Parti

109 13 2
                                    

Multimedya'da Cüneyt var, diğer bölümde Edis'i koyucam. Vote vermeyi unutmayın, öpüldünüz :*

Bu ev bu kadar kalabalık mıydı?

Kapıdan girdiğimizden beri çalan şarkının bass seviyesi ne kadar yüksekse ritimlerle birlikte bütün iç organlarımda hareket ediyordu. Herkes çılgınca dans edip kim olduğuna bakmadan birbirleriyle öpüşüyorlardı, Cüneyt bu partilere daha öncede katılmışsa oda bunlardandır kesinlikle diye düşünmeden edemedim, nedense aklıma ilk gelen şey bu olmuştu. Cüneyt'in yüzünü saniyede bir vuran disko ışıklarıyla görmeye çalıştım, çok sakin ve hafif alaylı bir yüz ifadesi vardı. Adım adım ilerlerken yanından geçtiğimiz herkes aç bir ifadeyle yavaş yavaş bize dönüyordu. Şaşkınca "Beni yemezler değil mi?" dedim.

"Bilmem, isteklerine bağlı"

"O ne demek?"

"Etrafına bak" Etrafıma baktığımda tek gördüğüm ağzı akarak bana odaklanmış erkeklerdi.

"Açlar galiba" dedim tırsak bir gülümsemeyle

"Doyurmak ister misin?" dedi.

"Ne! Öpüşmekten mi bahsediyorsun?! Saçmalama istersen! Nasıl böyle bir şey beklersin benden?" Kan beynime sıçramıştı, nasıl isterdi böyle bir şey? Yüzündeki alaylı gülüşü gördükçe dahada sinirleniyordum, güvenecek tek arkadaşım oydu ama o bana öpüşmekten yiyişmekten bahsediyordu. Oh mükemmel !

"Sakin ol" dedi ve kolumdan tutarak beni uzun odanın en sonuna kadar sürükledi ve kahverengi deri bir koltuğa itti. İtmesiyle koltuğa cuk diye oturmam bir oldu. "Bir şeyler içelim, beni burada bekle sakın bir yere gitme" dedi ve deri ceketini üstüme attıktan sonra kalabalığın arasında kayboldu. Öpüşen gözler bazen beni buluyordu onlara bakarken ben utanıyordum onlar nasıl utanmıyordu burası ne böyle? Uğradığım göz tacizini daha fazla görmemek için gözlerimi kendi bacaklarıma odakladım ve Cüneyt'in ceketine sıkı sıkıya sarıldım. Yüzüme yaklaştırmadan bile o güzel parfüm kokusu burnuma geliyordu; ve nedense bu beni fazlasıyla rahatlatıyordu. Bir kaç dakika sonra yanıma iki kız geldi ve beni biraz inceledikten sonra gittiler. Cüneyt bir elinde içki bir elinde portakal suyuyla geri döndü. Portakal suyu bana mıydı? Evet.

"Neden bana da içki almadın?"

"Sen içer miydin?" dedi dalga geçerek, tamam hiç içmemiş olabilirim ama elimde durabilirdi.

"Hiç içmedim."

"Tahmin etmiştim" dedi ve göz kırptı, ne kadar da tatlı göz kırpıyordu o öyle

"Ee şimdi ne olacak? Bu kadar mı? Burada böyle oturup geri yataklara mı döneceğiz?" dedim.

"Senden şov yapmanı isteyecekler."

"Ne? Ne şovu?" Umarım tahmin ettiğim gibi ayıp bir şeyler değildir.

"Yeteneğin." dedi gözleri bir noktaya odaklanmış, çenesinin kasıldığını yüzünün gerildiğini görebiliyordum. Bakışlarını takip ettiğimde bir adamın bize doğru geldiğini gördüm, gayet yakışıklı resmi ve kendinden emin gözüküyordu.

"Merhaba Edis Hanım" dedi ve eğilip tek elimi avuçlarının arasına aldı. Başta centilmenlik için aldığını sanmıştım çünkü öyle bir havası vardı fakat sonra vücudumun ağırlaştığını hissedince neler olduğunu anladım, şov zamanıydı. Etrafımıza bazıları şaşkın, bazıları alaylı yüz ifadeleriyle doluşurken ben onların tam ortasında deri bir koltukta yanımda Cüneyt'le ve karşımda duran takım elbiseli adamla duruyordum. Durmuyordum can çekişiyordum, adamın avuçlarından bileklerime doğru yayılan çilleri gördüğümde şok oldum, biraz incelemek istedim fakat canım o kadar yanıyordu ki buna fırsatım olmadı, dağılan çiller takım elbise yüzünden gözükmüyordu, canımdan sanki parçalar koparıyorlardı nefesim kesiliyordu ve boğazım düğümleniyordu tükürüklerimi yutamıyordum. Terleyen gözlerimle adama döndüğümde çillerin beyaz gömleğinin yakasından yukarı doğru dağıldığını fark ettim, tüm vücudunu kapladığında ölecektim. Ellerimi çekmeye çalışsam da hiçbir denemem başarılı olmadı çünkü adam ellerini resmen bana zincirlemiş gibiydi, gözleri de öyle. Ben tek elim onun avcunda kıvrım kıvrım kıvranırken herkes bizi izliyordu, birden sert bir kol bu hafta beni 2. kez savurdu ve adamı, çevremizde bize aval aval bakan insanlara doğru itti.

"YETER BAŞKAN!"

"Sakin ol Cüneyt, sadece küçük prensesimizi gözlemliyordum" dedi Cüneyt'e nazaran gayet sakin ve anlayışlı bir sesle.

"Gözlemlediniz yeter! Şimdi dağılın! Herkes işine baksın!" çok sinirli gözüküyordu, bende çok korkuyordum fakat yaşadığım can havli bunu belli etmeme engel oluyordu, ben kendimi toparlamaya çalışırken Cüneyt kolumdan beni sürükleyerek dışarı çıkardı, dar koridordan geçip salona açılan kapıdan çıktık ve daha önce hiç görmediğim bodrum kat sandığım yere indik, hala beni kolumdan sürüklüyerek koşturuyordu, karanlık yerlerden bile koşarak geçtik. Normalde adım bile atamazdım fakat Cüneyt'in arkasından gitmek sonsuz güven veriyordu ve attığım adımların nereye gittiğini nereye bastığımı umursamadan koşuyordum. "Eğil" dedi. İlk 5 saniye dediğini idrak edemeyince tekrar "Eğil!" diye bağırdı. Bu sefer anlamakla beraber uygulamıştım da, eğilerek hızlı adımlarla yürümeye devam ettik ve onun doğrulduğunu fark ettiğimde bende doğruldum. Etrafa şaşkınca baktığımda ve üşüdüğümde anladım ki, artık dışarıdaydık.

ÇİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin