//four//

82 7 0
                                    

Luke hala hatırlamıyordu ve her geçen günde bana daha çok bağlanıyordu. Hatırladığında yaşayacağı hayal kırıklığı ve öfkeyi artık tahmin bile edemiyordum.

Onun için önemli olan tek şey gözlerime bakıp içeride hala onu seven parçayı görmekti.

Belki de daha önceden yapmalıydım. Hafızasını geri getirecek şifreyi biliyordum ve inatla söylememek için direniyordum. Bu biraz bencilce geliyor olabilir ama onu tekrar kaybetmek istemiyordum. Bu kadar yakınımdayken ondan vazgeçmek istemiyordum.

Hatırlamasa bile bana öfkeliydi hem de çok. Hatırladığında ve beni yanında gördüğünde delirecekti. Bunu kendi adım gibi biliyordum.

Ama hatırlamaya hakkı vardı.

Kendime akşam ona her şeyi hatırlatacağım konusunda bir söz verdim. Bu çok uzamıştı.

"Cassie iyi misin?" Kapı birkaç kere yavaşça tıklatıldı.

"İyiyim Luke sorun yok."

"Ben seni merak ettim. Yaklaşık yarım saattir odadan çıkmıyorsun." Ayağa kalkıp Luke'a kapıyı açtım.

"Hey Lukey," Yatağın üzerine oturdu. "Çok sevdiğin biri senden nefret ediyor ve bunu bilmiyor. Birkaç cümle söyleyerek ona hatırlatabilirsin. Eğer söylersen onu kaybedersin ama hatırlamak onun hakkı. Kaybedeceğini bile bile ona yine de o birkaç cümleyi söyler misin?"

Sarı saçlarını elleriyle karıştırdı. "Aslına bakarsan bu bana fazla bencilce geldi Cass. Onun ne hissettiğini asla tam olarak bilemezsin." Durdu ve biraz daha düşündü. "Ve eğer sana sinirli olduğundan bu kadar eminsen ve eğer ona hatırlatmıyorsan daha fazla sinirlenebilir. Bu ihtimali de unutmaman gerek."

Luke'un söyledikleri aklımda dönmeye başladı ve bir cümlede takılı kaldı.

"eğer ona hatırlatmıyorsan daha fazla sinirlenebilir."

Haklıydı. Belki de ona söylemediğim için daha çok sinirlenecekti.

"Seni yalnız bırakmamı ister misin?" Düşüncelerimi bir kenara itip Luke'a yoğunlaştım.

"Hayır hatta biliyor musun dışarı çıkıp bir şeyler yapmaya ne dersin?"

Afallamış bir halde olduğu yerde dondu kaldı. "Neden olmasın?" Dedi melodik bir sesle.

Ayakta durmuş beni izliyordu. Bakışlarından farklı şeyler hayal ettiğini anlayıp ona bağırdım. "Git ve hazırlan Lukey."

"Aslına bakarsan evde kalıp benim yatağımda da bir şeyler yapabiliriz." Attığım bakışla hızla konuşmasına devam etti. "Evet haklısın dışarı çıkalım."

Altıma siyah bir jean üstüme de Luke'un bana önceden verdiği Green Day tişörtünü giymiştim. Avusturalya'dan ayrıldığımdan beri bu tişört ile uyuyordum. Luke gibi kokuyordu ve bu beni iyi hissettiriyordu. Tıpkı onun yanında olduğum zamanlardaki gibi.

Ashton'a gideceğimiz yeri mesaj atıp Luke'u beklemeye başladım. O da benim gibi siyah bir jean giymişti ama üzerinde düz mavi bir tişört vardı. Tişörtü gözlerinin maviliğini daha çok açığa çıkarıyordu ya da bana her baktığında gözleri parladığı için ben öyle hissetmiş de olabilirim.

Sessizce mırıldandım. "Mavi. En sevdiğin renk."

Koridorda yan yana yürürken Luke beni duvara itti ve beni duvarla arasına aldı. Derin bir nefes aldım.

"Tanrım! Seni şu an öpmek istiyorum."

Aramızdaki tek nefeslik mesafe içimdeki onu öpme isteğini daha da alevlendiriyordu. Onu şu an öpebilirdim ve o da bana engel olmazdı.

Kafamı sağa doğru çevirdim. Gözlerinin içine bakarken ona bunları söyleyemezdim. "Olmaz Luke. Hatırlamıyorsun."

"Hatırlamamam seni öpmem için bir engel değil."

"Bu işleri sadece daha içinden çıkılamaz hale getirir Lukey."

Geriye doğru bir adım atıp aramızdaki mesafeyi açtı. "Hatırladığında beni hala öpmek istersen yemin ederim seni durdurmam. İşte o zaman yapacağım tek şey öpüşüne karşılık vermek olur."

"Peki ya nerden bileceğim?" Eliyle saçlarını karıştırdı.

"Beni kalbinden tamamen kazıyıp kazımadığını hatırladığında bileceksin."

wake up with amnesia /l.h.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin