"Meriç'inki değil mi bu?"

Birinin ağzından çıkanlardan sonra olduğum yerde durup onlara daha dikkatli baktım. Şapkalı çocuk bunu fark edince elini kaldırıp "Pardon!"dedi.  "Bir şey demedik."diye açıklama yaparken onu biraz önce susturan tekrar çekeleyerek sürükledi. Giderken tam dört kere arkalarına dönüp bakmışlardı.

Böyle mi olacaktı? Sokakta birileri beni tanıyabilecek ve laf atabilecek miydi? Meriç ile bir iki kere görünmenin sonuçları mıydı bu? Ve sınır bu muydu yoksa daha ileri gidebilirler miydi?

"Kayla!"

Arkadan gelen sesle parmaklarımın ucunda döndüm. Bora okulun demirlerine yaslanmış elleri ceplerinde bana sesleniyordu. Onlarla görüşmek yok Kayla, diye kendime zorla hatırlatınca "Eve gidiyorum."dedim.

"Bekle!"dedikten sonra koşmaya başladı. Yanıma geldiğinde tek başına diye kendi kendime verdiğim kuralları oyalamaya çalıştım. En azından Meriç yoktu.

"Eve gitmem lazım cidden."

Şu an buna fazla ihtiyacım vardı çünkü bugünü sakin geçirmek istiyordum.

"Geçenler sana laf mı attı?"dedi kaşlarını çatarak.

"Pardon?"

"Geçen çocuklar sana laf mı attı?"

"Aptal değilim ne dediğini anladım. Neden sorduğunu anlamadım."

Bora elini duvara yaslayıp oradan destek alırken bana safsın bakışları atıyordu.

"Ne? Tamam söyle."dedim sonunda dayanamayıp.

"Meriç'in senin için bir kez daha kavga etmesini istiyor musun?"

"Ben mi suçluyum?"

"Sana suçlusun demedim."

"Meriç'e söyle benim için kimseyle kavga etmek zorunda değil."

"Bu sokakta işler böyle yürümüyor. Sen belki bilmezsin ama..."

"Bora kızlar seni bekliyor."

Meriç yanımıza gelerek Bora'nın sözünü bölse de ben gözlerimi ondan ayırmadan "Neyi bilmiyorum?"diye sordum.

"Bilmen gereken her şeyi biliyorsun."

"Boş boğazlık ediyorum. Bana aldırma."

Bora arkasını dönüp kızların yanına koşarken "Bana bir şey söyleyecekti."dedim. Aramıza girip Bora'nın lafını ağzına tıkmasından hoşlanmamıştım. Bir şeyleri öğrenmemi istemiyordu.

"Duyamayacak olman ne kadar üzücü."

Ağzımı açtığımda telefonum çalınca sinirle dudaklarımı kapatıp telefonu kulağıma götürdüm.

"Efendim."

"Servise binmemişsin. İki günümüz üst üste iyi geçmeyecek mi Kayla?"

Aslında, hayır.

"Kaçırdım servisi."

"Nasıl kaçırdın?"

"Nasıl kaçırdığımı gerçekten anlatmamı mı istiyorsun yoksa gelip beni alacak mısın? Oturduğun yere otobüs bile gitmiyor buradan!"

"Bekle okulun içinde. Geliyorum."dedikten sonra telefonu suratıma kapattı. Sinirlerim tepeme çıkmıştı yine.

Meriç kafasını yerden kaldırdığında hiçbir şey olmamış gibi telefonumu cebime attım. Onu gördüğümde karnımda meydana gelen kasılmalara alışmıştım. Ateş basmasına da. Bunlara rağmen ayakta durmaya da... Yine de çok rahat olduğum söylenemezdi.

"Semih ile takılmaya mı karar verdin?"

Kıskanmış mıydı?

"Sana ne?"

"Bana ne? Bir bakalım. Senin için kavga ediyorum..."

Araya girip "Beni oraya götürdüğün için kavga ettin."dedim.

"Senin için kavga ettim."dedi üstüne basarak. Gözlerimi devirdim. "Senin hakkında abuk sabuk konuşuyorlar ve sen bir gün benimle bir gün başkasıyla imajı vererek onlara yeşil ışık yakıyorsun."

"Kimseye yeşil ışık yakmıyorum!"dedim öfkeyle.

"Bilmediğin dilde olanları aktarıyorum sana. Sen ne dersen de böyle yorumlayacaklar."

"Ne yani bir kez seninle orada oturdum diye senden başkasıyla görüşme hakkımı yitirmiş mi oluyorum?"

Bir adım gelip "Görüşüyorsunuz yani?"dedi meydan okuyarak. Kıskanıyordu. Sanırım. Meriç. Beni. Kıskanıyordu.

"Hayır."

Sesim o kadar zayıf çıkmıştı ki içime sindiğimi hissettim. Gözleri ilk defa bu kadar dikkatliydi, gözlerimin ardını görmeye çalışıyordu sanki.

"Hayır mı?"

"Ailelerimiz tanışıyormuş." Boğazımı temizleyip sesimi kuvvetlendirmeyi umdum ve öyle devam ettim. "Sınıf arkadaşımla dışarıda görüştüm diye kimseye bir şey açıklama yapmak zorunda değilim."

"Yaptın ama." Yüzündeki tebessüm karşısında zorlukla yutkundum.

"Semih ile herhangi bir şekilde anılmak istemediğimden. Seninle ilgili değil."

"Tabii! Öyledir."

"Öyle!"

"Aksini iddia etmedim."deyip daha da sırıttığında onu yumruklamak istedim ama yapabileceğimi sanmıyordum.

"Benim için kimseyle kavga etmek zorunda değilsin. Etmeni de istemiyorum. Söyle şu yırtık pantolonlu kendini genç sanan moruklara ben senin kızın falan değilim."

Sesim iddialı çıktığı için kendimle gurur duydum.

Meriç o kadar etkilenmişe benzemiyordu.  Yüzünde ukala bir gülümsemeyle beni dinledikten sonra "Kaçmak için çok geç olduğunu inkar ederek kurtulamazsın."dedi.

İnkar politikalarını bilmesi umurumda değildi.

"Senin kızın ya da o kızının altında yatan iğrenç, aşağılık, pislik, utanç verici yakıştırmalardan hiçbiri değilim. Senin için kolay olmalı. Kızlarından birini çağır ve onunla görün sonra birini döv ve bir bakmışsın ben unutulmuşum. Çok kolay gözüküyor."dedikten sonra yanında geçip yürümeye başladım. Konuşmaktan yorulmuştum. O adam geldiğinde okulda olursam kızıp canımı sıkma muhabbeti şimdi olacağından daha uzun olmazdı. Bu yüzden orada olmalıydım.

"Yanlış kararlar almakta üstüne yok, baş belası! Pişman olduğunda iş işten geçmiş olabilir."

"Çok beklersin!"

"Çok beklemem çünkü pişman olacağını biliyorum. Bana geleceksin, baş belası!"

"Defol git!"diye bağırdım ona bakmadan. Titriyordum. Bu kadar kendinden emin oluşundan çok ağzımdan çıkan sözlere olan inançsızlığım korkunçtu.

Ondan gitmeliydim ama gitmek istediğimi iddia edemezdim.

Kötü Çocuk I & IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin