Bölüm 11 - Eşik

58.6K 2.6K 60
                                    

Açmak ile açmamak arasında kulaç atarken elime askıda kalmıştı. Bu intihar olurdu. Black'e teslim olmak, uçurumdan atlamak gibi, başlarda kanatların var gibi hissettiriyor ama yere çakıldığındaysa her şey için geç kalınmış olunuyor. 

Bunu yapmayacaktım. Hiçbir erkek için, hiçbir şeyimi feda etmeyecektim. Elimde kalan tek şey kelimelerimdi. Kelimelerimi de verirsem ne kalırdı bana? Biliyorum, erişmek gerekiyordu ruhuna ama elimde bir şey yoktu ki, nasıl erişeyim onun ruhuna? Ruhu olduğunu bile bilmiyorum. 

Kapıya biraz daha yaklaştım, bir kez daha sabırlı bir şekilde zile bastı. Derin bir nefes alırken kokusu ciğerlerime dolmuştu sanki. Kapıya biraz daha yaklaştım. Aramızda kapı olmasına rağmen konuşmaya cesaret bulamıyordum kendimde.

"Black?" diye seslendim en sonunda. Cevap vermeden zile bastı, kapının deliğinden baktığımda yüzüne yine o hâkim ifadesi yerleşmişti. "Black, beni duyuyor musun?" diye sorduğumda kapı deliğine baktı, göz göze geldiğimizde kalbim yine o inanılmaz ritmini şaşırmıştı. Başını mekanik hareketlerle onaylar anlamda aşağı yukarı salladı. 

Kapının ahşap yüzeyine tırnaklarımı geçirdim, o bu kadar ürkütücü ve acımasızken nasıl olur da kendimi ona teslim ederdim?  

"Özür dilerim," dedim. Kapının diğer tarafında, sanki beni görebilecekmiş gibi derin bakıyordu.  "Sana kapıyı açamam," diye devam ettirdim. Dudakları o soğuk gülüşünün etkisiyle sola doğru kıvrıldığında yanağına usulca gamzesi kondu. Her hareketi bana nefesimi tutturuyordu. Her hareketi içimde bir yerlerde bir şeyleri koparıyordu ve ben buna "Dur" diyemiyordum. "Ben sana iyi gelmem."

Başını hafifçe eğip gözleri yeri taradıktan sonra donuk bakışlarını ve emreden tavrıyla "Bana iyi gelmeni istemiyorum," diye karşılık verdi.

Güldüm ve bir adım geri çekildim "Herkes kendine iyi gelecek birisini arar, Black. Ben, bana iyi gelecek birisini arıyorum." dedim. Gözlerim parkelerin üzerinde gezerken söyleyeceği kelimeleri dikkatle dinliyordum.

"Senin isteklerin şuan umurumda değil, Melek." dedi. Kelimeleri salonumun içine dolup, kıkırdayarak etrafımda dolaşırken bir adım daha geri çekildim. Söyleyeceklerini, bencil tavrını kaldıramazdım. Bir de bu adam için kendimi feda etmekten bahsetmiştim! Bu adam fedakârlığı hak etmeyecek kadar bencil.

Bir adım daha geri çekilip banyoya yöneldiğimde sesi duvara çarpmış gibi, vücudumda bir sızıyla durmama neden oldu. Sadece "Kapıyı aç!" dedi.  Kararlı olmam gerekiyordu, sırf sorunları var diye ona karşı kaldırdığım gardımı indirirsem neler olur? Kendime acımam gerekiyor. Onun sadece vücudu ve kelimeleri güzel. Sadece hâkimiyet kurabiliyor. Sadece yapmak istediği şeyi kolayca yapabiliyor ama bencil, kendisiyle beraber istediği kişiyi cehennem yolcusu yapabilecek kadar bencil!

Arkamdan gelen kilit sesiyle omzumun üzerinden kapıya baktım, kapı aralanırken Black'in keskin hatlı yüzü ortaya çıktı. Gergin ve sinirliydi, çenesinde kasılan kasları bütün vücuduma saf adrenalin pompalıyordu. 

Elinde tuttuğu siyah kredi kartını zarif hareketlerle parmakların arasında çevirdi ve siyah, oldukça pahalı duran cüzdanına koydu. Gözleri gözlerimi bulduğunda ukalalık taslıyordu, vücudumu ona çevirdiğimde aralık olan ağzımı fark edip kapattım. Cüzdanını havalı bir şekilde arka cebine atıp içeriye girdi ve kapıyı arkasından kapattı.

"Nasıl?" diye mırıldanırken tezgâhın üzerindeki anahtarı alıp kapıyı kilitledi ve anahtarı tekrar tezgâhın üzerine koydu. 

Başını bana çevirdiğinde korkudan titrediğimi hissettim, nereye kaçabilirdim bilmiyordum, evim küçüktü ve ben daha harekete geçmeden Black beni yakalardı.  Parmakları tezgâhın koyu renkli mermeri üzerinde gezerken kol düğmesinin üzerinde küçük bir kafes oluşturdu, gözleri gözlerimi bir an olsun bırakmıyordu fakat vücudu o kadar kontrollüydü ki...

Kol düğmesini parmakları arasında havaya kaldırarak "Bu, benim." dedi ve pantolonun cebine koydu. Sanki kanım ağdalaşmış, damarlarımda geçemiyordu.  Ne tepki verebilirsin ki? Adam elini kolunu sallayarak evime girdi ve karşıma geçip sanki kol düğmesini almaya gelmiş gibi davranıyor.

Yatak odama kaçıp saklansam, saklanamam. Odamın kapısının kilidi yok, hatta evimin giriş kapısı dışında hiçbir odasında kilit yok, ben kapalı kapılar ardında kalmayı sevmezdim, o kapı her an yüzüme kapanacak, bir daha açılmayacak diye korkardım. Yalnızlık, ölümden daha fazla korkuturdu beni. 

"Bana suçunu söyle," dedi. 

Kollarımı kendime daha fazla sardım, kekeleyerek "K-kaçtım." dedim.

Başını onaylar anlamda salladı "Neden kaçtın?" diye sordu bu kez.

Boğazımı temizledim fakat çenem titremeye devam ediyordu "Çünkü sen tehlikelisin," dedim, sesim duyamayacağım kadar alçak çıkmıştı, anında "Tekrarla," diye bastırdı. Daha güçlü bir sesle "Çünkü tehlikelisin." dedim.

Başını tekrar aşağı yukarı sallarken bana doğru bir adım attı, donuk ve sakin ifadesi beni ürküyordu bende bir adım geri çekildim "Seni bulacağımı bilmiyor muydun?" diye başka bir soru sordu.

Gözlerimi kaçırarak yanıtladım "Biliyordum." dedim. Duvarın soğuk katmanını sırtımda hissettiğimde bir kez daha tehlikenin varlığını somut bir şekilde kabullendim. Aramızda bir adımlık mesafe kalana kadar bana sokuldu ve başını yana doğru eğip gözlerini gözlerime sabitledi.

Soğuk bakışları sertleşirken "Öyleyse neden kaçtın?" diye sordu. Omuz silktim, cevabım yoktu. Aslında vardı ama dilim kıvrılmıyordu. Yapamıyordum. Kaçtığımı söylemek, kendim için kaçtığımı söylemek zor geliyordu. Yüzünü yüzüme yaklaştırdığında duvara biraz daha indim, sıcak bedeni bedenimin birkaç santim uzağında alev alev yanıyordu.

Saçımı sardığım havluyu tutup sert bir şekilde başımdan sıyırdı ve odanın diğer bir köşesine savurdu. Küçük bir tokayla tutturduğum ıslak saçlarım nefret ettiğim şekilde omuzlarımdan aşağı döküldü ve enseme yapıştı.

"Duş almak için mi?" diye sordu alayla "Yoksa evinde yemek yemek için mi? Hı? Belki de bilgisayarını almaya gelmişsindir? Bu aptal bahanelerden hiçbirisi..." derken eli boynumu kavradı ve beni duvara yapıştırdı, başım sert bir şekilde çarpmıştı "... Bana itaatsizlik yapabileceğin anlamına gelmiyor!" diye bağırdı.

"Ben..." diye mırıldanabildim sadece, dedim ya dilim varmıyordu devam etmeye, susabiliyordum sadece. Ve bu onu daha fazla sinirlendiriyordu. Başımı bir kez daha sert bir şekilde duvara vurup koridora doğru itti, sersemlemiş bir halde kalkmayı beklerken ensemden bastırarak beni banyoya soktu.

Aklımdan milyonlarca şey geçti, bana zorla sahip olabileceğinin korkusu her yanımı sarmıştı. Bana sahip olup, hırpalaması değildi korkum, bunu farkındaydım. Sadece benim için girdiği kalıbın değişmesinden korkuyordum. O benim ruhuna dokunabileceğim sorunlu adamdı, tecavüzcü bir kimliğe bürünmesini istemiyordum. 

Tüm direnişlerime rağmen başarısız olduğum pozisyondan beni dik bir pozisyona soktu. Başıma yön vererek yüzlerimizi ayı hizaya getirdi "Küvete gir," dedi başıyla işaret vererek.

Elini ensemden çektiğinde itiraz etmeden istediğini yaptım, istesem de istemesem de kaçacak yerim kalmamıştı ve ben Black'e karşı yorulmuştum. Dizlerimin hemen altına kadar gelen küvetin içine girdim, su hala soğuktu.

"Otur," dedi. İtiraz edebilir miydim?

Parmağıyla işaret ettiği yere, küvetin ortasına oturdum. Gözlerim dolmuştu ve korkuyordum. Titrek dudaklarımı hareket ettirerek "Neden böylesin?" diye sordum. Ona bakmak yerine berrak suyun altındaki ayaklarıma bakıyordum.

Eli boynumu tekrar kavradı ve dizlerinin üzerine çöktü "Rahatlamak için zarar vermen gerekseydi, kendine zarar vermezdin, değil mi?" dedi ve boyumdan bastırarak beni suyun içine soktu. Bunun bir tür ceza olduğunu, sonrasında beni sarıp sarmalayacağını biliyordum fakat bu korkumu alt etmeye yetmiyordu.

Saniyeler birbirini kovalarken ciğerlerimdeki hava bitmişti, kurtulmak için çırpınırken boynumdaki eli daha da sıkılaştı. Bir yandan küvetten çıkmak için kendimi yukarı çekmeye çalışıyor bir yandan da boynumdaki elimin baskısının azalması için çabalıyordum. 

Artık inancım kalmamıştı.

O bir canavardı!

O... O...

Ölümdü!

İyileşemezdi.

Siyahın Vedası | TeslimiyetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin