Melis dudaklarını büktü. "Çünkü sen erkeksin amca, kadınların nasıl hediye sevdiğini anlamazsın."

Melis'in umutsuzca söylediği sözlerle Poyraz gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı, Demir de şaşkınlıkla Melis'e baktı. "Bak sen şu bilmişe, ne yani ben kadın ruhundan anlamaz mıyım?"

Melis cevap vermeyip omuzlarını silkince Demir yeniden konuştu. "Nasıl bir hediye almak istiyordun ki sen?"

"Aslında özel bir hediye olsun istiyordum. Onun gözleri menekşe gibi olduğu için ucunda menekşe olan bir kolye almak istiyordum. Yani bir defasında Bade göz rengini sorunca öğretmenim menekşe diye söylemişti. Oradan biliyorum."

Poyraz'ın gözlerinin önüne Eylül'ün menekşeleri gelince belli belirsiz tebessüm etti. Demir de kaçamak gözlerle abisini izliyordu. Yavaş yavaş bazı şeylerden emin olmaya başlamıştı. Yeniden bakışlarını Melis'e çevirdi. "Üzülme papatyam, sen hiç hediye vermesen bile eminim öğretmenin bunu umursamayacaktır."

Melis sessizce başını sallayıp yemeğine geri döndü. Yemekten sonra odasına çekilip öğretmeninin istediği kitabı okudu ve gecenin ilerleyen saatlerinde kendini uykuya teslim etti.

Ertesi sabah ise uyandığında yatağında tembelce gerindi. Öğretmenine hediye veremeyecek olmanın verdiği huzursuzlukla yatağından doğrulduğu sırada komodinin üzerinde bir kutu görünce merakla kutuyu eline alıp açtı. Açar açmaz gözleri kocaman oldu. İçinde menekşe uçlu çok güzel bir kolye vardı. Sevinçle ayağa kalktı. Hızla üzerini değiştirdi ve kolyeyi çantasına koyup koşarak aşağı indi.

Merdivenleri koşarak inerken İhsan Efendi'nin sözlerini duymuyordu bile. "Melis Hanım düşeceksiniz, koşmayın."

Heyecan içinde yemek salonuna girdiğinde babasını masada yalnız başına gazete okurken buldu. Yavaşça ona doğru ilerlemeye başladı. Ondan çekinse de içindeki mutluluğu engelleyemiyordu. Kafasında tasarladığı gibi bir hediye almış, onu çok mutlu etmişti. Usulca yanına geldi. Babası başını ona çevirip şaşkınlıkla yüzüne bakmaya başlayınca parmak uçlarında yükseldi ve yanağına tüy gibi bir öpücük kondurdu.

Poyraz ise yanağında hissettiği minik dudaklarla baştan ayağı titredi ve ona ışıl ışıl bakan gözlere baktığında Melis heyecanla dudaklarını araladı. "Teşekkür ederim baba."

Öyle saf öyle temiz öyle masumdu ki o gözler, Poyraz o gözlere bakmaktan çok utanıyordu ve sıcak öpücüğü... O öpücükle içi yine eskisi gibi sıcacık olmuştu. Gün geçtikçe içinde sürekli artan onu sarıp sarmalama isteğini bastırmak artık daha da zorlaşıyordu.

Düşüncelerinden Arzu'nun sesiyle sıyrıldı. "Ne teşekkürüymüş o Melisciğim?"

Başını Arzu'ya çevirdiğinde gülümseyerek Melis'e baktığını gördü.

"Hiç," dedi Melis ve sandalyesine oturdu.

Arzu da onu önemsemeyerek masaya oturdu ve Demir'in de masaya gelmesiyle birlikte kahvaltılarına başladılar.

Kahvaltının sonunda Melis koşar adımlarıyla Cesur'un yanına gitti ve arabaya binmeden önce babasının arkasında olduğundan habersiz konuşmaya başladı. "Cesur abi?"

"Efendim prenses."

"Hani geçen gün öğretmenim ve arkadaşlarım oyuncak müzesine gitmişlerdi ya."

Cesur kaçamak gözlerle Poyraz'a baktı ve Poyraz, Melis'in arkasında olduğunu belli etmemesi için işaret yapınca yeniden Melis'e döndü. "Ee?"

"Öğretmenim benim için fotoğraflar ve video çekmişti. Onları öğretmenim telefonundan alabilir misin? Ara ara onlara bakmak istiyorum."

EYLÜL (Raflarda)Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu