Ceviz Ağacı (12)

En başından başla
                                    

Engin'in ona gülümsemesiyle birlikte, onlara daha fazla bakıp sinirlenmemek için bakışlarımı kaçırdım.

"Havuz kenarındalardır."

Başımı durgunca tamam, anlamında aşağı yukarı salladım. Saçlarını kulağımın arkasına sıkıştırarak bahçe kapısından dışarı çıktım. Bizimkilerini havuz kenarında bulamadığımda, kuruyan boğazımı ıslatmak amacıyla içeriye içecek almaya girdim. Masanın üzerinde duran şişenin kapağını açarak, suyu kadehe boşalttım.

"Benim bulunduğum yerlere gelmemen konusunda seni uyardığımı sanıyordum."

Onun bana karşı olan her zamanki küstah ve kibirli sesini işitmemle birlikte yüzümde sahte bir gülümseme oluştu ve yavaş bir şekilde sağ tarafımdaki saçlarımı omzumun arkasına iterek ona döndüm.

"Pardon da, sen kimsin ki senin sözünü dinleyeceğim?"

Epey sinirlendi. Kaşları çatıldı ve bir adım yaklaştı bana.

"Kim olduğumu göstermek ister misin?"

Ee şey, nasıl göstereceğine bağlı.

Duraksayarak birkaç saniye ona baktım. Sesinde kullandığı o gizemli ton heyecanlanmama neden olmuştu. Yutkundum ve bakışlarımı kaçırarak "Senden hiçbir şey istemem ben," dedim.

"Gözlerin hiç öyle demiyor?"

"Gözlerimi bilmiyorum ama içimdeki şeytan ne diyor bilmek ister misin?"

"Hiç ilgi alanıma girmiyor desem üzülür müsün?"

Sahte bir hüzünle dudaklarımı kıvırdım ve amansız bir hastalığa yakalanmış gibi acı dolu bir tonda "Üzüntüden geceleri gözüme uyku girmez," dedim.

Konuşmamın son derece gerçek olmadığının o da farkındaydı fakat yine de, "Senin için bu kadar önemli olduğumu bilmiyordum çocuk," diyerek benim sinirlerimi bozdu.

Delirdim.

Bana çocuk demesi ve beni gerçekten çocuk gibi görmesine katlanamıyordum artık.

Yirmi üç yaşındaydım ve bana yedi yaşındaki çocukmuşum gibi davranıyordu.

Öfkeyle "Çocuk senin anan-" diye yükseldiğimde beni üstten bir bakışla süzerek sözümü kesti.

"Yalancı ve ağzı bozuk küçük bir kız... Sevmediğim her şeyin sende toplanması tesadüf olamaz."

Ses tonunda ki ciddiyet, beni ekstra öfkelendirirken sert bir soluk alıp dudaklarımı yaladım.

"Yanıma gelip be-"

Konuşmamı tamamlayamadım çünkü o aşağılık adam, o kendini beğenmiş ayı adam, o... o kötü adam, benim konuşup konuşmadığımı önemsemeden bir arkadaşını görüp onun yanına doğru gitti.

Konuşmamı bitirmemi beklemeden.

Bir süre dudaklarım aralık bir şekilde aynı yerde aynı şekilde dikildim. Yere mıhlanıp kalmıştım, ne hareket ediyordum ne bir şey söyleyebiliyor ne de bir şey yapabiliyordum.

İçimde çağlayan öfkeye karşılık sakin bir şekilde gülümsedim.

Ruh hastası gibi de gülümsemiş olabilirim.

Saçlarımı geriye attım ve gayet normal bir şekilde dışarıya çıktım.

Tam olarak onun arabasına doğru yürüyordum. Hipnoz olmuş gibiydim, sanki yürüyen ben değildim.

Polis Şakaya Gelmez Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin