"Carol'dan raporları aldın mı?"

"Evet aldım şef. Adam meskalin bağımlısıymış. Ve cinayeti işleyen kişi de bunu biliyormuş. Çünkü midesindeki kalıntılarda da bu maddeden çıkmış."

"Desene adam huzurlu ölmüş."

"Bilemiyorum ama tahminimce adamın düzgün bir hayatı da yokmuş."

"Nereden anladın?"

"Gardırobuna baktım."

"Neyse, çocuklar bu cesedi bekletmenin anlamı yok. Vahşi hayvanlar yeterince nasiplenmiş. Direk Carol'a gönderin. Ne çıkacak merak ediyorum," dedikten sonra Meg'e dönerek emir vermeye devam etti.

"Sen de Carol'dan elde edeceğin verilerle kayıp ilanlarını karşılaştır. Eminim müspet bir sonuç bulacaksındır."

"Tabi kayıp ilanı verildiyse," diye mırıldanarak tamamladı cümlesini Meg.

Yukarı doğru eğreti otlarına tutunarak tırmanan Lucas'ın peşi sıra o da yukarı doğru tırmanmaya başladı. Güneş sönükleşmiş ve rüzgâr sert esmeye başlamıştı. Yolun kenarına çekilen şeritler tutulamayacak kadar hızlı sallanıyordu. Muhabirlerden birisi, uçları ağaçlara tutturulmuş şeridi yakalayarak Lucas ve Meg'in geçmesi için kaldırmıştı. Elleri eldivenli iki kişi ambulansın arkasından çıkardıkları sarı ceset torbasını rüzgârda uçuşmaması için birbirlerine yakın bir vaziyette tutarak aşağı doğru inmeye başlamışlardı. Kameraların objektifleri, yukarı çıkar çıkmaz yine onlara doğru dönmüştü. Her kafadan bir ses çıkıyor ve kimin ne sorduğu anlaşılmıyordu. Muhabirler, sıklıkla Meg'e sorular yöneltiyor, eşinin ölümünden sonra basına çıkan resimleri ve hayat hikâyesi sayesinde daha tanıdık bir sima buldukları için onu avlamaya çalışıyorlardı. Meg, bu kadar soru karşısında kısa bir açıklama yapmak zorunda hissetmişti kendisini. Montunun kürklü yakasını biraz daha kapatarak onlara doğru dönerek bir açıklama yaptı.

"Arkadaşlar, sorduğunuz soruların hiçbirinin cevabı henüz elimizde yok. Adli Tıp'tan gelecek açıklama neticesinde size bilgi verilecektir. Lütfen daha fazla zorlamayın."

Hayal kırıklığına uğramış muhabirler, simasını yeni yeni gördükleri Lucas'a seslenmişler ama Lucas, sırtı onlara dönük halde pardösüsünü uçuşturan rüzgârdan korurcasına öne doğru çekiştirerek Kırmızı Honda'ya doğru yürümeye devam etmişti. Üşümüş ve bir o kadar da şaşırmış olan Meg, Lucas'ın neden kendi arabasına yöneldiğini anlayamamıştı. Aracın düğmesine basarken, arabaya sırtını dönmüş ve yandaki ağaçları inceleyen Lucas'ın neden kendisiyle geleceğini anlayamamıştı. Aracın çıkardığı sesten kapılarının açıldığını anlayarak sessizce arabaya binmiş ve ön koltuğa oturmuştu bile. Sorgulayan gözlerle koltuğa oturan ve kontağı çeviren Meg, bir açıklama beklercesine soru sormamış ve bir işaret vermemişti.

"Polis aracıyla geldim. Aracım burada değil, o yüzden senin aracına biniyorum."

"Anladım efendim."

"Araban güzelmiş."

"Teşekkürler."

"Civarlarda golf sahası hizmeti sunan yerleri araştırdın mı? Üyelerini incelemeni tavsiye ederim. Hoş birçok doktor kayıtlı çıkacaktır. Ama yine de gözüne bir şey çarpabilir. Özellikle operatör olanları incelemeye al. Bulgulara göre bu kesinlikle bir doktor, ya da eskiden doktordu."

"Anladım efendim," dedi Meg toprak yoldan anayola çıkarken. "Peki bizi yanlış yönlendirmek istemiş olabilir mi?"

"Bu da mümkün, dedi Lucas, Sigarasını yakmaya hazırlanırken.

"Efendim aracımda sigara içilmesine izin vermiyorum. Küçük kızım var."

"Anladım," dedi sigarayı tabakaya geri koyarken. Stresli olduğum anlarda içerim. İçiyorum da sayılmaz, yakıp elimde tutuyorum aslında. Oğlumu kaybettiğimde başlamıştım. O günden beri de bırakamadım."

"Anlıyorum efendim, kaybınıza üzüldüm. Anlatmak ister misiniz," diye sordu Megan. Bu gizemli adamı çözeceği düşüncesi iştahını kabartmıştı. Bozuk para kutusu olarak kullandığı küllükteki paraları montunun cebine dökerek uzattı Lucas'a.

"Bir kerecikten bir şey olmaz lütfen yakın."

Lucas, uzatılan küllüğü alsa da sigarayı yakmamış uzaklara dalıp gitmişti. Düşüncelerinden sıyrılarak, radyoya uzandı. Meg hâlâ onu anlatmaya başlayacağına inanıyor olsa da kendisini hazır hissetmediğini anlamış olacak ki, dikkatini yola vermeye karar verdi. Bir haber kanalı bulan Lucas, haberleri dinliyordu. Az sonra Meg'in habercilere yaptığı açıklamanın cümleleri yankılandı radyoda. Muhabirler Meg'in yaptığı açıklamayı haberlere yetiştirmişlerdi bile. Meg, yüzünün yayınlara çıkmadığını umuyordu. Birden bir şey fark etti. Meg, birkaç kez aynalarını kontrol ettikten sonra, elindeki küllüğü yerine oturtmaya çalışan Lucas'a seslendi.

"Efendim sanırım takip ediliyoruz."

Lucas, oturduğu yerde duruşunu değiştirmeden aynadan arkadan gelen aracı kontrol etmeye çalıştı. Sonra binerken takmadığı emniyet kemerine uzanarak, "atlat şunu, olay yerindeki basın araçlarından birisi," demişti. Gaza yüklenen Meg, inatla peşinden ayrılmayan araçtan kurtulmayı başarmıştı. Ara yollardan polis merkezine doğru yol alıyorlardı. Sinirlenen Lucas, radyoyu kapatmış, yolu seyre dalmıştı. Çalan telefon sesi arabadaki sessizliği bozmuştu. İkisi de aracın ön panelindeki kitte takılı duran telefonun ekranına bakmıştı. Annem yazısını gören Meg, "hay aksi," diyerek telefonu kitinden çıkararak kulağına götürmüştü.

"Anne üzgünüm, servisi arayamadım." Bir süre annesinden yediği fırçalar yüzünden sadece dinlemede kalmasına rağmen, yüzünden hiç renk vermiyordu. Annesi, okuldan aradıklarını ve kızının okul kapısında öylece beklediğini söylemişti.

"Efendim, üzgünüm okula uğramamız lazım."

Lucas, sorun değil anlamında elini sallamıştı.

"Evli olduğunu bilmiyordum Memur Meg."

"Değilim efendim, eşimi kaybettim."

Eşinin intihar ettiğini söyleyip söylememe konusunda tereddüt etmişti. İntihar eden kendisi olmasa da bunun bir zayıflık belirtisi olduğu konusunda iç sesiyle hemfikirdi. Şimdi meleğini alacaklardı. Lucas'ın Meg'in ısrarcı hareketlerine rağmen sigarasını yakmadığı için memnundu. 

OrganizeWhere stories live. Discover now