BÖLÜM:30 "ÇÖKÜŞ"

Start from the beginning
                                    

Atıl'ın yana savrulan saçlarından gözlerini göremezken, yanında ki kız bana şokla baktı ama hemen sonra Atıl ile ilgilenmeye başladı.

"Bunu bana yapmaya hakkın yoktu," dedim ağlarken. Kendimi tutamamıştım. "Bu sözlerini duymaya, beni incitmeye hakkın yok."

Bana baktı.

Kaşı ile Tuna'yı gösterdi.

Ve güldü.

Arkama bakmadan koşarken, durmak bilmeyen bütün göz yaşlarımı akıtabildiğim kadar akıttım. İnsanlara çarparak, kenarlara savrulsamda umursamadan kalabalıktan kurtuldum. Hıçkırarak ağladım doyasıya.

Karşıdan karşıya geçip sahile vardığımda, soluklandım ve beton zemine hiç umursamadan oturdum ve tekrar ağladım.

Durmak bilmiyordu göz yaşlarım. Nefesim oydu. Şimdi bir başkasının nefesi olmasını kaldıramazdım.

"Eflal," dedi Tuna. Kelimelerinde saf bir korku vardı. Beni betondan kaldırıp banka oturtuğunda, insanlarında dikkatini çekmiştik.

"Gözlerime baka baka," dedim ağlarken ama gerisi gelmedi. Dilim varmadı söylemeye. "Tuna.."

Bir şey demeden saçlarımı okşadı. Başımı göğsüne dayadım ve ağlarken çıkan iç çekişlerime müsaade ettim. "Beni bırakıp bir başka kıza mı gitti?" Dedim gerçeği kabullenemez bir şekilde. Neydi bu içimde acınası durumun vahşeti. Kalbim durmak için çırpınıyordu. Kasvet vardı. Esen bir rüzgarın vurduğu bir kasvet.

"Tamam," dediğini duydum Tuna'nın. "Tamam ağlama." Onun neden sesi acınası çıkıyordu bilmiyorum ama tek dileğim şu an karşımda olan denize atlamak ve ölmekti.

Boğulmak tek çözümüm gibi görünüyordu. Kafamdaki her tilkinin boğulmasını, ardından beni terk etmesini istiyordum.

"Acıyor," dedim ağlarken. "Kalbim çok acıyor." Bir iğnenin terzisi kendi kumaşını açarken boguluyordu. Yalpalanan bedenime geçirdiğim itaatlar bir işe yaramıyordu. Ben kendi ateş çemberimde yanıyordum.

"Biliyorum," dedi Tuna, ben göğsünde ağlarken. "Sen her Atıl'la bir yere gittiğinde, onun elini tuttuğunda benimde kalbim yanıyordu." Sustu. Deniz bizim yerimize acılarımızı konuştu. "Seni intihardan kurtardığım ilk gün benim dirilişimdi." Kuyruk kuyruğa geçirilmiş aşk treni vardı. Sevecek olduklarımız intikamımıza boğun eyetek bizi yerlebir ediyordu.

Göğsünden kalktım. Saç tellerim onun parmaklarının arasından kayıp giderken, Tuna'ya bakmadan denize odakladım kendimi. Arta kalan göz yaşlarımı silerken, o an gözüme bir bir geldi.

Gülüşünü özlerken, güldüğü zaman canımı acıtması kadar aciz olduğum zaman yoktu. Onu özlerken, özlediğim kadar özlememiş hissetmenin verdiği tat acı acı yayıldı damağıma. Keşke o kızın saç tellerini ellerime bağlasaydımda düğümleyerek kendimde tutsaydım. Onun acı çekişini izlerken içimde varlığını ateşe atan denizim bir an olsun dinerdi.

"Yaşıyoruz ne de olsa," dedim burnumu çekerken. "Acı ya da hüzünlü geçip gidiyor zaman." Zaman bir ilaç değildo artık benim için. Sadece zamana silahlanmış ölüme tik taklayan zildi.

Zil çaldığında oyun biterdi.

"Ben sabahları kalkarken kalbim seninle kalkıyor," dedi Tuna. Sesinde arıza çıkaracak türden ton vardı. "Dolu dolu bilmediğim bir neden. Şimdi sen gelmiş yanımda başka bir adam için ağlıyorsun." Ellerini boynuma doladı. "Hani demiştin ya, ben seni pranga ile bağladım. İster o prangayı sıkarım," dedi boynumu sıkarken. Canımı acıttığı için yüzümü buruşturmuştum. "İster gevşetirim."

İLİKLENMİŞ RUHLAR #WATTYS2018Where stories live. Discover now