2

337 49 47
                                    

Yolculuğumun diğer yarısını, durup dururken meraka kapıldığım için kendime sövmekle geçirdim. Yolculuk toplamda iki saat kadar sürmüştü ve bu süre zarfında merakımdan geriye pek bir şey de kalmamıştı aslında. Bir an önce ezberimdeki adrese gitmek ve Niall denen şerefsizin Harry'ye neden cevap vermediğini öğrenmek istiyordum. Ya da hâlâ aynı adreste olup olmadığını. Hatta belki yeni adresini öğrenirsem mektupları da gönderirdim. Yok, göndermezdim çünkü diğerlerine cevap vermemişti. Belki o mektupları da başka bir yere taşındığından dolayı alamadı, gibisinden araya giren mantıklı yanımı susturdum. Göndermezdim işte, o kadar.

Gecenin ıssızlığının çöktüğü sokağa girdiğimde hızımı azalttım, kapı numaralarını görmeye çalışarak evlere bakındım. Aradığım evi, 12 numarayı, bulunca motoru durdurdum.

Derin bir nefes alıp bahçesinden içeriye girdim. Kapıyı açan kişiye ne diyecektim? O kişi Niall olsa veya olmasa bile hazırlıksızdım. Kavgaya gelene kadar göğsünü geren ama karşı tarafı görünce kaçan çakma yiğitler gibi hissediyordum. Geri dönmek düşüncesi beynimin bir köşesinde seğiriyordu.

O tarafa aldırış etmeden çelik kapıya dört defa vurdum. Zili yoktu.

Açan olmayınca bir daha vurdum. Bu defa hemen açıldı.

Kapıdaki kişi orta boylu, kahverengi saçlı, kahverengi gözlü bir çocuktu. Kollarında bir sürü dövme vardı. Aynı bizde -Zayn'de, Harry'de ve bende - olduğu gibi.

"Merhaba," dedim incelemeye son verip. "Rahatsız ettiğim için özür dilerim. Niall Horan'ı tanıyor musunuz?"

Çocuk da beni inceleyip duruyordu. Yüzünde anlam veremedeğim bir gülümseme vardı ama Niall'ın adını söylediğimde silinmişti. Hiç inandırıcı olmasa da üzgün bir ifade takındı. Kolunu geri çekti, kapıyı geriye kadar ittirdi.

"Buyurun, lütfen. İçeride konuşalım."

İlk başta tuhaf bulsam da çocuğa manasızca kanım ısındığı için içeriye girdim. Kapıyı ardımdan kapadı.

"Bu taraftan," diyerek öncülük etti.

Alışılmışın dışında konumlandırılmış karma eşyaların olduğu salona girer girmez kendimi daha rahat hissettim. Odamın benzer tablosunu görmek ev sıcaklığını hissettirmiş, bu çocuğa daha fazla güvenmemi sağlamıştı.

Tamamen birbirinden farklı tekli koltuklardan birine oturdum, çocuk da sandalyelerden birini çaprazıma doğru çekti.

"Ben Liam," deyip elini uzattı.

"Louis." Tokalaştık. Soru soran bakışlarımı yönelttim. Daha geri gidecek iki saatlik yolum vardı bir an önce mevzuya gelse fena olmazdı.

"Niall Horan..." dedi Liam dramatik bir edayla. Bir süre bekledikten sonra sakince konuştu. "Öldü."

"Ha, öyle mi?" dedim biraz olsun etkilenmeden. En çok ihtimal verdiğim şey buydu zaten. Diğer türlü Harry'ye cevap vermemesi nefretimi kazanması için fazlasıyla yeterdi. Herif mezarında nasıl benim arkadaşıma nasıl cevap yazsın, değil mi?

Liam, yüzünü buruşturdu. "Niye hiç üzülmedin? Arkadaşı falan değil miydin?"

"Hayır, yüzünü bile görmedim."

"E niye soruyorsun o zaman amına koyayım?"

Eleman biraz atarlıydı anlaşılan. Değişik bir tip olduğunu fark etmiştim zaten.

"Ya, şimdi bizim işler karışık, dostum. Uzun hikaye yani. Ama Niall Horan, şükürler olsun ki benim arkadaşım değildi. Huzur içinde yatsın, ne diyeyim. Senin neyin olurdu, rahmetli?"

Liam'a bir rahatlık geldi, oturduğu yerde yayıldı ve bacak bacak üstüne attı.

"Ben de tanımıyorum. Önceden bu evde o oturuyormuş, o ölünce ben girdim kiracı olarak."

"E bana niye kızıyorsun o zaman?"

"Kızmadım ki lan."

İkimizin de yüzünü bile görmediği ölmüş biri yüzünden polemiğe girmemizi anlamsız bulduğum için bastım kahkahayı.O da bana katıldı. Ama kapı zili çalınca kalktı.

"Ceketini çıkar, rahatına bak." dedi kapıyı açmaya gitmeden önce. "Hatta yolun uzunsa, bu gece burada bile kalabilirsin."

İkinci seçenek acayip cazip gelmişti çünkü akşam soğuğunda iki saat motor sürmek için hem fazla üşengeç hem de fazla yorgundum.

İki dakika sonra yanında başka biriyle geri geldi. Çocuk Liam'dan daha kısaydı ve daha cılızdı. Çakma sarı saçları, beyaz bir teni vardı. Baştan aşağıya siyah giyinmişti. Kapının eşiğinde durup beni inceledi.

Liam hemen açıkladı. "Bu arkadaş buraya Niall Horan'ı sormak için gelmiş, ben de anlattım. Bu gece burada kalacak."

Yeni gelen çocukta olayı anladığına dair ampuller yanarken deri ceketini çıkarıp yanıma geldi.

"Merhaba," dedi elini uzatıp. "Ben Nigel."

"Louis."

Liam'a döndüm. "Eğer rahatsız edeceksem-"

"Yok lan, biz aynı odada kalıyoruz zaten."

Nigel'a gülümseyince olayı çaktım. Sekslerine üçüncü birini aramayacaklarına göre seksi kıçım hâlâ güvendeydi herhalde. Bana dokunmazdı bunlar.

"Ha, iyi o zaman. Çok ısrar ettin kalayım bari."

Nigel güldü. İkisi de çaprazlarımda kalacak şekilde sandalye çekip oturdular. Kendimi sorguya çekilmişim gibi hissediyordum.

"Tam olarak anlatsana," dedi Liam. "Niall Horan'ı nereden tanıyorsun?"

Artık gidecek bir yolum olmadığı için anlatmaya karar verdim.

"Şimdi benim bir arkadaşım var, adı Harry. Mükemmel biridir ama birkaç ay önce geçirdiği trafik kazası yüzünden görme yetisini kaybetti, tabii mükemmelliğinden bir şey kaybetmedi.

Niall Horan onun çocukluk aşkıymış. Yani ben Harry ile tanışmadan birkaç yıl öncesinde ilişkileri varmış. Ama Niall denen şerefsiz, kemikleri sızlasın, Harry'den ayrılmış.

Harry son zamanlarda tekrar onu düşünmeye ve ona mektuplar yazmaya başladı. Benden göndermemi rica etti ama ben göndermedim çünkü keyfim öyle istedi.

Ama işte bendeki de vicdan ya Niall Horan'da olmayan-"

Nigel, çok şiddetli bir şekilde öksürmeye başlayınca konuşmama ara verdim. Liam kalkıp arkasına dikildi ve sırtına hafif hafif vurarak öksürüğünü geçirdi. Devam ettim.

"İşte bendeki de vicdan ya, merak ettim geldim buraya, meğerse ölmüş. Şimdi ben bunu Harry'e söylemeli miyim?"

"Bence söyle." dedi Nigel. "Vazgeçsin."

"Bence de söyleyeyim ama nasıl yapacağım?"

Üçümüzden de ses çıkmadı. Sonuçta onlar Harry'yi tanımıyorlardı. Ben de anlatmayı beceremezdim çünkü Harry'yi anlatmak için benim kelime dağarcığımdan çok daha fazlasına ihtiyaç vardı. Ve bu haberi alınca Harry ne hallere düşerdi, tahmin etmeleri mümkün bile değildi.

The Notebook (Larry)Where stories live. Discover now