ESKİ DÜŞMANLARIN İNTİKAMI

629 42 3
                                    

      ''Bu arada kampa gidiyorsunuz. Hepiniz''dedi arkamdan babam. Ona itiraz edecek durumda değildim. O yüzden hışımla odadan çıktım ve antrenman solonuna doğru ilerledim. Benden birşey saklanmasından nefret ediyorum!  Bir kum torbası buldum ve yumruklamaya başladım çok geçmeden kum torbalarının yarısı ya patlamış ya da asıldığı yerden kopmuştu.  Onümde siyah uzun bir nesne belirince yumruk attım. Ama yumruğum yarı yolda durmak zorunda kaldı çünkü karşımda Nico vardı. "Ne var"dedim sinirli bir şekilde.  Ama Nico beni dinlemiyordu. Parmağındaki yüzükle oynayıp duruyordu. Sanki birşey yapacak ama yapamıyordu. "Çekil önümden Di Angelo yoksa seni box torbası niyetine kullanırım." Dedim. Aniden bana sarılmasıyla dondum kaldım. Sonra damarlarımda akan öfke yerini midemde uçuşan kelebeklere bıraktı. Nico birden  umutsuzluk gibi birşey hissetmeye başladı. Bu acı da olabilirdi. İkisinin ortası gibi birşeyler hissediyordu. Kollarımın sırtına doğru kalkma hareketiyle bu duygusu azalmaya başladı.  Benim de ona sarılmaya çalışmamla Nico'nun içini hafif bir sevinç kapladı. Bir dakika! bu olamazdı. Yani olamaması gerekirdi. Yani o bana şey miydi? Yok ya olmazdı demi? Yani benim gibi bi kıza bakmazdı, bakmamalıydı. Sonuçta onun peşinden koşan bi kulübe afrodit kızı vardı. Bena Ölüm'ün kızına bakmazdı. Sanırım.

Bize doğru gelen ayak sesleriyle Nico dan ayrıldım. Yüzünde tatlı bir sırıtış vardı. Sanki istediğine ulaşmış gibiydi. Ayak sesleri gittikçe arttı. Ta ki içeri Adrian girene kadar. "Adriene seninle konuşmalıyız-"dedi Adrian. Cümlesini bitirmeden sözünü kestim"şimdi değil. Toplanın kampa gidiyoruz"dedim. Tam Adrian inkar edecekti ki "babam itiraz kabul etmiyor"dedim ve odadan çıktım. Tam odamın kapısının önüne gelmiştim ki odamdan sesler geldiğini farkettim Kelli birşeyler homurdanıp duruyordu. İçeri girdim daha doğrusu daldım. "Ne oldu? neden bu kadar gerginsin?"dedim ve yatagımın üstüne oturdum. O da elindwki eşyalarımı katlamayı bırakıp yanıma oturdu. "Tartarus beni senle beraber kampa yolluyor"dedi kelli. Sanki dünyanın sonu gelmişti. "Ee... ne olmuş daha iyi değil mi?"dedim. Kellinin yüzündeki ifadeyi görünce sırıtmayı bıraktım. "Bak benle beraber Bob ta geliyor. O yönden sıkıntı yok ama eğer ben sinirlerime hakim olamazsam ve birkaçını yersem. İşte o zaman bütün kampa bize düşman olur"dedi kelli. "Umrumda değil! Hatta birkaçını yersen iyi de olur "dedim gülerek. Benim gülmem onun da gülmesini sağlamıştı. "Hadi sen git kendi eşyalarını hazırla."dedim ve Kelli'yi odadan çıkarttım. Ohh vay be demek geri dönüyordum. Yeryüzüne. Güneş. Işık ve mutlu insanlar. Ah ne güzel (!). Bunları düşündükçe midem bulanmaya başlamıştı. Bu düşünceleri aklımdan çıkarmaya çalışarak eşyalarımı çantama koymaya başladım.

//ELİZABETH//
     Kampta sıradan bir gündü. Antrenmanlar, şü uçan at eğitimi falan. Şu anda kamp ateşinin başında oturuyoruz ve Afrodit kızları olarak kamptaki yakışıklı erkekleri kesiyoruz. Daha doğrusu kesiyorduk. Çünkü bir dakika önce gelen dedikoduya göre bu akşam Adriene ve Nico kampa geliyorşarmış. Bir dakika yanlarında bir kişi hatta bir erkek daha geliyormuş! Yeni gelen çocuğun yakışıklı olma ihtimalini düşününce... Yani bilirsiniz yer altı çocukları gizemli ve yakışıklıdır bu da onları daha çekici yapar. Hepimiz Nico'nun ne kadar yakışıklı olduğunu biliyoruz. Düşüncelerimi dağıtan kamp ateşinin rengi oldu. Ateş bildiğiniz pembe olmuştu. Ateşin rengini gören kampçılar direk Afrodit kulübesinin oturduğu yere bakıyordu. Ben de Percabeth'e dolayısıyla. Birden herkesin şaşırmış nidaları üzerine herkesin baktığı yöne kamp ateşine baktım. Kamp ateşinin içinde yavaş yavaş bir surat belirdi...

//ADRİENE//
    Herkes eşyalarını hazırladıktan sonra babamla vedalaştık. Kelli'nin dediklerini babama söylememe rağmen beni geçiştirdi. Ona ne zaman buraya geleceğimizi sorduğumuzda bize sadece ara tatilde ve arada bir hafta sonları gelebileceğimizi söyledi.  Bob'un kulübelere sıgbilmesi için Hakate onu meleze dönüştürdü. İri yarı, beyaz saçlı, süt beyaz gözlü ve laslı bir meşeze. Bir yuvarlak kurduk ve el ele tutuştuk. Benim sağ tarafımda Kelli, solumda ağbim. Ağbimin soluda Nico ve Nico'nun solunda Bob vardı. Tam odaklanmak üzereyken babam seslendi"kampa gittiğinizde hepiniz Hades kulübesinin arka odasına gidin"dedi ve sarayına geri döndü. Neden Hades kulübesi? Her neyse. Melez kampına odaklandım. Tahlia'nın ağacına ve gözlerimi açtım. Karşımızda Melez Kampı tüm ihtişamıyla duruyordu. Arkama dönüp diğerlerine baktığımda Nico'nun bayılmak üzere olduğunu gördüm. Hemen yanına koşup tam yere kapaklanacakken tuttum onu. Hayda çok ağır bu ya! Kikloplar bile bundan daha hafif! Ben tam Nico'nun altında ezilecekken abim beni hızlı bir şekilde kendine çekti ve bam! Nico yerde. Sırt üstü  çimenlere devrildi. Gecenin karanlığında onu sadece teninin renginden ve kelli'nin koku alışından bulabildik. Adrian kollarından Bob ayaklarından ceset taşır gibi Nico'yu taşıyorlardı kampa. Ben de o sırada Kelli'nin kampa girişini sağladım. Kelli'yi diğerleriyle gönderdim. Ben de kamp ateşine doğru koştum. Tam kamp ateşinin önüne gelmiştim ki kamp ateşinde beliren suratı gördüm. Bu sırada birkaç kişi beni farketti. Olabildiğince hızlı bir şekilde Apollon kulübesinden Will Solace'i buldum ve onu revire gönderdim. Kheironun yanına gidip ateşten çıkan suratı daha doğrusu suratları izlemeye başladım. Ateşten tamamen çıktıktıklarında bunların kim olduğunu anlamıştım. Çok geç olmadan onları temizlemekiydim. Ama kıpırdayamıyordum! Kimse kıpırdamıyordu! Göz kırpmıyorlar ve nefes alıp vermiyorlardı! Ateşten çıkanlar beni farkedince kana susamış bir şekilde bana bakıyorlardı. "Kızlar bakın burda kim var! Eski dostumuz(!) Seni görmeyeli çok uzun zamn oldu" dedi Catty ve bana sarıldı daha doğrusu pençelerini sırtıma geçirdi. Benden ayrıldığında yüzünde pis bir sırıtış vardı. "Duyduğuma göre bir abin ve birkaç arkadaşın varmış. Onlara bağlısındır değilmi? Onlara birşey olmasına göz yumamazsın?"dedi hırçın bir şekilde. Etrafımda dönüp duruyordu. Zorlukla kıpırdamaya başladım. Hepsi korkuyla geri çekildi. Hemen Catty'karşısına dikilip yüzüne yumruğu geçirdim. Kızın dudağı patladığında arkamdan gelen sesle Cheiton'a döndüm. "Adriene ne yaptığını sanıyorsun!"dedi Chairon. Catty yere yatmış ağlamaya başlamıştı. Tabi ona ağlamak denirse. Timsah gözyaşlarını dökerken ona sinirle baktım. "Eninde sonununda tekrar geldiğin yere geri gideceksiniz" dedim ve sinirle revire ilerledim. Bunların bu kadar bilgiyi nerden bulduklarını ve neden bu kadar çabuk dirildiklerini öğrenmeliydim. Yoksa bütün kampı öbür tarafa yollarlardı. Revirin kapısından girmek yerine cama yöneldim çünkü ben buraya gelirken o yaratıklardan bitanesini revirin kapısında görmüştüm. Cama yaklaştım ve hafif aralık olan camdan onları izlemeye başladım. İçeride aynı benim gibi görünen ve diğerlerini dışarı çıkaran bir kız vardı. Bu kızı gayet iyi tanıyordum. En son karşılaşmamızda da benim gibi görünüp babama orduları Arakne'ye vermeye çalışmıştı. Eğer bir saniye bile geç kalsaydım büyük bir savaş çıkabilir ve yenişebilirdik. Diğerleri dışarı çıktığında Nico yavaş yavaş gözlerini aralamaya başlamıştı. "Adriene"dedi Nico kısık bir sesle. Benim kılığıma girmiş olan Flaria da hemen Nico'nun yanına oturdu. "Burdayım Nico"dedi. Nico zorlukla doğruldu ve elini Florida'nın yanağına koydu. Florida Nico'ya yürüyordu! Daha doğrusu maroton koşuyordu! "Bak bena belki pek tahammül edemiyor olabilirsin ama ben... seni... yanımda görmek istiyorum"dedi Nico. Nico böyle birşey demezdi ki. Floria hemen Nico'ya sarıldı. Bu anı görmemek için gözlerimi yere çevirdim ve Nico'nun neden böyle davrandığını anladım. Yatağın altında Ella vardı. Bu kız istediği kişiye uyuduğunda rüyasına girebilirdi. Hay ben şansıma tüküreyim. Artık ne uyumak vardı ne de birine yaklaşmak. Gerçi benim için sıkıntı yoktu. Benden uzak durmaları onların yararına olurdu. Gözlerimi tekrara onlara çevirdiğimde bildiğin... birbirlerini... dudakatan... ben bunu görmemle içimde birşeyler kırıldığını hissettim. Dur bir dakika! Hissertmemeliydim. Böyle birşey hissetmemliydim. Anında Ella'nın gözleri beni bulduğunda acayip derecede pis sırıtıyordu. Kendimi toparlamalıydım. Birşey hissetmemeye çalıştım. Kendimi zorladım. Başardığımdaysa Ella ya şu mesajı yolladım 'Floria'ya yeni sevgilisi ile bol şans' bana hayretler içerisinde bakan Ella Floria'nın ayağına dokundu. Floria mesajı aldı ve direk bana baktı. Ben camdan ayrılıp belki bi faydası olur da Nico şu iblislerden kurtulur diye revirin kapısını açıp içeri girdim. Artık çok kan kaybetmiştim. Bayılmak üzereydim. Eğer uyursam Ella rüyalarıma girebilir ve beni başka şeylere teşvik edebilirdi. Mesela şuracıkta kendimi kesmeye ve ya uçurumdan atlamama sebep olabilirdi o yüzden uyumak yok. Ben içeri girdiğimde Floria tekrar Nico'nun dudaklarına yapıştı ve beni görmesini engelledi. Hemen kılıcımı çektim ve zorlukla tezgahın üstünden ambrosia ve nektar alıp yedim. Yavaş yavaş yaram iyileşti. Arkamdan gelen diğer dört iblisi sonradan farkettim. Catty öne çıkıp "Ne o biryere mi gidiyordun Adriene. Oysaki parti daha yeni başlıyor"dedi şeytanca sırıtarak. Artık şafak sökmeye başlamıştı. Ama etraf hala karanlıktı. "Oh davetlileri görmek ister misin? Tabi ki istersin?! Hadi dışarı çık" dedi Catty. Ben de doğal olarakdışarı çıktım. Manzara karşısında  dondum kaldım tüm kamp yerde yatıyordu. Chairon, Percy,Jason,Leo ve Annabeth her biri ayrı olacal şekilde direklere bağlanmıştı. Her yerlerinde yara bere vardı. Piper ve Drew de direklere bağlanmıştı ama onların ağzı kapalıydı. "Senin bize yaptığın gibi onlar da acı çekecek. Sırf seni tanıdılar diye onlar acılar içinde ölecek!"dedi Catty. "Bak baştan başlayalım ben sizi direk öldürdüm. İşkence falan filan yok. Onları öldüremezsiniz çünkü olumposlular buna izin vermez. Ayrıca siz neden bu kadar çabuk dirildiniz"dedim sakin kalmaya çalışarak. "Olumposlular dan başlayalım onların artık kampla ilişkisi kesildi. Sonra ne demiştin? Heh dirilme olayı. Biricik Tartarus, namı diğer baban boşluğa dönüştü. Yani baban tam olarak boşluğun kendisi oldu."dedi Catty zevkle. "Bu da sizin dirilmenizin hızlandırdı"dedim mırıldanarak. "Evet öyle. Ve şimdi bu gördüklerinin hepsi bizim köleleriniz olacak."dedi Catty. "Bir prense ihtiyacımız var"dedi Malanie "ve o bizim prensimiz olacak"diye tamamladı sözünü Lou. Floria içeriden Nico'yu getirdi. Artık gücü yerine gelmişti. İki kız onu tutmaya çalışırken debelenip kurtulmaya çalışıyordu. "Boşuna debeneme prensim bizden kurtulamazsın."dedi Floria. Nico endişeyle bana bakıyordu. "Adriana onlar sana-"Nico'nun sözünü kestim. "Ben herşeyi gördüm Nico. Bu aşağılık iblislerin ne yaptığını da biliyorum"dedim ve Catty'nin yüzüne yumruğu indirdim. Diğerleri kılıçlarını çekince ben de kılıcımı çektim. Floria ve Ella Nico'yu bir direğe bağladılar. Ardından onlar da kılıçlarını çekip saldırmaya başladılar. On beş dakika sonra benim birkaç ağır yaram olamsına rağmen onlarda birkaç sıyrık vardı ama bir tanesini öldürmüştüm. Geriye sadece beş kişi kalmışlardı. Onlarda Catty,Floria ,Ella,Melanie,Lou'ydu. Ve hepsi bana parçalayacakmış gibi bakıyordu. Bir anda önümde dört kişi kaldılar. Sonra kafama bir darbe aldım ve son duyduğum Nico'nun adımı haykırışıydı.

//NİCO//
"ADRİANA!!"diye bağırdım. Ben... ben.. ona yardım edememiştim. Sadece seyretmiştim. Onu öldürmüşlerdi ve ya bayıltmışlardı. Odaklanamadığımdan onun ölüp ölmediğini anlayamamiştim. "Ne dedin prensim. Onu uçurumdan mı atalım? Peki sen ne dersen o prensim"dedi bir kız yüzünde şeytanca bir sırıtış vardı. "Neden ona bunu yapıyorsunuz? O size ne yaptı?!"dedim çaresizlik içinde. Bu hayatta tek değer verdiğim kişi artık yoktu. O... o.... gitmişti. Kız birden bana sertçe hırladı. "O bize ne mi yaptı?! Ne yapmadı ki. Bin yıl önce hepimiz 8 yaşındayız bizi bir uçurumundan atıp öldürdü. Ve neyle öldürdüğünü biliyormusun!? Taş ve kazık! o yaşına göre güçlüydü. O bizim için bir tehtid! Ölmesi gerekiyordu ve öldü. Bayıldıysa bile yaşamasına imkan yok prensim"dedi bir tanesi. İki tanesi Adriana'yı kol ve ayaklarından tuttu. İki tanesi de beni kollarımdan tuttu ve bir tanesi önden yol gösterdi. Öndeki durunca durmak zorunda kaldım. Bir uçurumdaydık aşağısı sisten görülmüyordu ama dalgaların sesi duyuluyordu. "Sevgiline söyleyecek son sözlerin var mı prensim?"dedi bir tanesi bana. "O... gerçekten öldümü?"dedim zorlukla. Bianca'dan sonra onu da kaybetmemeliydim. "Hımm güzel soru. Yani bayılmışsa bile kan kaybından şimdiye kadar ölmüştür"dedi liderleri. Yerde yavaş yavaş çatlaklar oluşmaya başladı. Öfke gözümü kör etmişti. Yanımdakilere saldırdım ama hiçbiri etkilenmedi. Kız Adriana'yı sanki eki bir öuvalmış gibi tuttu "Kardeşlerim! Bu gün intikamımızı aldığımız gündür. 8 yaşındayken bizi aynı şimdi olacaklar gibi uçurumdan atan Adriana'yı şimdi biz uçurumdan atıçaz"dedi liderleri ve hepsi coşkuyla bağırdılar. Kız son bir kez vana bakıp Adriana'yı uçurumdan attı ve Adriana sisin içinde kayboldu...

ÇUKUR'UN KIZI [NİCO Dİ ANGELO]Where stories live. Discover now