Ashton' ın kalçasındaki bakışlarını kaldırdı ve yanına gittikten sonra onun için selam verdi. "Prensim."

Ashton kısaca ona bakıp başıyla selam verdikten sonra haritaya geri döndü.

"Kuşatma konusunda kararlı mıyız?"

Lord Kumandan Ramin başını onaylar anlamda salladı. "Ancak her medeni insan gibi hemen bugün bir elçi göndermeliyiz prensim."

Calum anında fikrini söyledi. "O barbarlar bize sadece elçinin kafasını gönderir."

"Gereksiz bir askeri göndeririz." dedi Ashton umursamazca.

"Öyleyse ben uygun bir asker bulmak için gideyim."

"Haber bekliyorum. Acele et." Lord Kumandan reverans yaparak çadırı terk etti.

"Bana kuşatmadan bahsediyorlar." dedi prens, şarabını içtikten sonra. "Ben savaş istiyorum. Ama onlar bana yıllar boyu sürebilecek bir kuşatmadan bahsediyorlar!"

"Başka bir yol yok."

"Başka bir yol her zaman vardır Calum. Kalenin içine sızmak zorundayız. Bu iş gittikçe uzuyor."

"Vikingler düşündüğümüz kadar aptal değil." Kaleyi ele geçirmişlerdi. Beyaz Kale' yi. Kimse bunun nasıl yapıldığını bilmiyordu. Kale içindeki herkes öldürülmüş ve kasabadaki halkın ise hiçbir şeyden haberi olmamıştı. "Muhtemelen geldiğimizi de biliyorlar."

Ashton şarabından birkaç yudum daha aldı. Olayı umursamıyor gibiydi. "Kamp takipçilerinden en güzel fahişeyi getir bana."

Prens her gün mutlaka bir fahişe ile eğlenirdi. Rhoslyn Clifford? O kadını hiçbir şeyi ile umursamıyordu. Arkadaşını tanırdı ve Rhoslyn Clifford meselesinin onun için sadece bir oyundan ibaret olduğunu bilirdi. Çünkü ona meydan okunmuştu.

Başlangıçta Rhoslyn buradan kaçmıştı. Ashton' dan. Ve sonra ejderhanın prensi de oyuna dahil olduğunda Ashton iyice saplantılı bir hale gelmişti. Keşke beni de Rhoslyn' e yaptığı gibi sikse.

Çadırdan çıkacakken "Calum." demişti prens.

"Evet?"

"İki tane getir."

"Emreder-"

Çadıra acele ve heyacanlı bir şekilde giren asker selam vermeyi unutarak gözlerini prense odakladı. "Prensim, hemen gelmeniz gerekiyor."

"Ne oldu?"

"Beyaz Kale' den gelen bir adam var. Viking olduğunu söyledi. Konuşmak için gelmiş."

Calum ve Ashton şüpheyle birbirine baktıktan sonra neredeyse koşar adımlarla çadırdan çıkarak askeri takip ettiler. Bir grup kalabalığın ortasındaki çelimsiz adamı gördüğü anda bunun gerçekten bir Viking olup olmadığını anlayamamıştı Calum. Adamın başı kel ve çuval gibi bol kıyafetlerinin arasındaki bedeni zayıf, kamburdu. Uzun bir dal parçasına tutanarak ayakta durabiliyordu. Bükük dizine bakılırsa topal olmalıydı.

"Kimsin sen?" dedi Ashton.

"Adım Lestat, prensim." Adam reverans yapmayı denedi fakat ortaya saçma bir görüntü çıktı. "Bağışlayın, ben topal bir adamım."

"Vikinglerden olduğun doğru mu?"

"Bir zamanlar, prensim. Fakat bundan pişmanlık duyuyorum."

"Burada ne işin var?" diye sordu Calum.

Adam buz mavisi gözlerini Calum' a çevirdi. Yüzündeki ifade acınasıydı. Zavallı adam.

"Beyaz Kale' den haftalar önce kaçtım. Daha doğrusu o canavarların arasından. Size bilgiler vermek için geldim. Ragnar Lothbrok kontrol altına alınamaz ise kuzeyin tamamı kaybedilecek."

fire and blood • malikWhere stories live. Discover now