Çiftlik evinde olduğu gibi aynı tabir yeniden kullanılmıştı. Bu tabirden hoşlanmasam da kadın öyle samimi ve içten gülümsüyordu ki aynı şekilde gülümsedim. "Hoş buldum."

Poyraz yürümeye devam edince onu takip ettim. Geniş koridoru aştıktan sonra çok büyük ve ferah bir yemek odasına girdik. İngiliz mimarisinin esintileri buraya da hâkimdi ve anında etkisi altına alıyordu. Bakışlarımı oldukça uzun ve bolca sandalyesi olan yemek masasına çevirdim. Masayı görünce gözlerim şokla aralandı. Bu evde kaç kişi yaşıyor diye aklımdan geçirirken masanın üzerinden aşağıya sarkan iki tane büyük avizeye baktım. Masanın büyüklüğünü anca tamamlayabiliyorlardı.

Gözlerim bahçeye açılan kapıya kayınca da belli belirsiz gülümsedim. Bahçeye açılan kapı, yeşil ve mavinin tonlarında kayboluyor, bu eşsiz manzara tam anlamıyla büyüleyici duruyordu. Yeşil ve gür ormanın arasından geçen göl ise huzur verici durgunlukta süzülüyordu. Salon kapısından başlayan teras, uzunca bir iskeleyle birleşiyor ve gölün ortasına kadar ev sahipliği yapıyordu. Aynı iskele, göl kenarındaki oturma alanıyla da oldukça albenili bir yapı haline geliyordu ve hayran olmamak elde değildi. Dudaklarımdaki tebessüm genişçe yayıldı. Buraya Melis hastayken geldiğimde buranın göl kenarına sığınmış bir göl evi olduğunu hiç tahmin etmemiştim ve burayı garip bir şekilde çok sevmiştim.

Karşımdaki manzaraya büyülenmiş gibi baktığım sırada arkamda duyduğum tatlı sesle başımı sese çevirdim.

"Öğretmenim."

Melis şaşkınca bir bana bir babasına bakıyor, burada ne işim olduğunu anlamaya çalışıyordu. Açıkçası bu sorunun cevabını ben de bilmiyordum. Neden kalmayı seçmiştim hiç bilmiyordum.

Gülümsedim. "Günaydın tatlım."

"Günaydın öğretmenim ama neden buradasınız? Bir sorun mu oldu?"

Ne cevap vereceğimi düşünürken bakışlarım Poyraz'a kaydı. O da dikkatle Melis'e bakıyordu. "Ben davet ettim," dedi, ses tonunu o kadar vurgulu kullanmıştı ki yeni bir soru duymak istemediğini açıkça belli etmişti. "Kahvaltıda bizimle olacak," diye de ekledi.

Melis'in göz bebekleri hevesle büyüdü ve yüzüne yerleşen güzel gülümsemesiyle birlikte bana doğru yürümeye başladı. "İşte buna çok sevindim."

Melis'in heveslendiğini görmek içimi ısıtmış, az da olsa üzerimdeki huzursuzluğumu almıştı. Ona gülümsememle karşılık verirken Poyraz'ın bizi izleyen bakışlarına baktım. "Ben birazdan geliyorum," deyip ilerleyince başımı hafifçe yana yatırıp arkasından baktım ve baştan ayağa süzmeye başladım. Spor kıyafetleriyle her zamankinden daha seksi göründüğünü inkâr edemezdim. Neler düşündüğümü idrak edince başımı düzeltip istemsizce kaşlarımı çattım. Kızın yanında babası hakkında neler düşünüyordum ben böyle?

Melis'in yüzüne bakmaya utanınca bahçeye açılan kapıya doğru yürüdüm. "Burası harika görünüyor."

"Evet, babam kendi çizip tasarladı."

Şaşkınlıkla Melis'e dönüp baktım. "Baban mı çizdi?"

Melis aşağı yukarı başını salladı. "Evet, o mühendis."

"Mühendis mi?" Şu an çok tuhaf göründüğümün farkındaydım ve aval aval Melis'e bakıyordum. Senin baban yer altı dünyasının lideri değil mi dememek için kendimi âdeta sıkıyordum.

Melis bir kez daha başını salladı. "Evet, mühendislik üzerine holdingi var. Amcam da mimar, birlikte çiziyorlar ve araziler alıp üzerlerine çizdikleri evleri, okulları, hastaneleri yapıyorlar. Yani amcam böyle söylemişti."

EYLÜL (Raflarda)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora