyle paylaşmak istemiyordum. "İstemiyorum Poyraz Bey, onlar benim öğrencilerim."

Konuştukça daha da saçmalıyordum, ki bunu Poyraz'ın hafifçe kıvrılan dudakları sayesinde de görebiliyordum.

Tebessümünü bozmadan konuştu. "Merak etme Eylül, seni işten çıkarmıyorum, sadece bir haftalığa dinleneceksin diyorum. Haftaya yine öğrencilerinin başına sen geçeceksin."

Bu şekilde Poyraz'ı ikna edemeyeceğimi anlayınca Beren üzerinden gitmeye karar verdim. "Peki ya Engin Bey'e ya da diğer öğretmen arkadaşlara ne diyeceğiz? Beren mutlaka beni görmeye eve gelmek isteyecektir."

Engin Bey'in adını anınca kasılan yüzü gözümden kaçmadı ve dişlerinin arasından konuştu. "Okuldakileri de Beren'i de ben hallederim."

Poyraz'ı, Beren üzerinden de ikna edemeyince omuzlarımı yenilgiyle düşürdüm lakin o an idrak eden bir gerçekle afalladım. Poyraz, Beren mi demişti? Aralarında benim bilmediğim bir samimiyet mi vardı?

EYLÜL (Raflarda)حيث تعيش القصص. اكتشف الآن