Bu hava borularının açıldığı dehlizde neler olup bittiğini tam olarak bilmiyordu, ama aşağı yukarı bir şeyleri kestirebili-yordu. Times'm herhangi bir sayısında, gerekli görülen tüm düzeltmeler toplanıp sıraya konulduktan sonra, o sayı yeniden basılıyor ve asıl sayı yok edilip düzeltilmiş olan baskı, arşivlere yerleştiriliyordu. Sürekli düzeltme işlemi, yalnızca gazetelere değil, kitaplara, dergilere, broşürlere, afişlere, filmlere, ses bantlarına, karikatürlere, fotoğraflara, en ufak bir ideolojik anlam taşıma olasılığı olan her türlü belge ve kitaba uygulanırdı. Her gün, her an, geçmiş sürekli yenileniyordu. Böylece, Partinin tüm tahminlerinin doğruluğu belgelerle kanıtlanabiliyordu. O anın gereksinimleriyle çelişen herhangi bir haber ya da düşüncenin, kayıtlarda kalmasına izin verilmezdi. Bütün tarih, gerektiği zamanlarda silinip yeniden yazılabilen bir yazboz tahtasına dönmüştü. Böylece, herhangi bir yalanlamayı kanıtlamak olasılığı kalmıyordu. Arşiv Dairesinde, Winston'ın çalıştığı bölümden çok daha büyük olan bir başka bölümün görevi, işlevlerini tamamlamış, yok edilmesi gereken kitap, gazete ve başka belgeleri saptayıp toplamaktı. Siyasal yaşamda bir değişiklik ya da Büyük Biraderin yanlış tahminleri yüzünden, kimbilir kaçıncı kez kaleme alınmış Times'ın bir sayısı, ilk tarihini taşıyarak arşivlerde durmaktaydı. Aynı sayıdan bir tane daha yoktu ki onunla çelişsin! Kitaplar da toplanıp sil baştan yazılıyor ve yapılan değişiklik belirtilmeden yeniden yayımlanıyordu. Winston'm aldığı ve iş biter bitmez yok ettiği, yazılı emirlerde, hiçbir zaman, bir sahtekârlığın yapılacağına dair bir cümle bulunmazdı; istenilen, yanlışların, baskı hatalarının ya da yanlış baskıların, doğruluk adına düzeltilmesiydi.


Bolluk Bakanlığının değerlerini düzeltirken yapılanların, aslında sahtekârlık bile olmadığını düşündü. Yapılan iş bir saçmalığın bir başkasıyla yer değiştirmesiydi. Uğraştığımız işlerin çoğunun, gerçek dünyadakilerle bir ilgisi yoktu. İstatistikler ilk şekilleriyle de, uydurulmuş şekilleriyle de düş ürünüydüler, hatta çoğu zaman, sayıları sizin uydurmanız gerekiyordu. Örneğin, Bolluk Bakanlığının o çeyrek için ayakkabı üretimi tahmini 145 milyondu. Gerçekleşen üretim ise, 62 milyon olmuştu. Winston, tahminleri baştan yazarken, sayıyı 57 milyona indirdi, böylece, saptanan hedefin aşıldığı konusundaki her zamanki iddialara pay ayırıyordu. Nasıl olsa, 62 milyon, gerçekten, 57 milyon ya da 145 milyon kadar uzaktı. Hiç ayakkabı üretilmemiş olabilirdi. Kimse ne kadar üretildiğini zaten bilmiyordu, öğrenmek de istemiyordu. Oysa; her üç ayda bir kâğıt üzerinde böyle astronomik ayakkabı üretimi rakamları yayımlanırken, Okyanusya'nın yarısı yalınayak dolaşıyordu. Küçük ya da büyük, kaydedilen her gerçeğin acı sonu buydu. Her şey, bir gölgeler dünyasında solup gidiyor ve sonunda, yılın hangi gününde oldukları bile, kesinliğini yitiriyordu.


Winston salonun karşı tarafına bir göz attı. Karşıdaki oda-cıkta Tillotson adında, ufak tefek, katı görünüşlü bir adam, kucağında katlanmış bir gazete, ağzı konuşyaza yapışmış, harıl harıl çalışmaktaydı. Söylediklerinin, kendisiyle tele ekran arasında bir sır olarak kalmasını ister gibiydi. Başını kaldırdı, gözlerindeki düşmanca bakışın pırıltısı Winston'ın gözlerini yakaladı.


Winston, Tillotson'u pek tanımazdı, görevinin ne olduğunu bilmiyordu. Arşiv Dairesinde çalışanlar, yaptıkları işler hakkında konuşmazlardı. İki sıra halindeki odacıklar sürekli bir kâğıt hışırtısıyla ve konuşyazlar kullanıldığı için mırıltılarla doluydu. Penceresi bulunmayan bu salonda birkaç düzine insan vardı. Winston onları her gün koridorda aceleyle gidip gelirken ya da İki Dakikalık Nefret sırasında gördüğü halde isimlerini bilmezdi. Yanındaki hücredeki kum sarısı saçlı ufak tefek kadının, buharlaştırılan ve dolayısıyla, yaşamadıkları ileri sürülen kişilerin adlarını gazeteden arayıp sildiğini biliyordu. Bir bakıma, kendisine uygun bir görevdi bu, çünkü kocası da iki yıl önce buharlaştırılmıştı. Birkaç odacık ötede, Ampleforth adında yumuşak davranıştı, beceriksiz, sürekli uyuklayan, kulakları tüylerle kaplı bir yaratık oturuyordu, bu adamın uyak düzmek konusunda şaşılası bir yeteneği vardı. Görevi, ideolojik açıdan sakıncalı görülmeye başlanan, ama şu ya da bu nedenle antolojilerde korunan şiirleri değiştirmek, yani 'Kesin Metinleri' hazırlamaktı. Elliye yakın memurun çalıştığı bu salon, Arşiv Dairesinin, karmaşık ve büyük yapısı içinde, bir alt-bölüm, bir hücreydi yalnızca. Ötede, yukarıda, aşağıda, akıl almaz sayıda bir yığın işle uğraşan başka memur kitleleri bulunuyordu. Yazı işleri müdürleri, matbaacılar, düzmece fotoğrafların hazırlanması için zengin bir şekilde donatılmış stüdyolar ve basımevleri vardı. Mühendisleri, yapımcıları ve ses benzetmelerindeki becerileri nedeniyle, özellikle seçilmiş sanatçı kadrosuyla tele ekran programlarının hazırlandığı bölüm vardı. Görevleri, yeniden gözden geçirilmesi gereken kitap ve dergilerin listelerini çıkartmak olan bir memurlar ordusu bulunuyordu. Ayrıca, düzeltilmiş belgelerin toplandığı depolar ve asıllarının yakıldığı büyük fırınlar yer alıyordu. Ve bir yerlerde de, tüm bu çalışmaları yöneten, geçmişin şu parçasının korunması, bu parçasının düzeltilmesi ve yok edilmesini gerekli kılan, siyasete yön veren isimsiz beyinler vardı.

1984Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin