XVIII. PLAN

273 31 4
                                    

"... Bir görsen... İnsanlar, sana baktıkları saygıyla bakıyorlar bana. Tabii herkes özledi seni, ama... Gözlerimde seni görüyorlarmış demek ki. Gözlerimdeki sana saygı duyuyorlar."

Saatlerce incelediği dosyaya bir kez daha göz gezdirdi. Uykusuzluk, sinirlerini iyice germişti. Kimdi bu insanlar? Nasıl bu kadar güçlenmişlerdi? Koskoca donanma, yüzü aşkın insan... Elinde tuttuğu güç, savaştığı birçok cepheye ancak yeterken onlarla vereceği savaşın altından kalkabilir miydi?

Hem, çok mantıksız geliyordu ona. Nasıl başarmışlardı? Düşmanını tanıyordu, merhamet gibi büyük bir zaafları vardı. Bu güçlerinin sırrı ne olabilirdi? Acaba Vehbi'nin istihbaratı mı yanlıştı? Bir türlü akıl sır erdiremiyordu. Eksik bir şeyler olmalıydı. Kendi kendine konuştu.

"Aman be Aziz, ne korktun. Senden güçlü olacak değiller ya. Zaten hepsi aynı değil mi? Hepsinin zavallı kalplerinde merhamet olmaz mı? Her zamanki gibi, ona saldıracaksın işte..."

Kapı açıldı. Karşısındaki adam merakla kendisini süzüyordu.

"Buyurun Aziz Bey, beni emretmişsiniz?"

Bön bön baktı.

"Kapı çalma huyun yok mu senin? Bu ne saygısızlık!"

Aziz'in masaya vurması, adamı titretmişti.

"Affedin efendimiz..."

Ağır hareketlerle yerinden kalkıp adamı omuzlarından tuttu.

"Önüne büyük bir fırsat koyuyorum Savaş. Sana vereceğim vazifeyi yerine getirebilirsen, sağ kolum olacaksın. Herkes, karşında korkudan tir tir titreyecek. Söyle. Yapabilir misin?"

"Ne emrederseniz efendim!"

Aziz, sırıttı.

"Güzel... Karşımızda güçlü bir grup var Savaş. Güçlü, ama bir o kadar da aptal bir grup... Bizimle savaşmak niyetindeler. Onların daha da güçlenmesine izin veremeyiz. Bu göreve neden seni uygun gördüm biliyor musun?"

"Siz daha iyi bilirsiniz."

"Karşımızdaki aptallardan farklısın. Onların aptallığını kullanabilirsin. Aptal değilsin, değil mi Savaş?"

Adam, ne söylemesi gerektiğini bilemedi. Böylesi durumlarda arkasına sığındığı cevabı verdi.

"Siz daha iyi bilirsiniz."

Bu cevap bile aptallığı kabulleniş değil miydi? Aziz, suratındaki sırıtışı artırdı.

"Değilsin. Sen onlardan daha akıllısın. Sana güveniyorum. Eğer bunu başarabilirsen savaşı kolaylıkla kazanabiliriz."

"Ne yapmamı istersiniz?"

"Gölcük'teki donanmada kalıyorlar. Bölgenin etrafına kendileri gibi işe yaramaz, aptal tuzaklar kuruyorlar. Ama sen, aptal olmadığın için onları kendi tuzaklarında tuzağa düşüreceksin."

Adamın karşısında sırıtması Aziz'i daha da öfkelendiriyordu. Sandalyeyi kapıp kafasını ezmek istiyordu ama planını bozmamalıydı.

"Yanına on kişi al, tuzağa git. Aldığımız istihbarata göre, birkaç saat sonra tuzaklarının yanına gidip kontrol edecekler. Orada bekle, onlar gelir gelmez tepelerine bin. Öldür onları. Sonrasını bana bırak. Siz açılışı yapın, devamını biz getireceğiz. Görev yerinizden ayrılmayacaksınız. Kaç kişi gelirse gelsin... Sen bir yolunu bulursun. Zaten biz de geleceğiz. Ama şimdilik aramızda kalsın."

GECENİN KARANLIĞINDA: YENİ BİR UMUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin