Benim korku dolu bakışlarımın aksine bakışları alayla gölgelenmişti. "Nereye gidiyorsun?"

Sesindeki şehvet içimi ürpertince tedirginlikle gözlerine bakmaya devam ettim. "Bırak da gideyim."

Yüzünden belli belirsiz bir gülümseme geçti ve yüzümü gözleriyle tarayıp dudaklarımda durdu. "Gecemiz daha yeni başlıyor Eylül."

Korku iliklerime kadar ilmek ilmek işlenmeye devam ederken aklıma Poyraz'ı aramak geldi. Onu arayıp bir kez bile olsa telefonunun çalmasını sağlarsam merak eder ve gelir diye düşünmeye başladım. Bu düşüncemi gerçekleştirmek için, "Su içmek istiyorum," deyip bedeniyle kapı arasından çıkarak mutfağa yöneldim.

Titremeye başlayan parmaklarımla cebimden çıkardığım telefondan alelacele rehbere girip Poyraz'ın adını tıkladım fakat daha arama tuşuna basamadan Tunç arkamda belirip telefonu elimden çekti. "Neden onu arıyorsun?" diye bağırıp telefonumu tezgâha çarptı.

Cevap veremeyip dağılan telefonumdan gözlerimi çekmeyi başarabildiğimde dehşetle yüzüne baktım ve o an ölüm hissini uyandıran gözlerini gördüm. Hayatımda ilk kez ölümü bu kadar yanımda hissettiren o gözleri gördüm. Ölümün nefesi boynumda usulca dolanırken gözlerimden yaşlar yeniden süzülmeye başladı.

Tunç gözyaşlarıma bakıp öfkeyle kaşlarını çattı. "Neden onun evine girmesine izin veriyorsun?" diye bir kez daha bağırınca gözlerimi kapattım.

Gözlerimden yaşlar hızlıca akmaya devam ederken parmaklarını yanağımda hissedince gözlerimi açtım ve yanağımdaki parmaklarından kurtulabilmek için başımı geriye çektim. Bu onu daha da öfkelendirdi ve başımın arkasından sert bir şekilde saçlarımı tutup geriye çekilmemi engelledi, ardından başımı sabit tutup yanağımdaki gözyaşlarımı silmeye başladı. O sildikçe ben daha çok ağlıyordum. Kendimi zorladığımda cılızlaşmaya başlayan sesimle onu durdurmak istedim. "Tunç, bırak beni."

Başımın arkasındaki elini saçlarımın arasına tamamen geçirip sıktı ve canımı yakacak şekilde öfkesini saç derimden çıkarmak istercesine çekmeye başladı. "Onda olup da bende olmayan ne var Eylül? Neden ona hissettiklerini bana hissetmiyorsun? O adam kötü dediğim hâlde neden hayatına girmesine izin veriyorsun?" Çok kısa bir müddet sustu. Saçlarımı bırakacağını zannederken tutuşunu daha da güçlendirip dişlerini sıktı. "Her kadın gibi gücü sevdin değil mi? Bu güç kötü olsa bile seni cezbetti öyle değil mi?" Başını aşağı yukarı hareket ettirdi. "Benim de silahım var Eylül, ben de adam öldürüyorum ve inan bana bundan çok zevk alıyorum. Kötü biriyim, tıpkı onun gibi." Duraksadı ve gözlerime baktıkça çehresi kasıldı. "Bana da ona baktığın gibi baksana. Beni de onu arzuladığın gibi arzulasana. Ama onun çok parası var değil mi? İstediğin paraysa onu da bulurum Eylül, yeter ki benim ol, beni sev."

Tunç her söylediği sözü fısıltıyla söylemiş, bir eliyle saçımı çekerken diğer eliyle de yanağımı okşamıştı. Bense sadece titriyordum ve ne yapacağımı bilmiyordum. Yanağımdaki parmaklarından kurtulmak için dikkatini dağıtmak istedim ve titreyen dudaklarımı güçlükle araladım. "Evime kamerayı nasıl yerleştirdin?"

Çok büyük bir iş başarmış gibi gururla gülümsedi. "Kapının aralık olduğu geceyi hatırlıyor musun? İşte o gece evine ben girmiştim ve kamerayı yerleştirecek uygun bir yer aramıştım, sonrasında da kapını bilerek açık bırakıp evden çıktım ve o gece seni bekledim."

Şaşkınlıkla ona bakakaldım ve dudaklarımın arasından, "Neden?" sorusunun dökülmesine engel olamadım.

O ise gülmeye başladı. "Korkup bana sığınman için tabii ki de," dedi ve hızla kaşlarını çattı. "Ama sen ısrarla kapıyı ben açık unuttum dedin. Ertesi sabah senin evde olmadığını anlayınca yeniden evine girdim ve kamerayı yerleştirdim. Ardından seni büyük bir şevkle izlemeye başladım."

EYLÜL (Raflarda)Where stories live. Discover now