XVII. SANRI

300 32 2
                                    

"Anlamıyorsunuz değil mi? Sizi rakip olarak görmüyor. Egoist bir insanın güç gösterisi. Doğruya doğru, onu yenmenizi isterdim ama yapamazsınız."

"Girebilir miyim?"

"Buyur Ahsen Abla."

Kapıyı usulca açıp Elif'in yanına oturdu.

"Müsait miydin?"

"Müsaidim abla. Nasılsın?"

Yüzü düştü. Gözyaşlarını engellemek konusunda oldukça başarılıydı. Öksürdü.

"Bildiğin gibi... Yorgunum biraz."

Elif, Ahsen'in ellerini tuttu.

"En son ne zaman uyudun abla? Bak hasta olacaksın bu gidişle, ellerin buz gibi olmuş."

Gülümsedi.

"Dün akşam birkaç saat uyuyabildim. Gözümü kapattığım anda sev... Sevdicek dikiliyor karşımda. Bana bakıyor, gülümsüyor öylece. Rüyamda gördüm. Dinlenmemi istedi, Yunus'a güvenirsem üstesinden gelebilirmiş. Sanki... Şu kapıdan içeri girecekmiş gibi, gitmemiş gibi."

Gözyaşlarını çaresizce Elif'ten saklamaya çalıştı, Elif bozuntuya vermedi.

"Yanındayım abla, hepimiz yanındayız. Hatta Faruk abim bile yanımızda. Babam öldüğü zaman Yunus hep ne derdi biliyor musun?"

Gözlerini Elif'e çevirdi, devam etmesini bekledi.

"Aile bağları ölümden daha güçlü; ölüm, bu bağları koparamaz. Metin Babam şimdi sizi izliyordur, kızlarını bırakıp bir yere gidemez ki o... Er ya da geç Allah'ın izniyle cennette, bir daha ayrılmamak üzere bulaşacağız. Bu defa tüm aile birlikte olacak. Bir daha ayrılmamak üzere... Derdi."

Ahsen, gülümsemeye çalıştı ama başaramadı. Sessiz hıçkırıklar eşliğinde Elif'in omzuna yasladı başını.

"Düşünmesi bile çok... Çok rahatlatıcı..."

Aklından geçenleri de söyleyemedi, hatta cümlesini bile tamamlayamadı. Hıçkırıkları kuvvetlendi. Bağırmak istiyordu, içindekileri Elif'e anlatmak istiyordu ama hangi kelimelerle? Hangi kelime, yüreğinin en derinindeki sızıyı betimlemeye vâkıf olabilirdi? Hayır, böylesi daha güzeldi. Havadaki sessizliği hıçkırıklarıyla yararak açıklayabilirdi ancak gönül sızısını.

Birkaç dakika, belki on, muhtemelen daha fazla... Zaman kavramının anlamını yitirdiği uykusundan uyanıp doğruldu, gözlerinde kümelenmiş yaşları sildi.

"Sen nasılsın?"

Elif, gülümsedi.

"Bildiğin gibi..."

O da gülümsedi, sonra birden gülümsemesini silip Elif'in omzunu tuttu.

"Yunus nasıl? Son konuşmamızdan sonra... Senden özür diledi mi?"

Başıyla tasdikledi.

"Diledi. Bilmiyorum, sadece... Eskisinden daha iyi. Ama itiraf etmeliyim ki bazen aklını yitirdiğinden korkuyorum."

Söylediklerinden utandı, hemen düzeltti.

"Ama ona güveniyorum. Üstesinden gelecek."

"Aslında buraya Yunus hakkında konuşmak için geldim. Sorumluluğu çok ağır, hele şu son günlerde yaşadığımız buhrandan sonra... Yapması gerekeni yapabilir mi Elif?"

GECENİN KARANLIĞINDA: YENİ BİR UMUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin