Moment Like These - 1.Bölüm

3K 150 17
                                    

Moment Like These - 1.Bölüm

Çeviri : Honey


Chanyeol uzun zamandır birlikte olduklarının, farkındaydı. Nadiren düşünceli olurdu , ama şimdi iki kişilik masada yalnız başına otururken , düşünülecek önemli şeyleri vardı, soluk ışıklar hakkında, kirli beyaz keten örtü üzerinde titreşen mum ışığında oynaşan gölgeler hakkında, samimi konuşmalardan duyulan mırıltılar hakkında, ve Çin malı düşük aydınlatmanın üzerindeki gümüşün çıkardığı belli belirsiz çıngırtı hakkında.

Ya da belki, Baekhyun'u yıl dönümü yemekleri için beklemesi hakkında.

Derler ki , zaman her geçen yıl biraz daha hızlı geçermiş. Saniyeler,dakikalar, günler, aylar, sürekli eklenip, kaybolurken, varlığının her ince anı, bu görkemli düzen içinde küçük bir anı haline gelirmiş.Chanyeol onların haklı olduğunu düşündü. Gerçekten, ne ara altıncı yıllarına girdiklerini fark etmemişti, nasıl altıncı ay dönümlerinin, gerçekten çok uzun zaman önce değilmiş gibi gözüktüğünü anlayamıyordu, ya da nasıl neredeyse 10 yıla yaklaştıklarını.

Yarım bir on yılı geçirmişlerdi. Kaşlarını hafifçe kaldırdı, sırtı siyah deri döşemeye yaslanırken pat sesi duyuldu. Nedense bu Chanyeol'e yaşlanmış gibi hissettirdi.

(Ama gerçekte, sadece 27 yaşındaydı.)

***

İlk tanışmaları dünmüş gibi gelmiyordu. Ama 6 yıl önceymiş gibi de gelmiyordu.Veya 312 hafta önceymiş gibi gelmiyordu. Ya da 2184 gün önceymiş gibi de gelmiyordu.

Ve gerçekten, birden bire oluvermişti.

''Hey, şu an kimseyle görüşmüyorsun değil mi ?'' Kyungsoo, metal kaseden bir kaşık pirinç alırken, kaçamak bir şekilde sordu.

Chanyeol, büyük kaşığı, dumanı tüten bibimbap ve yüzü arasında askıda kalırken durakladı.

''Hayır, ah... Neden ?''

''Sadece merak ettim.''

''Oh... Tamam.'' Chanyeol tekrar ağzına dolu bir kaşık götürdü. Kaşık, dudaklarından geçmek üzereyken, durakladı ve kaşlarını çattı, kaşığı aşağıya indirdi. ''Seni sadece bir arkadaş gibi sevdiğimi biliyorsun değil mi ?''

''Öyle bir şey değil.'' Kyungsoo kusuyormuş gibi yaptı. ''Kim seninle çıkmak ister ki ?''

''Ah...'' Chanyeol tekrar kaşığını hareket ettirdi.

''Aslında...'' Kyungsoo boşluğa bakarak mırıldandı. ''Aslında...'' Chanyeol, onun kaşığından yayılan sıcak buharın azalmasını izlerken, uzunca bir süre bekledi. ''Aslında ne ?''

''Bir arkadaşım var.''

''Vay anasını.'' Chanyeol kaşığını indirdi ve alay etti. ''Bir arkadaşın mı var ?''

Kyungsoo, Chanyeol'ü görmezden geldi. ''Bu muhite taşındı, o da bekar.''

''İlgilenmiyorum.'' Chanyeol bibimbapla dolu kaşığı ağzına itti.

''Onunla sadece bir kere buluş.''

''İlgilenmiyorum.''

''O da yakınlarda yaşıyor, onunla sadece beş dakika konuş. Ondan hoşlanacağını düşünüyorum, o gerçekten harika bir adam.''

''No me interesa.''

''Ne ?'' ''Oh, Fransızca konuşuyorsun.''

''Ah, bakalım...'' Chanyeol kafasını bir tarafa çevirdi ve kaşığını salladı. ''Je ne suis pas... interesa.'' (Ben ilgilenmiyorum.)

''Eğer bu şekilde devam edersen, yalnız öleceksin.''

''Sen böyle değilmişsin gibi konuşuyorsun.''

''Hey, dört ciltlik ''kendin için yemek pişir'' kitabı olan ben değilim.''

''Olsan iyi olurdu, çünkü sikeyim, onlar çok faydalı.'' Chanyeol homurdandı.

''Ve, ramen kutularıyla yaşayan da ben değilim.''

''Hiç pişman değilim. Onlar lanet şekilde lezzetli.''

''Ve 20 yıldır yola sağ eliyle devam edende ben değilim.''

Chanyeol kaşığını düşürdü. Tamam, bu gerçekten de alçakçaydı.

Kyungsoo omuz silkti. ''Haksızsam bana kanıtla.''

''İyi, onun siktiğimin numarasını ver bana.'' Chanyeol inledi.

''Daha da iyisi, sana onun adresini vereceğim.''

''Ama lanet bir şekilde, korkutucu gözükürüm.''

''İyi ya işte, kendin gibi.''

''Neden seninle arkadaşım ki ?''

''Daha sonra bana bunun için teşekkür edeceksin.''

Kyungsoo, peçeteyi düzgünce yırtıp, bir ödülmüş gibi ona verdiğinde, Chanyeol yüzündeki sırtımadan gerçekten hoşlanmadı. ''Bunu senin için yapıyorum, özel hayatımın acınası olduğunu düşündüğüm için falan değil, anladın mı ?''

Chanyeol peçeteyi kaptığı gibi somurttu. Adresi cebine sıkıştırmadan önce ismine göz gezdirdi. ''Byun Baekhyun.'' ''Ve bu adamla konuşacağıma dair sana hiçbir garanti vermiyorum.''

''Ne dersen de.'' Kyungsoo bilgiç bir gülümsemeyle suratına baktığında, Chanyeol kabullenmeyi reddetti. ''Siz evlendiğiniz zaman, dünyanın en iyi adamı ben olacağım.''

***

Her nasılsa, ertesi gece, Chanyeol kendini , klasik, kazak gömlek kot kombinasyonuyla, oldukça güzel bir apartman dairesinin önünde buldu. 7.kez telefonunun yansımasından saçını kontrol ettikten sonra, meşe kapıyı çaldı. Saç tellerini sağa sola ayırdı ve o esnada kapı açıldı.

''Yardımcı olabilir miyim ?'' Birileri - muhtemelen Baekhyun- ihtiyatla kapının arkasından bakarak sordu. Dağınık saçlarını düzeltmek için yarım yamalak bir girişimde bulundu. Chanyeol, kapının arkasında duran adamın, büyük bol neon sarısı bir tişörtü, büyük
parlak kırmızı bir pijama altının içine koyduğunu farkettiğinde biraz sindi.

Darmadağınık saçlarıyla, bir eliyle uykulu gözünü ovuşturup, bir eliyle gevşekçe diş fırçasını kavrayan adama bakarak konuştu :

''Baekhyun siz misiniz ?''

''Evet.'' Baekhyun esnedi. ''Ah, bu apartman tacize karşı önlem alma-''

''Hayır, ben Kyungsoo'nun arkadaşıyım.'' Chanyeol aceleyle sözünü kesti. ''Chanyeol. Park Chanyeol.''

''Oh Kyungsoo'nun arkadaşı...'' Baekhyun'un yüzü okunmayan bir ifade aldı. ''Oh... Şimdi anlaşıldı...''

Bir ağız dolusu diş macunuyla ve kapıyı sıkı sıkı kavrayarak, Baekhyun çok kibar bir şekilde açıkladı (gözleri ilgisiz bir şekilde, Chanyeol'un yapılı saçlarından yeni Vanslarına kaymıştı)

Üzgündü ama, onu ilgilendirmiyordu, bu Kyungsoo'nun onu evlendirmek için kurduğu 10. tuzaktı ( telefonunu kontrol ederken iç çekti), üstelik saat 11:30'du ve gerçekten uyumaya ihtiyacı vardı. Baekhyun bir anlığına duraksadı, Chanyeol'e uykulu gözlerle bakarken, başını
kaşıdı, tekrar dişlerini fırçalamaya başladı ve Chanyeol'den fırçalamak için 1 dakikalığına izin istedi.Sonra dişlerinin arasına kıstırdığı bir diş fırçasıyla ''seninle tanışmak güzeldi'' şeklinde
samimiyetsiz bir mırıltı çıkartı ve kapıyı Chanyeol'ün suratına çarptı.

Chanyeol gerçekten de incinmemişti. Her ne olursa olsun kaybettiği hiçbir şey yoktu.
(Ama yine de, eve uzun bir tren yolculuğuyla dönerken, bolca vakit kaybetmişti.)

***

Bir daha ki karşılaşmaları 1 yıl sonra oldu.

Chanyeol ekonomi sınıfına geç kalmıştı, tuhaf gürültüler çıkartarak, aceleyle konferans salonuna daldı ve bulduğu tek boş koltuğa oturdu.

''Hey, Profesör Jung çoktan vize tarihlerini sildi.'' Chanyeol aşağı eğilip, defterini çıkartacağı esnada, sıra arkadaşı aceleyle fısıldadı.

''Evet ama, ben kopyalamıştım, benimkini alabilirsin.'' Ses tanıdık geliyordu, ama Chanyeol arkasını dönüpte paspas kılıklı kahverengi saçları görene kadar bunun hakkında düşünmemişti.

Chanyeol 'ün ağzı açık kaldı.

''Alacak mısın ?'' Baekhyun sabırsızca Chanyeol'e uzattığı deftere baktı.

''E-evet, teşekkürler.'' Chanyeol defteri aldı ve aceleyle tarihleri kopyaladı.

Chanyeol dersin geri kalanını, Baekhyun'un onu tanıyıp tanımadığını göz ucuyla anlamaya çalışarak geçirdi. Dersin sonunda, Chanyeol rahatlamayla iç çekti, mezarında, bir utanç verici an daha olmayacağı için minnettar oldu. Ta ki-

''Seni tekrar görmek güzel, Kyungsoo'nun arkadaşı.'' Baekhyun Chanyeol'ün ayakkabılarını işaret etti.. ''Vanslarını seviyorum, hala yeni gibi duruyorlar.''

Chanyeol'ün kanı dondu, Baekhyun'un suratında şeytani bir sırıtış görmek için ona baktı.
''Yarın ki münazarada görüşürüz, Chanyeol.''

***

Kendini hızlıca Baekhyun'dan hoşlanırken buldu.

''Hayır hayır, öyle bir şey değil.'' Chanyeol Kyungsoo'nun kafasını ittirdi. ''O gerçektende havalı. Sadece bir çok ortak arkadaşımız var, aynı ilgi alanlarına sahibiz, o eğlenceli biri, o
zeki... Ne ?''

Chanyeol Kyungsoo'nun ürkütücü gülümsemesini gördüğünde sustu.

''Hayır.'' Chanyeol alnını tokatladı. ''Öyle bir şey değil. ''

''Sen ne dersen de.'' Kyungsoo ödevine dönmeden önce mırıldandı.

''Sadece, gelecekte sana göre dünyanın en iyi adamı ben olacağım.
Unutma.''

Chanyeol gözlerini devirdi ve ekonomi kitabını çantasına koydu.

''Hey, nereye gidiyorsun?''

''Sahile.''

Kyungsoo'nun gözleri ışıldadı. ''Bende gelebilir miyim ?''

''Hayır.''

''Neden ?''

''Sadece Baekhyun ve ben gidiyoruz.''

''Oh,'' Kyungsoo'nun gözleri parıldadı. ''Kulağa balayı gibi geliyor.''

''Kapa çeneni. O daha önce hiç gitmemiş, ben sadece ona etrafı gezdireceğim.''

''Dünyanın en iyi adamı'' , Kyungsoo Chanyeol yürürken, sesinin yankılanmasına izin vererek fısıldadı. ''Dünyanın en iyi adamı, dünyanın en iyi adamı, dünyanın...''

***

Bu sadece hayranlık dedi Chanyeol kendi kendine. Bu sadece saf, platonik bir hayranlık.

Bu açıklanabilirdi. Baekhyun'un hayran olunacak bir çok noktası vardı. O yaptığı her şeyde diğerlerini geride bırakıyordu. Ama doğuştan zeki olduğunu reddediyordu , hayatının bütün sınırlarını planlamıştı ve çok çalışmak gerektiğine inanıyordu ( ve çok çalışıyordu). Derslere,
testlere ve şarkı söylemeye bütün gayretini veriyordu. Hatta çekmeceleri düzenlemek gibi saçma şeylere bile önem gösteriyordu.

Chanyeol onun nasıl herkesin ismini, branşını ve doğum gününü hatırladığını bilmiyordu. Nasıl ona en uzak arkadaşını bile, zamanı gelince check up tarihi için uyardığını bilmiyordu, nasıl o gidince herkesin onu özlediğini, dönünce neşelendiğini bilmiyordu..

Nasıl rahatsız olmadan Chanyeolle arkadaşlık yaptığını bilmiyordu.

Bu bir çok şeyi açıklardı. Neden Chanyeol'ün onunla zaman geçirmekten bu kadar keyif aldığını açıklardı. Neden her sabah uyandığında, ekonomi dersinin tarihini kontrol ettiğini ve bütün ekonomi derslerine katıldığını açıklardı.Ve neden Chanyeol'ün arkadaşlarına Baekhyun'u
anlatırken gururla (Jongin bunu garip ve sevimli bulmuştu) anlattığını açıklardı.

Ama neden onu görünce kalp atışlarının hızlandığını, neden avuçlarının terlediğini,neden dudaklarının kuruduğunu, neden o konuşurken kendini kelimelerinde kaybolurken bulduğunu ve neden bulabildiği her lanet zamanda gözlerinin Baekhyun'un yüzünde dolaştığını ve bunu o farkedene kadar yaptığını açıklamazdı.

Rüyaları da açıklamazdı. Geçen hafta, ıslak bir tane görmüştü.Uyandığı zaman utanmış hissetmişti ama gizlice bunun gelecekte de olmasını dilemişti.

(Açık konuşmak gerekirse, Chanyeol o gün, günün geri kalanını Baekhyun'dan kaçınarak geçirmek zorunda kalmıştı.)

***

Daha sonra ona, yarım dönem ve sömestr boyunca vuruldu.

''Sadece kabul et artık.'' Kyungsoo masanın karşısında parmaklarını kütletti. Jongin ve kendisini gösterdi. ''Seninde bildiğin gibi biz herkes değiliz, başından beri biliyoruz.''

Chanyeol elini kaldırdı ve misilleme için ağzını açtı ama o an anladı,lanet, onlar muhtemelen haklıydı. Bu yüzden anlamsız bir şekilde boğuluyormuş gibi hissetti, havada asılı kalan kolunu indirdi ve ağzını kapattı.

Bunu daha önce de hissetmişti, Baekhyun ne zaman Taeyeon gibi kızlarla konuşsa kalbinde tatsız sancılar oluyordu. (Ç.N : yazar ablamızın ağzından öperim gençler asdfgfds) Elleri gevşekçe cebinde duruyor, ideal açıyla aşağıya bakarak sırıtıyor ( bunun aynı zamanda ideal
öpüşme yüksekliği olduğunu, Chanyeol göz ardı ederken, küçük bir ses zihninde fısıldar dururdu) ve kız kıkırdıyordu.

Ama kıskanarak günlük konuşmalarını düşündüğü zaman, Baekhyun gaymiş gibi davranıyordu.

Chanyeol bir diğer gün, Yixing Baekhyun'dan bir kitap ödünç aldığı için -sadece bir kitap- deli gibi kıskanmış ve aynı duyguları hissetmişti. Ve o an duygularının lanet şekilde düşündüğünden daha derin olduğunu farketmişti.

''Neden sadece ona çıkma teklif etmiyorsun ki ?'' Jongin'in sesi onu düşüncelerinden kurtardı.

''Yapamam.''

Çünkü sonra olacaklar onu korkutuyordu. Sürekli endişe duyuyordu, kuruntu yapıyordu, ne kadar uzun süre göz teması kurdukları gibi saçma sapan endişelere kapılıyordu, can sıkıcı olmaktan korkuyordu,''takılmak istiyorum'' diyordu ve Baekhyun ''meşgulüm'' desede demesede ve gerçekten meşgul olsa bile, Chanyeol onu ektiğini düşünüyordu.

Bir adamın olmaktan daha zor bileşikler vardı hayatta, dersleri zorlaşacaktı, hayat planlaması yapacaktı. Ve o zaten %90 ihtimalle, bu güzel platonik ilişkilerini mahvedeceğini hissediyordu.

''Bunu bilemezsin.'' Jongin kitap yığınının ardından gözlerini kırptı.

''Onun beni sevmesi için hiçbir neden yok.'' Chanyeol omuzlarını düşürdü.

''Siz ikinizi birbirinize yapışık gibisiniz.'' Jongin fermuarını çekti. ''Seninle olmaktan mutlu olacağından adım gibi eminim.''

''Onun Taeyeon'a bakışını hiç gördün mü ?'' (Ç.N : Küfretmeyin olum adfgfds yapabileceğim bişey yok sdfgfds)

Chanyeol sahte bir şekilde başına silah dayadı ve kafasını kollarına gömdü.

''Onun diğer arkadaşlarına bakışını hiç gördün mü ?'' Jongin çantasını omuzladı. ''Bana her türlü ikisi de aynı gözüktü. Seni salak, o pirince ve galbiye de aynı şekilde bakıyor.''

''Bunların haricinde.'' Kyungsoo'nun sesi ahenkle yankılandı. ''Gözleri ne zaman sana baksa, parlıyor.''

Chanyeol'ün bir parçası buna inanmak istiyordu ve bir parçası da bunun olamayacağını söylüyordu.

''Gerçekten mi ?'' Jongin çantasının kayışlarını kavradı ve hafifçe zıplayarak omuzlarına yerleştirdi. ''Neredeyse iğrenç denecek kadar çok hayranı var.''

Chanyeol biraz daha hızlı atmaya başlayan kalbini bastırdı.

''Teşekkürler, ama umutlanmak istemiyorum, duygularımı gömme aşamasındayım ve onlar huzur içinde yatsın istiyorum.''

''Hey.'' Kyungsoo kapıda durakladı.

Chanyeol ona baktı, boyundan beklenmeyecek şekilde olgun karakterine, yarı ilgili yüzüne ve ses tonunu inceledi -anaç olduğunu belirtmek gerekirdi-.

Ve bu uzun listede değişen tek bir şey vardı , ve ona ulaşınca dünya duracakmış gibi hissediyordu, çünkü herşey, duyguları, arkadaşları, geleceği, değişiyordu ve kontrolünün haricinde sarsılıyor-

''Bazen izin beklemeden, kendin için mutluluğu yakalamalısın, biliyor musun ?'' Kyungsoo Jongin'e döndü ve konuştu. ''Sadece ona elini uzatmak ve risk almak zorundasın.''

(Ama 'reddedilmek' adlı şeyin varlığında dolayı, Chanyeol alabileceğinden emin değildi.)

***

Herşeyi bir partide ağzından kaçırdı -genelde olduğu gibi-.

Chanyeol, Baekhyun'a olan duygularını gizli bir şekilde açık edip, ona çıkma teklifi ettiğini düşünmekten hoşlanmıştı, elinde birayla,dirseklerini masaya yaslamıştı ve iki bardak devirmesine rağmen hala mükemmel derecede ayıktı.

Ve Baekhyun, daha sonra, sadece iki bardağın onu nasıl fitil gibi sarhoş ettiğini hatırlatacak ama, nasıl neredeyse Baekhyun'un kucağına kustuğunu, ve çıkma teklifini, üstünü kapatıp unutacaktı.

Her nasılsa, çıkma teklifi etmek istemesi,bir başka bardak bira ve bastırılmış duygularıyla birleşip kendini göstermiş ve Chanyeol, Baekhyun'a doğru atılmış, ona kur yapıyordu.

''Benimle bir randevu -hık- kapmak ister misin ?''

Baekhyun, sadece Chanyeol'ün bacaklarının onu taşıyamayışına, bilhassa da sürekli bastırdığı öğürmesine baktı ve yavaşça onun omzunu okşadı.

''Bana ayılınca tekrar gel sarhoş, bunu sonra düşüneceğim.''

Chanyeol kendi etrafında sendeledi ve kendine bir bardak daha kaptı,cam kadeh içinde köpüren sıvıya odaklanmaya çalışırken, bunun bir tür reddediliş olup olmadığını merak etti ve içki olsun veya olmasın, bu her şekilde utandırıcıydı.

(Ne yazık ki, ertesi sabah, Kris'in yanında, tuvaletteki soğuk fayansların üzerinde uyandığında, anılar hala çok tazeydi. Ve başı, cehennem gibi ağrıyordu.)

***

Baekhyunla tekrar buluşmak için, araması ve cesaretini toplaması, Chanyeol'ün 1 haftasını aldı.

20 dakikadır, Sosyal Bilimler bölümününün taş merdivenlerinde bekliyordu, sabırsızlanmaya başlamıştı, telefonunu açıp, zaman geçirmek için herhangi bir uygulamaya basmadan önce, terli avuçlarını pantolununa sürdü. Kısa süreliğine ayağa kalktı ve gelip gelmediğini kontrol etti, saaitini kontrol edince (14:50) , biletlerininin çoktan 30 dakika önce olduğunu hatırladı ve sinir oldu.

Baekhyun, saat kulesi kalbiyle birlikte ve oldukça yüksek sesle saat 3'ü vurduğunda, köşeden döndü. Binaya doğru ayaklarını sürüyerek ve elleri cebinde geliyordu.

Chanyeol içinde yükselen yabancı heyecanı gizlemek için, yere oturdu ve Temple Run açtı, yalandan oyunu oynar gibi yaptı, farkettirmeden Baekhyun'un çevre birimlerinden kendi tarafına doğru olan yorucu yürüyüşünü izliyordu.

Baekhyun, Chanyeol'ün yanına ulaştığı zaman, sağ tarafında bir adım attı ve durdu. İyi bir dakika boyunca beklediler, daha sonra Baekhyun'un converseleri, telefonunun altından görüş açısına girdi.

''Oh, seni farketmedim.'' Chanyeol nihayet hoş sayılabilecek bir hareket yaptı ve Baekhyun'a baktı.

''Cidden.'' Baekhyun aşağıya baktı. ''Sende biliyorsun ki, start tuşuna basarsan oyun daha eğlenceli olur.''

Chanyeol telefonuna baktı, ve ekranda parlayan start menüsü onu karşıladı. Utanç içinde telefonu cebine itti.

''Evet her neyse.'' Baekhyun kendi etrafında döndü ve merdivenlerden inmeye başladı.

''B-bekle.'' Chanyeol kuvvetsizce seslendi.

Baekhyun kendi etrafında döndü, kaşlarını kaldırdı ve Chanyeol'ün nefesi boğazına takılı kaldı.

''Uh.'' Chanyeol durdu.

Baekhyun ona baktı. ''Gelmiyor musun ?''

''Bekle... Ne ?''

''Randevuya çıkıyoruz.'' Baekhyun cebinden iki tane bilet çıkardı. ''Avengers'ı izlemek istediğini söylediğinde, öylesine söylemiş gibi gözükmüyordun, bu yüzden gittim ve IMAX olanlardan iki bilet aldım. Ve sikeyim, bunlar gerçekten pahalı.''

Chanyeol biletlere baktı, ağzı şaşkınlıkla açıldı ve tekrar Baekhyun'a inanamazlıkla baktı.

''Hadi, geç kalıyoruz.'' Baekhyun merdivenlerden inmeye devam etti. ''Eğer gelmeyeceksen, iki koltuğa da kendim oturacağım ve kendim izleyeceğim.''

(Ve Chanyeol, tek seferde üç tane inerek koşar adımlarla onu takip etti, bunun inanılmaz bir şeyin başlangıcı olduğunu düşünmeden, duramıyordu.)

Moment Like These ( Çeviri )Where stories live. Discover now