◆◇

444 15 12
                                    


05:25

“Katil olmak istemez misin?” dedi.

Ela gözlerindeki renk yoğunluğu insanı afallatacak türdendi. Duygu yoksunluğuyla dolup taşan gözlerini, onunkinden ayırmamak için özel bir çaba sarf etmiyordu. Esmer kadının bakışlarıysa rotasız bir kaşif gibi şaşkın ancak temkinli halde adama değmemekte ısrarcıydı.

Bu ben değilim... diye fısıldadı zihni.
Birinin bakışlarına kilitli kalmaktan hiçbir zaman sakınmayan, derinlerinde ölü bir ruhun gizli olduğu bu gözler; şimdilerde buruk bir hüsranla beyaz bayrak çekerek ilk kez yenilmişti. Amansız bir yarışın içine hapsolmuş ve kontrolü altına almayı güçlükle başardığı her şey, kadına ihanet edercesine ellerinde sararıp soluyordu.

Çaresizim...

Bu lanet holdingin en ücra köşesinde, nemli, yılların yükünü taşıyormuşcasına çatlamış duvarların arasında kapana kısılmışlardı. Binanın etrafını saran polisler    sayamadıkları kadar uyarı ve tehdidini yapmış, içeriyi onlarca polisle doldurmuş dakikalardır onları arıyorlardı.

Kendimi kandırıyorum...

Kumral adamın dudakları alaycı ve umursamaz bir şekilde yukarı kıvrılırken yeşil ve kahverenginin tüm tonlarının barındığı gözlerinde, onda ilk defa şahit olduğu hayal kırıklığı kırıntıları sezmişti. Bu kırıntıların ardından gözlerinde ani bir duygu yoğunluğu belirdi ve kayboldu. Ne olduğunu anlamadan gelip geçen bu yoğunluk kadını afallatsada sessiz kaldı.

Kendimi çöle düşmüş biri kadar yalnız, çaresiz ve yolunu şaşırmış buldum,  gördüğüm seraplar kalbimi kırdı.

"Sana katil olmak istemez misin diye sormuştum." diye az önce sorduğu soruyu hatırlatınca dişlerini sıktı kadın. Sinirlerinin yıprandığını düşünerek sakin kalmak için kendini zorlasada tüm vücudu yeterince gerilmişti.

O ise çoktan kadının eline sıkıştırdığı silahın namlusunu kaslı göğsüne dayamıştı. Eğer kapana kısılmasaydı; onunla şiddetli bir tartışmanın içine girer, yıllar önce kalbinin en derinliklerindeki topraklara gömdüğü ve filizlenmesin diye bir çok güzellikten mahrum bıraktığı her şeyi birden etrafa saçtığı için onu azarlardı lakin yer ve zaman müsait değildi.

“Hayır.” Sesini kontrol etmekte o kadar zorlanıyordu ki bir an ağlayacağını sandı. Keskin bakışların sahibi olan adamın sırıtışı daha da kuvvetlendi.

"Benim oksijen israfı olduğumu söylediğini hatırlıyorum. Fikrin mi değişti? ” Sorusunu cevaplamamı beklemeden devam etti. “Seni ilk gördüğüm gün..." önemli bir şey hatırlamış gibi duraksarken gözlerini kıstı ve ciddileşiğini hissettim, " o gün bende uyandırdığın o merak duygusunun bana neler yaptırdığını bir bilsen..." Sesi giderek cılızlaştı. Ne demek istediğini anlamayarak gözlerimi kırpıştırdım.

"Ne?" Onunla ilk görüşmemize ait görüntüler zihnimi doldururken verebileceğim tek tepki bu oldu.

"Öfken sana yeni bir kişilik kazandırmış," silahı kavradığımız eliyle sertçe kalbimin olduğunu yöne vurdu, " Yeniden doğmuşsun küllerinde. Güçlü olduğunu zannediyorsun ama aslında bir hiçsin."

"Hiç olan sensin." Öfkeden tüm vücudum gerilmesine rağmen kendimi tutabildim ve sesim sakin çıktı. Fakat o bana aldırış etmedi.

“Ama herkesin sınırları vardır güzelim. Senin bile.” Öfke,  beynime giden damarları tıkamış, sağlıklı düşünmeme engel olmak istiyormuşcasına, beynime ulaşmak isteyen kanı durdurmuştu sanki.  Gözlerimi kapatıp dişlerimi sıktım.

“Bana güzelim deme.”  Gözlerim tekrar açılırken yüzünü bana yaklaştırdığını gördüm. Nefesini kulağımda hissedince irkilmem onu güldürdü.

“Neden yalan söyleyeyim? Söylersem ne yaparsın?”  Soluklarım hızlanırken elimin çok kısa bir anlığına titrediğini hissettim.  “Şimdi, ya beni öldürürsün ve buradan çıkıp giderken yakalanırsın ya da sınırlarını zorlamama izin verir buradan beraber kaçmanın bir yolunu buluruz, seçim senin.” 

UĞULTUWhere stories live. Discover now