15~ RUHTA SAKLI BİR YANSIMA

184 27 28
                                    

Denizin ruhunda saklı en güzel yansıma.

Gözlerine baktığımda kendimi görürüm. Gözlerinde rüzgarlar eser, deniz yükselir birden. Saçılan dalgalar, kahverengi kayalara çarpar ve köpük olur. Ben ise yüzüme ulaşan damlalara şükrederim. Çünkü, onun tadını taşırlar.

Ellerimi gökyüzüne uzatıp avcumu açtığımda, parmaklarımın arasına bulutlar süzülür. Uzanıp saçlarını okşarım. İnce parmaklarım saçlarını okşarken, dokunduğum yerlere sis çöker.
Yumuşak saçları parmaklarımın arasından süzülüp gittiğinde, gözlerim kimsenin göremediği beyaz bulutları görür. Minik bir tebessümle izlerim onu. Onun ise gözleri kapalıdır. Belki de başka dünyalara açıktır?

Bacakları iki yanında açıktı, bacaklarının arasında yüzüm ona dönük olacak şekilde oturuyordum. Arkaya yasladığı ellerinden destek alıyordu. Yüzüne vuran güneş ışığı, sisi yarıyor ve saçlarının rengini bir ton daha açıyordu.

Bulaşıyordu ona, mavinin en güzel tonu.

Rüzgar bana onun tuzlu kokusunu taşıdığında derin bir nefes aldım. Duş aldığı için saçındaki mavi boya epeyce akmıştı. Yine de ara ara duruyor ve ışığın altında parlıyordu.

Gemiden yüzerek uzaklaşmış ve bir kayanın tepesine tırmanmıştık. Buradan manzara çok güzel görünüyordu. Benim manzaram ise her zaman gözümün önündeydi.

Elimi yanağına yaslayıp, kafasını kendime doğru çektim. Tek gözünü açarak bana baktığında, yanağında bir yıldız parladı, arasına sızmış mavi dalgalarla. O yıldız benim gökyüzümde, gündüz olsa bile parlardı.
Başparmağım dudağını ezerek okşadı. Üzerine eğildim ve dudaklarını, dudaklarımın arasına aldım. Öpmedim, bir süre öylece bekledim. Dudaklarında çarpan nabzı kendi dudaklarımda hissettim. Deniz adamdan dudaklarıma, dalgalar çarpıyordu.
Sonra Chanyeol'un dudakları hareket etti.

Dalgalar dudağını üşütmüş deniz adam. Ben senin için kendimi gökyüzünden denize attım.

                                     ❄️

Gözlerim öylece ekranın ardında etrafa saçılan kan damlalarını izledi. Ardından patlayan silah seslerini işittim. Pür dikkat bir şekilde televizyondan açtığımız aksiyon filmini izliyorduk. Koltukta uzanıyordum ve ayaklarım Chanyeol'un üstündeydi. Chanyeol, elini çenesine yaslamış bir şekilde ekrana odaklıydı.

Hızlanan sahne ve yaşanan kavga ile birlikte patlamış mısırları ağzıma daha hızlı bir şekilde tıkmaya başladım ve ayaklarım ben farkına varmadan hafiften tepinmeye başladı. Chanyeol, boşta kalan eliyle ayağıma baskı uyguladı ve beni engelledi. Göz ucuyla ona baktığımda bakışlara bana dönmedi bile. Kaşları çatık bir şekilde ekrana odaklıydı.
Bir süre daha ona baktıktan sonra yeniden bakışlarımı ekrana döndürdüm. Uzun bir süre daha aklımda tek bir düşünce dahi olmadan, donuk bakışlarla televizyonu izledim. Ta ki o ana kadar. Başrol olan ikilinin dudakları bir araya geldiğinde gözlerim kısıldı ve bakışlarım onu buldu. Küçük bir öksürük bıraktım. Daha çok boğaz temizleme sesi gibiydi. Ardından ayağımla hafifçe dürtükledim. Bana yan yan baktıktan sonra yeniden ekrana döndü. Aniden yükselen sinirimle, ayağımla çenesine yaslı elini sertçe itekledim. Öne doğru düşen başını hızla kaldırıp bana döndüğünde, ona masum tebessümümü sundum. Sanki hiçbir şey yapmamış gibi.

"Ne oldu?" derken sırtını geriye atıp koltuğa yaslandı ve kendini aşağı doğru kaydırdı. Ayaklarımı onun üstünden çekip koltuğun üstünde, yüzüm ona dönük olacak şekilde oturdum. Aklımda dolaşan saçma düşüncelerle, "Sen gay misin?" diye aniden sorduğumda, gözlerinin irileşmesine an ve an şahit oldum.

Dudaklarının arasından sızan yüksek, "Ha!" sesi ile gülümsemem büyüdü.

"Duydun," diye fısıldadım, pür dikkat ona bakarken.

Beni şaşırtan şey ise onun kalın sesiyle "Hayır," demesiydi. Ardından koltuktan kalktı ve yürümeye başladı. O yürümeye devam ederken ardından ayaklandım ve koşturdum. Önüne dikilip ellerimi göğsüne yasladım ve onu durdurdum. Chanyeol, üstten bakışlarıyla bana bakarken, "Nasıl değilsin ya?" diye hayıflandım. Sesim mızmızlanan bir çocuğunkiyle aynıydı.

Chanyeol, gökyüzünden bir parça taşıyan gülümsemesini ortaya çıkardı. Düşüncelerim, kırılan bir cam gibi etrafa saçıldı. Chanyeol hafifçe eğilip ellerini koltuk altlarımdan geçirdi ve beni yüzüyle aynı hizaya gelinceye kadar kaldırdı. Göğsüne yaslı ellerimi çekmek zorunda kaldım ve böylece kollarım iki yanımda öylece sallanmaya başladı.

"Çünkü, ilgimi sadece sen çektin," dedi rüzgarlı sesiyle. Gözlerine bakarken, sessizce yutkundum. Ellerimi yavaşça kaldırdım ve boynunun iki yanına yasladım. Parmaklarım ile çene kemiğini sevdim bir süre. Bu sırada bakışlarımı ondan hiç ayırmadım.
Gözlerinden koparsam, gökyüzünde bir yıldız ölecekmiş gibiydi sanki.

Chanyeol, beni biraz daha yukarı kaldırdığında, aşağı doğru sarkmış bacaklarımı onun beline sardım ve karnının üzerine yerleştim. Chanyeol, büyük elleriyle belimi sardı. Ben ise kollarımı boynuna sardım.

"Nasıl da elde ettim seni," diye mırıldandım. Sesimdeki kendini beğenmiş hava, hemen fark ediliyordu.

Belimdeki kolları sıkılaştı. Yürümeye başladığında, "Aynen, bir kaplan gibi saldırdın bana," dedi.

"Hadi oradan!" diye atıldım hemen. Bir yandan da haklı olduğunu biliyordum.

Chanyeol, yavaş adımlarla merdivenlerden aşağı indi. Güverteye vardığında, soğuk havadan korumak istermiş gibi, daha çok sarmaladı beni. Geminin burnuna geldiğimizde, korkulukların üstüne oturmamı sağladı ancak kollarını belimden ayırmadı. Ben de başımı onun boynuna sakladım ve sıcak nefesimle köprücük kemiklerini okşadım. Dudaklarımı boynuna yasladığımda, iç çektiğini duydum. Ensesine uzanan parmaklarım, saçlarıyla ensesinin birleştiği yeri okşadı.
Chanyeol, başını geriye atarak ensesindeki parmaklarımı ezdi. Güldüm. Ardından boynundaki yumuşak deriyi dişlerimin arasında alarak ezdim.

"Neden geldik şimdi buraya?" Sesim boğuk çıkmıştı.

"Biraz denizi izlemeye," diye fısıldadı kulağıma doğru. Parmakları saçlarımın arasında süzüldü ve tutamları parmaklarının arasına sıkıştırdı. Başımı geriye doğru çektiğinde ona ayak uydurdum. Dudaklarını dudaklarıma bastırdı ve beni yavaşça öpmeye başladı. Kafama uyguladığı baskının ardından, daha tutkulu bir öpüşmenin içine girdik. Dudaklarından beynime saplanan serin sularla kendimi sarhoş gibi hissettim. Dudaklarımı ısırarak bıraktığında gözlerimi araladım ve rüzgarla uçuşan saçlarına baktım. Ve Chanyeol ekledi. "Biraz da gökyüzünü tatmaya."

Dudaklarımı yalayarak yeniden onun tadını aldım. Kısa bir süre yeniden dudaklarıma baksa da bakışlarını gökyüzüne çevirdi. Ben de onun gibi bakışlarımı gökyüzüne çevirdim.
Dalgaların etkisiyle sallanan gemi, ona daha sıkı tutunmama sebep oluyordu.

Okyanus, denizden daha hırçındı. Daha hırçın vuruyordu dalgalarını, daha çok zarar veriyordu. Bir yandan da daha çok sarmalıyordu. Ne kadar büyükse o kadar çok kucak açmaz mıydı? Okyanus, denizin annesiydi. Okyanus kocamandı ama kalbi deniz kadardı.

Boynunu sıkıca kavramış elimi kavrayarak boynundan uzaklaştırdı. Diğer eli ise hala belimdeydi. Gökyüzüne uzanan gözlerim, deniz adamı buldu.

Deniz adam, ay ışığının altında parlayan bir halka geçirdi parmağıma. Gökyüzü yansımış idi, gümüş bir renge. Üzerinde dalgalar saklıydı.  Kalbimin çarpışı an ve an artarken, gözlerimi asla ondan koparmadım.

"Baekhyun," dedi şimdiye kadar duyduğum en duygu yüklü naif sesiyle. Boğazım düğümlendi o an.

Gözlerine bakarken ruhuna ulaştım. Denizin ruhunda saklı en güzel yansıma. Ben bir yansımaydım. Ve ben kendimi gökyüzünden denize atmıştım.

                                     ❄️

SON.

Kitabımı okuyan ve okuyacak olan teşekkür ediyorum. Kitabımın yok olmasına izin vermeyin. Sizleri seviyorum. 💙

SKY On The SEAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin