10- Vicdan

421 18 2
                                    

Kaçış yolu demiştik değil mi, sevgilim?

Çenem göğsüne dayalı gülümseyerek kaç dakika onu, 'sevgilim' derken dudaklarını büzüşünü, kirpiklerini, yüz hatlarını ve zümrütlerini izledim hatırlamıyordum. Bunun yanın da birde hissettiğim belime sarılı kollar vardı ki, galiba bu anı hayatım boyunca yaşasam da doymazdım.

Tehditten sonra fısıltılar kesilmişti ya da Berk'in beni kolumdan tutup okuldan çıkartması nedeniyle artık ben duymuyordum. Arabasına binmiştik. O bana 'benimle gel' demediği için, benim de ona 'nereye' diye sormama gerek kalmamıştı. Ama beynime akın eden uyarı ve soru cümleleri çenemi daha fazla kaptamayacağımın sinyalini veriyordu.

'Bu adam, senin kandırılmana göz yumdu Derin! Bu hale gelmenin tek sebebi değil belki ama büyük bir etkeni Derin! Ona aşıksın Derin! O seni sevmiyor Derin! SANA SEVGİLİM DEDİ DERİN!''

"Ben senin sevgilin falan değilim!" Dedim ve bunu yüksek sesle söylemem onu şaşırtmıştı. Sırıttı. "Evet, değilsin. Olmazsın da..." Bu ne rahatlıktı böyle? "Aa, peki şey neydi o zaman, 'piç kurusu ve kaşarlar... sevgil-" Alıntılamamı durdurdu. "Ne dediğimi hatırlıyorum. Artık üstüne gelemezler." Sinirlenmeye başlamıştım. "Senin korumana ihtiyacım yok benim!" Arabayı aniden durdurdu. "Bir kere de söylenmesen, teşekkür falan etsen?" Kollarımı birbirine doladım. "Vicdanını rahtlattığın için sana bir de teşekkür mü edeceğim?" Direksiyonu sıkıyordu. "Vazgeçtim, teşekkür falan da istemiyorum, sus yeter." Derin bi nefes aldım. "Her dediğini çıt çıkarmadan yapacağımı mı sanıyorsun sen?" Bana doğru döndü. "Çıt çıkartıp yapsan yine razıyım Derin, ama onunla kalmıyorsun ki!" Bende ona doğru döndüm. "Bana baksana sen," salladığım işaret parmağımı yavaşça aşağı çekti. "Sen neden bu kadar sinirlendin, yoksa gerçek mi sandın?" Dedi suratındaki alaycı ifadeyi saklama gayreti göstermeden. "Hayatımdan çıkarttığım birini millet sevgilim sanıyor..." Lafım biter bitmez kendi söze başladı. "Sende sana aşık olduğumu sanıyordun?" Dedi ne olmuş yani diye sorarcasına. Gözlerimi kısıp dudaklarımı büzdüm, ondan tarafa iyice eğilmiştim. "Canın yanacak Berk Ulus." Dedim. O da eğildiğinde burunlarımız neredeyse birbirine değecekti. "Yanarız güzelim." Dediğiyle yutkunup gardımı indirmiştim. Hayır bakışlarımın yumuşamaması gerekiyordu! 

Aşık olduğun birinden nefret etmek ne zormuş...

Elim kapının koluna gitti ama hala yakındık. Bizi bu bakışmalar mahvedecek! "Ben gideyim." Cevap vermeden kafasını salladı. Arabadan indiğimde derin bir nefes verdim. Yanaklarım alev alıyordu galiba. Bana güzelim mi demişti? Evet demişti... Ama aynı adam bir kaç dakika önce sevgilim değilsin, olmazsın da demişti...

*.*

"Kızım çıldırdın galiba! Çocuk herkesin içinde sevgilim demiş sana! Ne demek sevgili değiliz?" Yaptığım kahveyi Aylin'e uzattım. "Sessiz olur musun, Berkay duyacak." Dedim kendi kahvemi de alıp karşısına otururken. "Beyefendi olan bitenden kendini sorumlu hissettiği için vicdan rahatlatıyor, hepsi bu." Kafasını salladı ve sinsice güldü. "Ne?" Dedim olabildiğince soğuk kanlılıkla. "Hiç bir erkek bir kızı, hele de kendisine aşık olduğunu bildiği bir kızı vicdan rahtlatmak için sevgilim diye tanıştırmaz." Kaşlarımı çattım. "Yani?" Düz bir şekilde gülümsedi. "İşine gelmiştir." Alayla tısladım. "İnan bunu hislerle yapmış olmasını her şeyden çok isterdim ama hayır Aylin, bakışlarında o fazlaca rahtsız olduğum acıma duygusu var." Masada yumruk yaptığım elimi tuttu. "Bakışlara manalar yüklememelisin Derin, bu seni çoğu kez yanlışa sürükler tatlım." Haklıydı. Nasıl beni sevdiği konusunda yanılmışsam, şu acımalı bakışları hakkında da yanılmış olabilirdim. Ama bunun bir önemi yoktu. Konuşmaya devam edecekken Berkay'ın mutfağa gelmesi konuyu değiştirmemize sebep olmuştu. "Ee kızlar, ne kaynatıyoruz?" Kendine hızla bir kahve yaptı ve yanımıza oturdu. "İş buldum" dedi Aylin sevinçle.

Aylin ben ve Mert çocukluk arkadaşıydık. Annemin Tugay amcayla birlikte olmaya başlamasıyla, yani dört yıl önce Berkay hayatımıza girmişti. Benim sayemde (ya da yüzümden mi demeliyim) tanışmışlar ve birbirlerine katlanmak zorunda kalmışlardı. Pek iyi anlaştıkları söylenemezdi ama kavga falan da çıkartmazlardı. İş bulma meselesi doğru mu diye kaş göz yaptım, gülümseyerek kafa salladı. "Nerede bu iş?" Dedi Berkay. "Bir barda, yarın gidelim mi?" Dedi heyecanla. Kafa salladım.

Ortalığı bir sessizlik bürüdüğünde Berkay'ın bakışlarından rahatsız olmuştum. "Ne soracaksan sor işte." Dedim sakince. "Gerçekten birlikte misiniz?" Sorusuyla yutkunmuştum. İnsanlara ne diyeceğimi hiç düşünmemiştim ki. Aylin'e baktığımda gözlerini kapatıp açmasıyla ne söylemem gerektiğini anlamıştım. "Hıhı." Dedim sadece. Berkay sanki bundan yeni haberi olmuşçasına irkildi. "O çocuk seni üzer. (Yutkundu) Hem de çok üzer Derin." Acıyla gülümsedim ve sırtını sıvazladım. "Bu benim için yeni bir şey olmaz Berkay, biliyorsun." Kafasını salladı.

*.*

Saç bandımı da kafama geçirdiğimde, işte hazırdım! Elimdeki sandviçten bir ısırık alıp evden çıktım. Her zaman ki gibi ardımdan kapı açılıp kapandı ve Berkay nefes nefese yanıma ulaştı. "Günaydın, çok bekletmedim değil mi?" Beklemedim ki... "Yoo." Dedim dudak büzerek. Kolunu omzuma attığında tam bahçe kapısından çıkıyorduk ki, siyah bir spor araba ve camına yaslanmış bir Berk ile karşılaştım. Lokma ağzımda kalmıştı, yutkunamamıştım. Berk'i görmesiyle sırıtışı son bulmuştu. Hızla yanıma gelip kolumu kavradı ve beni arkasına doğru çekti. Şu an ki muhattabı Berkay'dı. "Hareketlerine dikkat et." Aralarına girmeye çalışırken buna engel oluyordu. "Velev ki, etmedim?" Dedi Berkay dim dik durarak. Son bir umutla aralarına girip arabaya doğru yönlendirdim. "Okulda görüşürüz Berkay." Dedim ve arabaya bindim.

Okulun bahçesinde durduğumuzda sessizliği Berk bozmuştu. "Sevgili olmayabiliriz ama öyle biliyorlar. Ona göre hareket et." Dedi sesinde kızgınlık yoktu ama yine de emir kipiyle konuşması beni rahatsız etmişti. "Bunu istemiyorum Berk." Sırıttı. "Ne?" Dedim ve bana yan bir bakış atmıştı, eğer çoktandır ona aşık olduğumu biliyor olmasam şu an aşık olurdum... "Beni seviyorsun Derin, nasıl istemiyorum diyebilirsin?" Dedi hala suratındaki sırıtışla. Dediği koymuştu, gerçekten koymuştu... Sırf onu seviyorum diye her şeyi göze alcağımı düşünemezdi. "Ben seni sevmek için bir bahane bulmam Berk, ölçüp tartıp seninle ilgili kararlar veremem. Seni sevmenin ne demek olduğunu biliyorum ve bunu layıkıyla yapıyorum." Arabanın camından bizi görmeye çalışanları yok saydım. Berk'in umurunda değillerdi. "Derin..." dedi. Cümlesine bitirmesine izin vermedim. "Ben seni severken, senin ne düşündüğün inan umurumda olmaz. Beni anlıyor musun?" Kocaman açtığı gözlerini kırpmadan, ifadesizce bakıyordu. "Anlamıyorsun..." dedim ve derin bir iç çekip arabadan indim.

Peşimden gelmez sanıyordum. Ya da ne bileyim en azından sevgili rolü kesmez sanıyordum. Hiç bir şey olmamış gibi kolunu belime doladı. "Anlıyorum." Dedi. Alayla gülümsedim. "Ya ya..." Kaşlarını çattı. Berkay'ın "Derin iyi misin?" Diye soran sesini duymasıyla Berk kaşlarını yumuşatıp gülümsedi ve yanağıma uzun nefesli bir öpücük bıraktı. Ben, şu an ne yapsam bilmiyordum. Konuşsam kekelerdim kafamı sallamakla yetindim. Ellerim mi titriyor?

"Kahvaltı yapacağız Berkay, izin verirsen..." dedi ve küçük bir omuz atarak (beni de kolumdan sürükleyerek) geçti. Kendimi kullanılmış gibi hissediyor olmam normal miydi? İşine geldiği an tek bir hareketiyle olayı lehine çeviriyordu ve bundan yalnızca ben etkileniyordum. (her anlamda) Masaya yaklaştığımızda ellerinden kurtulup uslu bir çocuk gibi sandalyeme oturdum. Berk kahvaltı için bir şeyler getirmişti. "Ye." Dedi. Ters baktım. "Ben yedim" Sandviçi bana uzattı be portakal suyunu önüme koydu. Laf etmeden aldım.

Mesaj sesiyle gözlerimi telefonuma gitmişti. Okuyamaması için inatla elimle kapadım ekranı.

ANNE: "Evleniyorum"

| DERİN |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin