İbne

12.1K 283 40
                                    

 Merhabaaa! Eğer okuyan bir iki kişi daha varsa kendilerini biraz belli etsinler lütfen sdfghjhgfd.

Bir de, bu bir Larry değildir. Eğer olsaydı altta olan (pasifin hoş bir kelime olmadığından bahsetmiştim sdfggf) Harry Styles olurdu asdfghhgfd. alaskalancaster nickli okuyucu, seni seviyorum ;)

 Bölüm şarkısı Plain White T's- 1,2,3,4

Bir apartman dairesinin en üst katındaki kocaman, perdesiz pencereleri işaret ediyordu. Gülümseyerek oraya baktım.

- Wist u dat wilt?(Y.N. vis tu dalt viyıld gibi okunuyor sanırım.)

 Hollanda'ya gittiğimizde, ki vize işlemleri uzun sürdüğünden en az bir ayı bulabilirmiş, zor durumda kalmayayım diye bana resmi dili, yani Flemenkçe'yi öğretmeye çalışıyordu ve ben berbat bir öğrenciydim. Yüzüne bakıp ne söylediğini anlamaya çalıştım. Tatlı tatlı gülümseyerek daha yavaş ama hala inanılmaz derecede sevgi dolu bir sesle tekrar etti.

- Wist u dat wilt?

 Ben de gülümsedim. Ah, düşünmem bile çok saçmaydı. Böyle bir sesle başka ne diyor olabilirdi ki?

-Ben de seni seviyorum...

 Birden bir kahkaha attı.

- Wist u dat wilt, diye açıkladı ters bakışlarım karşısında kendini gülmemeye zorlarken. Hoşuna gitti mi, demek.

 Korkunç derecede kızarırken kollarımı kavuşturup homurdanarak başka tarafa döndüm. Ne diye dilimizde konuşmuyordu sanki?

-Ayrıca, diye mırıldandı gülmeyi bırakıp bir kolunu bana dolarken ve yanağıma bir öpücük kondurdu. Ik hou van je. (Y.N. Bu da: ik hauğ fan ye)

 Göz ucuyla ona baktım ve bu kez ne dediğini düşünmeye başladım. Aslında kulağa biraz kaba geliyordu ama sanki onun dudaklarından dökülen her sözcük ayrı anlamlar kazanıp yepyeni bir hale bürünerek bir tür şiirselliğe kavuşuyordu. Tekrar yanılmaktan çekindiğimden bir şey söylemedim ve o da sanki bunu anlamış gibi, boştaki eliyle elimi tutarken hafifçe gülerek,

-Seni seviyorum, diye açıkladı.

 Yeni bir gülümsemenin yüzümü kaplamasını engelleyemedim. Ona dönerken,

-Ben de ık hau van je, dedim dudaklarımın sınırlarını zorlayan bir telaffuzla.

 Bana daha da yaklaşıp ikinci bir öpücük verirken topuklu ayakkabılarını kaldırımda sert adımlarla tıkırdatarak yürüyen ve önümüzden geçerken ağır bir parfüm kokusunu ardında bırakan genç bir kadın  tiksintiyle mırıldandı,

-İbneler...

 Bu, pembe rujlu kibar dudaklara öylesine yakışmayan bir cümleydi ki, tebessümüm yüzümden silinirken şaşkınlıktan hiçbir tepki veremedim. Ama bana dolanan kolların ve sıkılı  yumruklarının kasıldığını hissedebiliyordum. Kadın hızlı adımlarla uzaklaşırken arkasından bağırdı.

-Sen de orospusun!

 Kolunu tutarak gitmesini engelledim,

-Umursama, dedim öfkeyle titreyen yüzünü ellerim arasına alırken. Hadi yukarı çıkalım.

 Başını salladı ve apartmana girip merdivenlerden çıkmaya başladık. Kapının önüne geldiğimizde cebinden anahtarı çıkardı ve gösterişli bir tavırla kapıyı açarak eliyle reverans yaptı,

-Önden buyrun...

 Gülerek içeri girerken aklıma o son odamız geldi. Aynı şekilde kapıyı açıp geçmem için geri çekildiğini hatırladım. Gözlerimi kapatıp anıları def ederken bu kez öyle olmayacağını söylüyordum kendime.  Arkamdan gelip kapıyı kapattı ve yine bastırılmış bir kahkahayla dudakları gülümseme şeklini alırken sordu,

-Hoşuna gitti mi?

 İmayı görmezden gelerek ona sırtımı döndüm. Veya popomu. Çünkü o hemen ellerini belime dolayarak kendini kalçalarıma bastırdı ve dudaklarını boynuma gömerek boğuk bir sesle,

-Seni gezdirmemi ister misin, dedi.

 Belimdeki parmaklarını kıpırdatınca gıdıklanarak kıkırdadım,

-Olur...

 Beni koridorun sonundaki odaya doğru iterek beyaz kapıyı açtı,

-Burası yatak odamız, dedi kocaman, beyaz örtülü bir yatağın, sakız ağacı renginde, tek çekmeceli bir şifonyerin ve eski bir dolabın olduğu odayı göstererek.

 Yatak odamız... Bizim yatak odamız... Düşünmek bile öyle güzeldi ki... Ama sanırım onun için düşünmek yeterli değildi. Beni içeriye yöneltirken güldüm,

-Diğer odaları göstermeyecek misin?

-Diğer odalara ihtiyacımız yok...

 Elleri beyaz tişörtümün uçlarına dolanırken yatağa düştük. Kendimi gülmekten alamıyordum. Dudaklarını boynuma götürürken,

-Bunu intikam olarak düşün, diye fısıldadı ve ben daha ne olduğunu anlayamadan dilini ve dişlerini kullanarak boynumu öpmeye başladı.

-Mmmmmhhhğğ, diye inledim garip bir sesle.

 Nefesini boynuma üfleyerek güldü ve elleri üzerimde gezinmeye başladı.

-Gerçekten ibnesin, diye boğukça fısıldadım.

 Parmakları çıplak göğsümde dolaşırken mırıldandı,

-Fark ettin demek...

Kapıların ArdındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin