"Beceremeyeceğim bir şey değil." Bunu demesine karşılık, tek yaptığı eliyle cam parçalarını avuçlamak olmuştu. İçinden aptallığına kızarken, demir elini kullanmayı neden akıl edemediğini düşündü. Sırtını çevirerek kadının görüş açısını engellerken, avucundan süzülen birkaç damla kanı hırkasına sürdü. Ve yerdeki kalan ufak parçaları da boşta olan eliyle aldı.

Natasha'nın bakışlarını üzerinde hissederken ayağa kalkmıştı. Tam tahmin ettiği gibi, kız ona bakmayı sürdürüyordu. Yutkundu.

Hâlâ kanayan elini arkasına doğru uzatırken camı sadece demir olan parmaklarıyla taşıyormuş gibi davrandı.

Yıllarca süren suikastçılık hayatının ardından, sudan çıkmış balığa döndüğüne inanamıyordu. Tepkileri dengesizdi. Ve kendinde mantıklı bir karar alacak gücü de bulamıyordu. Mutfağa gidip çöpün önüne ilerlediğinde, arkasından gelen adımları duyabiliyordu. Buna aldırmamakta çalıştı. Elindeki camları çöpe boşalttıktan sonra, avucuna batanları da nezaketten uzak bir şekilde çöpe sirkeledi. Arkasından gelen seslerden, Natasha'nın bir konserve açtığını duyabiliyordu. Geriye dönmeden önce, ikinci kez elini hırkasına sildi. Koyu rengin üzerinde kanın belli olmadığını biliyordu. Kandan midesinin bulandığı zamanları geçeli ise neredeyse bir asır oluyordu.

Tam tahmin ettiği gibi, Natasha bir konserve açmıştı ve elindeki kaşıkla birlikte sandalyeye oturmuştu. Kolundaki alçıdan dolayı hareketleri kısıtlı olsa da, başkasına muhtaç olmadığını belirtircesine dik oturuyordu. Adamın ona baktığını fark ettiğinde, kafasını hafifçe kaldırıp o da baktı. Aynı zamanda, elindekini de öne doğru uzatmıştı. Bucky kafasını iki yana sallayarak kızın teklifini reddederken teşekkür etme gereği duymadı. Bunun yerine, adımlarını mutfağın dışına yönelterek oradan çıktı.

Az önce Natasha'nın uzandığı koltuğa kendini bırakırken, ellerini karnının üzerinde birleştirmişti. Masanın üzerinde bulduğu tokayla bağladığı saçları neredeyse dağılmak üzereydi. Hareket etmek içinden gelmezken sadece bedenini biraz daha aşağı çekti. Bu hareketiyle birlikte koltuğa sürülen saçları tokadan ayrılmış, yüzüne doğru düşmüştü.

Uyku pozisyonu almışken, son zamanlarda olduğu gibi hatırladığı şeyleri aklından geçirdi. Rebecca, Steve, Brooklyn, tren, Peggy Carter, Howard Stark...

Sadece, anılarını hâlâ hatırladığını bilerek uyumak onu rahatlatıyordu. Boş bir zihni olmadığını bilmek, bir geçmişe sahip olduğunu bilmek ona huzur veriyordu.

Gözlerini tekrar açtığında, Natasha'nın ona doğru yaklaştığını gördü. Eğer başkası olsaydı, tekrar gözlerini kapatacak kadar güvende hissetmeyeceğini biliyordu. Ama orada olanın kim olduğu bilinciyle gözlerini kapattı. Yorgun zihninin uykuya dalması fazla zaman almamıştı.

**

Yine bir el.

"Kaçamayacağını bildiğin için mi koşmuyorsun? Yoksa bunu hakettiğini mi düşünüyorsun?"

Hayır. Hayır. Kimse böyle bir şeyi haketmez. Kimse böylesine bir acıyı hak etmez.

Pierce'in eli. Attığı tokadın etkisiyle kafanın savrulduğunu hissediyorsun. Kafan yeniden zorla sandalyeye yaslatılırken ses çıkaramayacağını biliyorsun. Her şey zihninin içinde gerçekleşiyor. Onların elinden kaçtın. Ama zihnindeki yıkımdan kaçamayacağını başından beri biliyordun.

We'll Always Have the MoonWhere stories live. Discover now