19. Bölüm

166 16 2
                                    

Lucas, elinde ki adı ziplock torba diye anılan ağzı kilitli kanıt torbasına koyacak bir şey bulamayan Meg'e bakarak okkalı bir küfür salladı.

"İçine koyacak bir bok yok, boşuna debelenme!"

"Efendim, ilk defa bu kadar temiz ve titiz çalışan birine rastlıyorum."

Lucas, onu duymamış gibi arka bahçeye açılan kapıyı açmıştı. Megan ses çıkarmadan peşinden gitmeyi yeğledi. Georgia'nın baş şehrinden, Atlanta'dan tayin olan bu adam yaşı kırkı geçkin olmasına rağmen onu etkilemeyi başarmıştı. Google'da hakkında yaptığı araştırmada, başarı hikâyelerini heyecan ve merakla okumuştu. Polis merkezinde, neden oraya tayin olduğu hakkında dedikodular bitmek tükenmek bilmiyordu. Neredeyse tamamı ülkenin en doğusundan en batısına gelen bu adamın tayin hikâyesini merak ediyordu. Lucas daha gelmeden ünü polis merkezindeki herkesi heyecanlandırmayı başarmıştı. Merkeze ilk geldiği gün küçük bir hoş geldin partisi yapmış ve hepsi kısaca kendilerini tanıtmışlardı. Adam o minik partide bile gülümsememiş, sadece minik bir dudak yayvanlığıyla memnun olduğunu belirten cümleler mırıldanmıştı.

Lucas, kucağında taşıdığı minik koliyi masasına boşaltırken, Meg yanına gelmiş ve konuşmaya çabalamış fakat adamdan kısa cevaplar haricinde bir şey alamamıştı. Adam geleli daha bir ay geçmeden Oregon eyaletini ayağa kaldıracak bir cinayet vakası meydana gelmişti bile. Adamın bereketiyle geldiğine inanan Meg, olay yerine gitmekte olan Lucas'ın hemen peşine takılmış ve tecrübelerinden yararlanmak için harekete geçmişti. Fakat işin kötü yanı, ortada ne bir kanıt ne de kanıt sayılabilecek bir iz vardı. Bahçeyi gezen Lucas'ın peşinden sessizce yürümeye devam etti. Lucas, evin etrafına dizili hayvan tuzaklarını inceliyor, Meg de Lucas'ı inceliyordu. Evin etrafına dizili kapanlarda, kurumuş hayvan iskeletleri korkunç görünüyordu. Kafa kemikleri kapana sıkışmış hayvanların iskeletlerinin popo kısmı hemoroid kontrolü yaptıracak hastalar gibi havaya dikilmişti. Hafif esen rüzgârda tıkırdayan bambu kamışından yapılmış rüzgâr çanları dikkatini çekti. Bahçenin orta yerinde, pastan boyasının ne renk olduğu bile görünmeyen bir koltuk salıncağın üstüne asılmıştı.

"Bahçe çok bakımsız."

Yerdeki hayvan iskeletlerini inceleyen Lucas, seri bir hareketle ayağa dikilmiş ve bahçeye göz gezdirmeye başlamıştı.

"Sence katil, nereden girdi?"

Meg, ayağındaki ayak bonesinin çıkardığı sese aldırmadan etrafında dönerek bahçeye göz gezdirdi.

"Sanırım bahçeden girmiş olmalı, çünkü ana caddeden girerse, kameraların yakalayacağını düşünecek kadar zeki birisi."

"Nereden bu sonuca vardın?"

"Çünkü," dedi elinde tutmaya devam ettiği boş poşeti sallayarak. "Bize hiçbir şey bırakmamış."

Gözlerine bakmadan konuşmuştu Lucas:

"Hiç bir cinayet mükemmel değildir."

"Ama, hiçbir şey bulamadık."

"Sen öyle sanıyorsun."

Meg, Lucas'ın neden bahsettiği hakkında bir fikri olmamasına içinden deli gibi küfür ediyordu. Dört yıl önce kaybettiği ortağı ve sevgilisi Palmer gelmişti aklına. O olsaydı, şimdi buldukları her ipucunu paylaşıyor ve değerlendiriyor olurlardı. Yere çömelmiş ve bahçenin yer yer çoraklaşarak çimensiz kalmış toz halindeki toprağa göz gezdiren Lucas'a arkadan yaklaşmıştı. Evin açık bahçe kapısından gelmeye devam eden müzik sesi, hafif rüzgârın gıdıklayan hafifliğiyle, tok bir ses çıkararak raks eden rüzgâr çanının sesi birleşerek hafif bir ritim tutuyordu.

OrganizeWhere stories live. Discover now