Denize doğru dönerek;

"Şimdi de Gomez Hanım'ın şu meçhul hastasına bir bakalım"

Çantasını toplayarak Deniz'in odasına yöneldi. Cenk ise odada etrafına bakınarak neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Kapıyı açan Deniz Cenk'i uyanık görünce gülümsedi.

"Aha uyanmış bizim ajan"

"Neredeyim ben, siz kimsiniz?"

"Yoldan aldım seni, vurulmuştun. Burada olduğundan kimsenin haberi yok aynı söylediğin gibi"

Sarp içeri girerken Cenk tedirginleşti, Deniz eliyle ona sakinleşmesi için işaret etti. Sarp çantasından çıkardığı şırıngayı seruma sapladı. Kolu ve bacağındaki sargıları çıkararak pansuman yaptı, yeni sargılar ile iyice sardı. Elini Deniz'in omzuna koyarak;

"Yarın yine gelirim pansuman yapmaya, serum bu son gerek yok artık. Akşama da kemik suyuna bir çorba yap iyi gelir. Tabii sen yapabilirsen?"

"Yaparım tabi ulan, ondan kolay ne var"

Sarp biraz gülümseyerek;

"Sen yaparsın da acaba o çorbayı içebilen bir babayiğit çıkar mı?"

Gülüşmeye başladılar, Cenk ise anlamsızca bakıyordu. Sonra Deniz ciddileşerek Sarp'a baktı;

"Aga aramızda kalsın buradaki olaylar okey, işler biraz karışık"

"Zaten habersiz muayene ettiğim için suç işliyorum Deniz, duyulursa işim biter"

"Eyvallah pampa"

"Çıkıyorum ben, yarın görüşürüz"

Sarp odadan çıkarak dış kapıya yöneldi, Deniz de onu uğurlamak için peşinden gitti. Tam Sarp dış kapıdan çıkarken Deniz mahcup bir sesle;

"Sana borçlandım yiğido, bir ara çıkalım da eski günlerdeki gibi kafaları çekelim"

"Bakarız, hoş çakal"

Deniz Sarp'ı uğurladıktan hemen sonra Cenk'in yattığı odaya daldı. Yatağın ayakucuna dikilip ellerini beline koyarak;

"Kimsin oğlum sen, öt bakalım"

"Efe benim adım"

"Onu biliyoruz, başka isimler sayıyordun"

"Küçükken adım başkaydı sonra senin adın Cenk dediler o oldum, şimdi de Efe Dündar diye bir kimlik verdiler"

"Kim verdi?

"Sera'yı öldürenler, beni vuranlar. Belki diğerlerini de öldürmüşlerdir"

Başını ellerinin arasına alarak biraz düşündükten sonra;

"Evet ya görevi bitirtip öldürüyorlar, hiç ipucu da kalmıyor. Sonra da oraya gitti, şuraya gitti diye yalanlar söylüyorlar. Herkesi öldürdüler mi acaba? Eyvah eyvah"

"Ne görevi bu, hem bu silah da neyin nesi? Senin görev dediğin silahla birini vurmak mı?"

"Bazen vuruyoruz bazen de kaçırıyoruz, değişiyor"

"Oh bu ne rahatlık birader, marifet gibi anlatıyor bir de. Birini mi vurdun sen?"

Yok, ben motosikleti kullandım Sera önce patlattı sonra vurdu.

"Neyi patlattı?"

"Arabayı"

"Kimi vurdu?"

"Bilmem"

"Ya siz bilmediğiniz, tanımadığınız insanları neden vuruyorsunuz bilader?"

"Görev"

"Ne görevi?"

"Görevi yerine getiremeden YUVA dan ayrılamayız ki."

"YUVA mı?"

"Evet. Küçükken alıyorlar bizi oraya ders veriyorlar, görev olunca da çıkıyoruz oradan. Görev sonrası da öldürüyorlarmış bak"

Deniz ne yapacağını şaşırmıştı. Elleri ile yanaklarını sıkıştırıp yavaşça gelerek çekyata oturdu. Şok geçirmiş vaziyette otururken aniden kalkarak odadan çıktı, hızlı adımlarla mutfağa giderek buzdolabını açtı. Bir şişe bira alarak tekrar odaya geldi. Birayı açtı ve bir dikişte yarısını içti. Cenk de Deniz'e bakarak;

"Bir keresinde ben de içtim bira ama tadını hiç sevmedim, çok acı. Hem başımı da uyuşturdu"

Deniz birasından birkaç yudum daha içerek;

"Ulan oğlum yarına kadar topla kendini sonra da siktir ol git, sen bize ağır gelirsin. Anamızı bellerler seni burada bulurlarsa"

Cenk başını öne eğdi, kendisini kurtaran bu insanlara zararı dokunsun istemiyordu.

"Benim yüzümden başın belaya girsin istemem, yarın giderim. Elbiselerim nerede?"

"Ablam yıkayıp dikti onları. Akşam bir de yatağıma işedin babamın bezini bağladım sana. Senin malları gördüm yani"

"Ne malı?"

Deniz uzunca bir süre Cenk'e baktı;

"Seni bir türlü çözemedim, nelerden bahsettiğimi anlamıyorsun değil mi?"

"Bazen anlamıyorum seni"

Deniz birasını yudumlayarak bitirdi, ayağa kalkarak;

"Yarın buradan gitmen hepimiz için en iyisi, ben gidip sana çorba yapayım da toparlan bir an evvel.

"Sağ ol hayatımı kurtardın, elbet bir gün öderim sana olan can borcumu"

YUVA / SİYAH BEYAZ KATİLLER Where stories live. Discover now