Bölüm 2: Gözyaşları

88.5K 1.6K 84
                                    

instagram: @burhanakgun_

Melis, genç adamın odasını terk ettiğinde gözyaşlarının ta gözlerinin kıyısına varmış olduğunu anlamıştı. Kendini ağlamamak için zora sokarken koridordan geçen çalışanların bazılarının durup kendisine baktığını görmüştü. Aniden harekete koyuldu ve kendisine bakan çalışanları ardında bırakarak koşar adımlarla odasına vardı. Odasına girer girmez gözyaşları artık dayanacak güçleri kalmamışçasına yanaklarının üzerinde süzüldü. Oyuncağı elinden alınmış küçük bir kız çocuğu doğmuştu içinde. Ve bu kız çocuğu hıçkıra hıçkıra ağlamak dışında hiçbir şey yapamıyordu.

Gözyaşları, yaraların sadece fiziksel kanayışıydı. Asıl gözyaşları içimizde açılan fakat hissedip göremediğimiz yaraların kanayışıydı.

Şirkete hiçbir şeyini bırakmadan kendini dışarı atmış ve şimdi yağmur damlalarının vurduğu parke taşlarının üzerinde yönü olmayan adımlar atıyordu. Saçlarını dağıtan rüzgarı ve ıslatan yağmuru umursamıyordu. Önüne bakıyordu fakat gördükleri bir caddeden çok fazlaydı. Genç adamın çehresi gözlerinin önüne düşüp duruyordu.

"Melis!" ardından gelen ve rüzgarın uğultuları arasında kaybolmak üzere kalan sesi zar zor işitebildiğinde istemsizce ardına döndü.

Karşısında gördüğü yüzü kirpiklerine takılan yaşlar yüzünden başta göremese de elinin tersiyle gözlerini sildiğinde yüz netleşmiş ve tanımıştı. Lise arkadaşı olan Eray karşısında duruyordu. Lise dönemlerinde çok kısa bir çocuk olmasına rağmen şimdi boyu uzamıştı ve yüzü de oturmuştu. Kahverengi saçları ve saçlarıyla aynı renkte olan gözlerinin arasındaki burnu kemerliydi. İnce dudakları vardı. Tıraş edilmesine rağmen pürüzsüz olmayan yanaklara sahipti.

Yüzündeki kıvançlı ifadenin sebebi muhtemelen Melis'i görmüş olmasıydı. Lisede bir dönem Melis'e karşı beslediği saf ve yoğun duyguları vardı. Fakat Melis'ten bu duyguların karşılığını alamamış ve duygularını dışa vurmak yerine kendi içerisinde yaşama kararı almıştı.

Melis kendisini gülümsemek için zorlamış olsa da başaramayınca bundan vazgeçmişti. Eray, Melis'e doğru birkaç adım attıktan sonra onu kollarıyla sarmış ve tekrar geri çekilip Melis'e hayranlık barındıran bakışlarını yöneltmişti.

Melis bu bakışların karşısında ne yapacağını bilememiş ve bu kez titreyen dudaklarını gülümsemeye zorlayıp pek samimi olmayan bir şekilde gülümsemişti.

Kalın sesiyle, "Seni gördüğüme çok sevindim." dedikten sonra Melis'i baştan aşağı süzmüş ve "Baya değişmişsin." diye söylenmişti.

Melis yüzündeki gülümseme kaybolmasın diye çabalarken konuştu: "Sende çok değişmişsin." Titrek çıkan sesi Eray'a bir şeylerin ters gittiğini hissettirmişti.

"Sen iyisin değil mi?"

"İyiyim."

Dilimize yuva kurmuş kirli bir yalanın sihirli sözcüğüydü; iyiyim.

Melis bir hafta boyunca şirkete bir daha gitmedi. Bu esnada yaklaşık on beş tane internet dizisi bitirmişti. Sabah kaklar, kardeşi Ceren'i okul için uyandırır ve kardeşinden önce uyanmış olmasına rağmen daha sonra hazırlanırdı. Kardeşini okula bıraktıktan sonra eve geri döner ve bir saat kadar uyurdu. Sadece bir saat süren bu uyku ona cennetin aralanmış kapısı gibi gelirdi. Saat öğlen 12.00'ı gösterdiğinde üst komşusu Şengül Hanım ve kocası bir dalavereye girerler ve bu dalavere genelde yarım saatten çok daha uzun sürerdi. Tartışma esnasında parkeye fırlatılan sert cisimlerin kırılması Melis'i ürkütürdü.

Hayatı dizi izlemediği, kitap okumadığı ve ya Sezen Aksu dinlemediği süre boyunca çok sıradan ve sıkıcı geçmişti. Bu sakin ve yorucu geçmesine imkân olmayan bir hafta nasıl geçti anlamamıştı. Günleri telefonun kilit ekranına bakmasa bilmeyecekti bile. Dizinde bilgisayarıyla salondaki büyük koltuğa yayılmıştı. Hemen hizasında duran sehpanın üzerinde bir kitap ve bitmek üzere olan kahvesi duruyordu.

Ateşte Açan Gül (KİTAP OLDU)Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora