2. Bölüm⭐Menekşe

Start from the beginning
                                    

Motor hareket eder etmez panikle kollarımı sıkıca beline doladım ve gözlerimi sıkıca kapatarak başımı sırtına yasladım. Ama bunu fazla sıkı yapmış olmalıyım ki sırtı kasıldı. Yine de bir şey söylemedi.

Dediği gibi fazla hızlı gitmiyordu. Önce yavaşça gözlerimi araladım ve ilerlediğimiz yola baktım. Korkacağımı düşünmüştüm. Öyle olmadı... Daha sonra ise Uzay'ı bırakmadan doğruldum ve yaşadığım anı hissettim. Bu... Hiç düşündüğüm gibi değildi. İnanılmazdı. Kendimi hiç bu kadar özgür hissetmemiştim.

"Uzay..." dedim beni duyması için biraz yüksek sesle.

"Ne oldu? Çok mu hızlı gidiyorum?" derken biraz yavaşladığını fark ettim. Gülümsedim ve o görmese de başımı salladım.

"Hayır. Çok yavaşsın, Hızlan!"

Kahkaha attığını duydum. Bu... Çok güzeldi. Bu gülüşü göremediğim için hayal kırıklığına uğrasam da hızlandığında her şey aklımdan uçup gitti ve gülerek anın tadını çıkarmaya başladım.

Haklıydı. Yaşamaktan korktuğumuz şeylerden kaçarsak onu yaşadığımızdaki hissi asla bilemezdik. Belki bize inanılmaz şeyler hissettirebilecek anlardan mahrum kalırdık.

Sevgili evren, Uzay'ın bana öğrettiği ilk şey buydu. Yaşamadığın hiçbir şeyden korkma...

Biraz sonra durduğumuzda merakla kaskı çıkarıp etrafıma bakındım. Gelmiş miydik? Çok hızlı olmuştu. Gördüğüm tabelayla kaşlarım havaya kalktı. "Çiçekçi mi?"

Motordan inerken sesli bir şekilde güldü. Gözlerim yine bundan mahrum kalmıştı. "Hayır," diyerek indi ve benim de inmem için elini uzattı yeniden. Elini tutup yere bastım ve diğer adımı da atacağım sırada sendeledim. Ama beni kollarımdan yakalamayı başardı. Ani hareketinden dolayı bir anda kendimizi burun buruna buluverdik. Birkaç saniye göz göze gelmemizin ardından hızlıca toparlanarak kendimi geri çektim. Bu utanma duygusu da nereden çıkmıştı böyle? Ve kalbim bu kadar hızlı atmayı hemen kesmeliydi!

O da çekinerek bir adım geri attı ve boğazını temizledi. "Burası değil... Gitmeden önce bir çiçek almak istedim sadece."

Kaşlarım çatıldı. Çiçek mi almak istemişti? Kim için? Sevgilisi olabilir miydi? Belki onun için en önemli yer onun yanıydı ve hatta beni de onun yanına götürüyordu. Böyle bir şey olabilir miydi? Kaşlarım bu fikirle iyice kırıştı. Eğer durum böyleyse benimle niye... Durdum. Benimle ne? Uzay'ın bir şey yaptığı yoktu ki... Sadece dediği gibi bana teşekkür etmek istiyordu. Hem o tartıştığı kıza da sevgilisi olduğunu söylemişti değil mi? Bu yönden düşününce bu ihtimal oldukça olası görünüyordu.

Yüzüm düştü. Modumun bozulmasına anlam veremedim. Ne diye dert sayıyordum ki bunu? Birbirimize birer teşekkür borçluyduk ve hepsi bu. Sonra her şey bitecekti... Bu şekilde düşünmeme rağmen yine de dilimden dökülen sözcükleri engelleyememiştim. "Kim için?"

Geniş geniş gülümsedi. "Menekşe'm için..."

Duyduğum kelimeden sonra hayal kırıklığıyla başımı diğer tarafa çevirdim. Görüp yanlış anlamasını istemiyordum. Zaten ben de neye kırıldığımı bile bilmiyordum ya... Menekşe'm... Onu sahipleniyordu.

"Hadi..." diyerek içeri girdi. Peşinden ilerledim ve o bir süre çiçeklere bakarken sessizce yanında bekledim. Kafamdan aynı anda onlarca düşünce geçiyordu. Hissettiklerime ve içinde bulunduğum durumun saçmalığına anlam veremiyordum. Aptaldım!

"Başak..." diyerek beni iç dünyamdan çekip çıkardı. "Rica etsem sen seçer misin? Bir türlü karar veremiyorum."

Ne? Bir de sevgilisine götüreceği çiçekleri ben seçecektim öyle mi? İçimdeki öfkenin dışarı yansımaması için üstün bir çaba sarf ederek başımı salladım ve çiçeklere bir göz attım.

Renk renk çiçeklere bakarken bir an her şey silindi... Çok güzellerdi. Farkında olmadan elim beyaz papatyalardan birine uzandı ve koklamak için burnuma doğru götürdüm. "Harika! Bu papatyalardan bir buket alabilir miyiz?"

Çalışan gülümseyerek başını salladı ve hazırlamaya başlarken ben şaşkınca Uzay'a döndüm. Ama bu yetmedi. O beni daha da hayrete düşürerek elimdeki papatyayı alıp uzun sapını kısalttı ve kulağımın arkasına, saçlarımın arasına yerleştirdi. Ona nasıl baktığımı bilmiyorum ama bu onu gülümsetti. "Yakıştı..." diye kısık sesle konuştuğunda ben ne konuşabiliyor ne de hareket edebiliyordum. O ne yapmaya çalışıyordu?

Çiçekçi buketi uzattığında Uzay alıp ücretini ödedi ve ben hala bir kukla gibi hareket ederken dükkandan çıkıp motora bindik. Kaskı bana yeniden uzattı. "İyi misin?"

Titreyerek kendime geldim ve gülümsemeye çalışarak başımı salladım. "Evet... Kaskı takmayacağım. Rüzgarı hissetmek istiyorum."

Kaşları havalandı ama yüzü gülüyordu. "Tamam anladık çok sevdin. Ama bence takmalısın. Dikkatli kullanırım ama ne olur ne olmaz."

Başımı salladım. "Korkmuyorum."

İç çekti ve kararlı duruşumu kabullenerek önüne döndü. Motoru çalıştırdı ve ben onun beline sarılırken hareket ettik. Tahmin ettiğim gibi kasksız daha iyiydi. Çok daha iyi... Bu çok daha harika hissettiriyordu. Ayrıca rüzgardan burnuma dolan Uzay'ın kokusu anı daha da büyüleyici kılıyordu. Kendimi kokuyu içime çekmekten alıkoyamadım. Çok... Çok güzel kokuyordu. İnsanı sarhoş edebilecek kadar güzel. Burnumu ensesine gömme isteğimi öyle zor zaptediyordum ki...

Düşündüklerime kaşlarımı çattım. Kendine gel Başak! Adamın sevgilisi vardı be! Kafamdakileri savurmaya çalışarak gözlerimi kapattım ve rüzgara kendimi bıraktım. Biraz sonra motor yavaşladı ve durduk. "İşte geldik..."


İnip etrafıma bakındım ve önünde durduğumuz kafenin adını görünce gözlerim neredeyse yerinden fırladı. Bu en son düşündüğüm şey bile değildi. Menekşe?

Sevgili evren, beni her zaman şaşırtıyorsun...










Parlak YıldızlarWhere stories live. Discover now