Episode 41 (Meftun)

Start from the beginning
                                    

Tekrardan seslenmesiyle duygu aleminden sıyrılıp ağlamaktan çatallaşmış sesimle 'efendim' diyebildim.  Karşıdan derin bir nefes verişi işitti kulaklarım. Sonra da o büyülü ses raks etti benliğimde. ' Nasıl oldun bebeğim? Bir şeye ihtiyacın var mı? Doktora gitmek ister misin?  Ardı sıra telaşlı soruları yüzümdeki tebessümün kalmasına neden olurken, bir yandan da sorduğu sorularla kendimi ölçüp tartmaya çalışıyordum. Ağrım yoktu ve kendimi sadece fazla uyuduğum için yorgun hissediyordum. Daha fazla telaş yapmasını istemediğim için başka bir soru sormasına fırsat vermeden ' İyiyim canım, merak etme şuan ağrım yok sadece çok uyudum, vücut yorgunluğum var. Doktorluk bir durumum yok.' Az önceki derin soluk tekrardan kulaklarımda yer edindi. 

Rahatladığını soluk alışverişinden anlamıştım. Ve bu kadar merakta bıraktığım için kendime kızmama engel olamadım. Daha fazla telaş yapmaması için ' Sen neler yapıyorsun, ne zaman gelirsin eve?' diye sordum. Akay soru sormamı, onunla konuşmama seviyordu. Her sessizliğe kendimi bıraktığımda inatla onunla konuşmamı istiyordu. Sesindeki muzip ton da doğru yolda olduğumu göstermişti. 'Aslında şuan bir toplantıda olmam gerekiyor, ama seni merak ettiğim için kahve molası verdim. Sesini duymadan rahat edemezdim. Sesini duydum ve toplantıya geri dönmem gerekiyor. Toplantı biter bitmez yanına gelirim,bebeğim.' Bir soluktan öyle uzun konuştu ki gülümsememi engelleyemedim. Ağzımdan kaçan kıkırtım Akay'ın dikkatini çekmişti. 

' Sen hep gül,benimle...' cümleyi duyar duymaz, içime çektiğim nefes ciğerlerime ulaşamadı. Alaşağı etmişti,yine bir cümlesiyle. Öyle naif bir ses işitmişti ki; kulaklarım. Her defasında biraz daha benliğime işletiyordu, varlığını. Ne diyeceğimi bir türlü bilemedim. Ne demem gerekiyordu ki? Böyle durumlarda ne söylenilirdi? Ne söyleceğimi kestiremediğim için yine sessizliğe sığınmak zorunda kalmıştım. Durumu farkeden Akay, 'Bebeğim, toplantıya dönmem gerekiyor. Sen iyice dinlen kendini yorma lütfen, tamam mı? demesiyle içime çektiğim nefesi rahatça geri verebildim. ' Tamam kolay gelsin, sana da' diyerek kapadım telefonu. Telefonu kapatır kapatmaz, kendimi sırt üstü öylece bırakıverdim. Gözlerim anın huzurluğu ile kapanırken o an sadece Akay'ın silüetinin gözümün önüne gelmesini hayal ettim. 

Bazen özlemini duyduğum sevgi kırıntılarını kabul etmekte zorlanıyorum. Sanki bir rüyadayım ve uyanmama az kalmış, gibi rüyanın o heyecanlı yerlerini benimsemeye çalışıyor gibi oluyorum. Bunlar geçici birer senaryo diye her defasında kendimi teselli etmeye çalışıyorum. Çünkü eğer Akay'ın sevgi ve ilgisi bir rüyaysa uyandığım an bir daha asla eskisi gibi olamayacağımı çok iyi biliyorum. Bir daha yalnız kalmak istemeyeceğimi, bir daha kimsesiz olmak istemeyeceğimi çok ama çok iyi biliyorum.  Akay'ın sevgisinden ziyade merhameti beni darmaduman ediyor. O kadar merhametli birisi ki; onun yanındayken nefes almak daha bir anlamlı geliyor. Sığındığım liman beni tüm merhametiyle kuşatmış ve kılıma zarar gelmeyecek gibi bağrına basmıştı. 

Ve sesi... 

Sesini duyduğum an karnımda oluşan kelebekler öyle bir hızlı kanat çırpıyordu ki, bazen nefes alış verişim bile sekteye uğruyordu. Nefesim yetmiyordu, bu mucizevi durum karşısında. Sesinde ki huzur beni bir yandan çocuklar gibi şen olmama vesile olurken, bir yandan da yaşamak için bir sebep aramama neden oluyordu. Aslında çok karmaşık ama bir o kadar da basit bir şekilde Akay'ı seviyordum. Bilmediğim duyguları öğrenmek için çabalarken, öğrendiğim her yeni duyguyu uygulamaya çalışıyordum. Telefondaki rahatlamış nefes sesi bile benim rahatlamama neden oluyordu. 

Çok başkaydı bu.. Öyle bir başka bir karamboldu ki.. Korkarak sevmeyi öğrenmiştim. Avucumun arasındaydı. Avuçlarımı biraz sıkarsam, boğup yokedecekmişim gibi geliyordu. Avucumu gevşetsem kaçıp gidecekmiş gibiydi. Diken üstündeydim, tabiri caizse. 

Tüm bu anın bozulması karnımda baş gösteren sancının kendini hatırlatmasıyla son buldu. Ardından açlık hissim, karnımdan gelen sesle kendini onaylattı. Gözlerimi açıp, derin bir nefes alarak yerimden doğruldum. Terliklerimi giyip odanın içindeki banyoya yönelirken, bir yandan da üstümü çıkarmaya çalışıyordum.

Kısa bir duş sonrası mutfağa yöneldim ve kendime güzel bir sandviç yaptım. Meyve yemeyi sevmiyordum ama portakal suyuna kesinlikle hayır demezdim. Bir bardak portakal suyuyla birlikte yaptığım sandviçi anında bitiverdim. Ne yapacağıma bir türlü karar veremediğim için Akay'ın çalışma odasına geçip, kitaplarına göz atarken uzun zamandır kitap okumadığımı farkettim. İnsan yalnızlığın her zerresini yaşadıktan sonra küçükte olsa bir şeylere sığınmak istiyor. Ben kitaplara sığınmıştım. Yalnızlığımı kitaplarla paylaşıp, kendime dost olarak kitapları seçmiştim. Bazen kabus görmemek için uyumadığım zamanlarda kitaplara sığınır, kitapların büyüsüne kaptırırdım kendimi. Yalnızlık canhıraş bir şekilde dört bir etrafımı sarmışken, kitaplar benim pusulam gibi bir şey olmuştu. Okudukça, geçmişin karanlığından uzaklaşıyordum. Anıları perdenin gerisinde bırakmaya çalışıyordum. 

Bugün ise elimde tuttuğum Serkan Karaismailoğlu'nun Pia Mater kitabını anılardan sıyrılmak için değil, huzuru iliklerimde hissetmek için okumaya karar verdim. Uzun zaman sonra dikkatimi çeken bu kitap sadece normal bir hobi olarak hayatıma girmiş oldu. Koltuğa usulca oturup kitabın ilk sayfasıyla tanıştım. Ve huzurun beni sarıp sarmalamasını büyük bir sevinçle bekledim.  

Kapı açılma sesiyle birlikte dikkatimi kitaptan sıyırıp sesin geldiği yöne doğru başımı çevirdiğimde gördüğüm manzara yüzümde aniden tebessüm oluşmasına neden oldu. İçimden dolup taşan bir özlemle yerimden kalkıp hızlıca Akay'a doğru yöneldim. Ben adım attıkça Akay'ın yüzünde tebessüm iyice kendine yer edinir oldu. Kollarını açıp beni beklerken, bu anın ömür boyu her defasında yinelenmesi için dua ettim. Her defasında kolları arasında sarıp sarmalamasını istedim. Sıcaklığı beni hep böyle huzurla kuşatsın istedim. Başımı göğsüne yaslayıp ellerimi sırtında birleştirdim. Ve kokusunu anında tüm zerremde hissettim. 

Kokusuna ayrı bir aşıktım, sevdiğim adımın...

Başımın üstüne kondurduğu öpücükle gözlerim kendiliğinden kapandı. Sırtındaki ellerimi biraz daha sıkıp, kendimi iyice Akay'a yasladım. Bu an hiç bitmesin istedim. Akay'da beni iyice sarmaladıktan sonra bir süre öylece sarıldık. Neden böyle durmak istediğimi bilmiyordum. Saatlerce böyle durabildim. Bir nedeni var mıydı bilmiyorum ama bir neden arayışı içinde olmakta istemedim. Sadece sarılmak istedim ve sarıldım. Kokusunu solumak istedim. Her defasında sanki ilk defa bu kokuyu soluyor gibi hissetmeyi seviyordum. Ne kadar böyle kaldık bilmiyorum ama Akay başımın üstünden bir kez daha öpüp yüzümü görmek için beni kendinden uzaklaştırdığında kapadığım gözlerimi açtım. Yüz yüze geldiğimizde elini sırtımdan çekip yanağımı okşarken bile gözlerini ayırmadı, gözlerimden. Gözlerindeki ışıltı bile beni büyülüyordu. Gözlerindeki şefkat beni kendine hayran bırakıyordu. Baş parmağı yanağımı okşarken, gözlerimi kapamamak için kendimle resmen savaş içindeydim. Sessizliği yine her zaman ki gibi Akay bozmuştu. 

Bir kaç gün uzaklaşalım mı buralardan güzelim?

Ruhuma FısıldaWhere stories live. Discover now