PART 7- WAKE UP

570 39 12
                                        

Barın biraz ilerisindeki bankta Cassidy, kafası Justin'in omuzunda gözlerini açtığında güneş doğmaya başlamıştı bile. Gözlerini tam olarak açtığında kafasını sağa çevirdi,yanında Justin'i görünce istemsizce gülümsedi. Uyuyakalmıştı ve daha uyanmadan bu manzaranın tadını çıkarmak istedi. Elini kaşındaki yaranın üzerinde gezdirdi,ordan yanağına ve sonra çenesine kaydı eli. Sakalları çıkmaya başlamıştı,elini sakallarına sürttükten sonra yanağına ufak bir öpücük kondurdu. Cassidy için bir sanat eserinden farksızdı. Kafasını tekrar Justin'in omuzuna koydu ve gözlerini yumdu. Dün ne olduğunu -bir yerden sonrasını- hatırlamıyodu,şuan bardaki işinden kovulmuş bile olabilirdi ama umrunda değildi. Uzun zamandır aradığı huzuru ilk defa bulmuştu.

Tekrar gözlerini açtığında Justin ellerini onun omuzuna dolamış,kafasını ise yanağına yaslamıştı.

"Günaydın." dedi gülümseyerek Cass.

"Günaydın bebeğim."

"Dün ne oldu,neden burdayız şuan ?."

"Bilmiyorum ve umrumda da değil açıkçası."

"Benimde." Birbirlerine bakarak güldüler.

"Saat kaç oldu,okula yetişmem lazım!"

"Bugün haftasonu şapşal."

"Ah,evet."

"Eee ne yapmak istersin ?"

"Şuan sadece evime gidip duşun altına girmek istiyorum."

"Beraber mi ?" yine o çapkın gülüşü suratına yerleşiverdi.

"Hayır,tek başıma bayım. O yüzden beni evime bırakırsaniz sevinirim."

"Tamam,hadi taksi çağıralım."

   

Ardından sokağın başında çevirdikleri taksiye binip Cassidy'nin kaldığı otelin yolunu tuttular. Otel kapısına vardıklarında Cassidy taksiden indi,Justin de vedalaşmak için peşinden gitti.

"Görüşürüz öpücüğü yok mu ?" dedi Justin.

"Tabiki." Cassidy Justin'in yanağını öpmek için kafasını öne uzattığında Justin kafasını çevirdi ve dudağına denk geldi.

"S..Sen..." Ardından bir kahkaha patlattı.

"Ben öyle düşünmüyorum." Bir kere daha öptü.

Cassidy arkasına bakarak otelin içine girdi,odaya girip kendini yatağa attı.

Gözlerini açtığında hava kararmıştı. Son zamanlarda uyku düzeni diye bir şey kalmamıştı-ki zaten yoktu- olmayan uyku düzeni gittikçe kötüye gidiyordu. Yataktan kalktığında kolunu kaldıracak hali yoktu,sert filtre kahvesinden bir yudum aldı. Memnuniyetsizce yüzünü ekşitti,ardından kahvesini içmeye devam etti. Tadına bayıldığı söylenemezdi ama ayıltıcı etkisine kesinlikle inanıyordu. Boş fincanı makyaj masasının üzerine koydu. Kendini Justin'i düşünmekten alamıyordu. "Dün geceyi gerçekten yaşadık mı yoksa tamamen rüya mıydı" diye düşündü kendi kendine. Eline telefonuu aldı,parmakları tuşlarda gezindi... gezindi... Daha sonra tüm yazdıklarını silip telefonu yatağının üzerine fırlattı. Yaklaşık beş dakika sonra telefonunun bildirim ışığı yanıp söndü.

"Seni bara bırakmamı ister misin xx -Justin"

"Fena fikir değil xx -Cass"

"Ama bana dikkat etmen lazım orada,Tanrım ! O kadar çok kız varki,biri elinden kapabilir beni >.< -Justin"

"Ha-ha-ha -Cass"

"Kırk beş dakikaya hazır ol,geliyorum. -Justin"

Barın sahibi Tom,elli yaşlarında tombul bir ihtiyardı. Rose Bar ona ailesinden miras kalmıştı ve uzun süredir o işletiyordu. Her ne kadar 'gey gecesi' gibi değişik etkinliklere açık bir insan olsa da,bazen eski kafalılığı tutuyordu. Mesela az önce Cassidy'nin telefonuna gelen "Bundan sonra tüm personel siyah şort ve beyaz tişört giyecektir,üniformalarınız dikilene kadar bu böyle çocuklar -Tom" mesajı gibi.

"Lanet ! Yine mi üniforma." Casssidy üniformanın ilk okuldan beri ona miras kalan bir lanet olduğunu düşünmeye başlamıştı.

İstenilen giysileri giyip otelin büyük giriş kapısının önünde beklemeye koyuldu. Az sonra kırmızı bir Porsche kapının önüne yanaştı. İçeriden Justin çıktı,arabanın etrafından dolandı ve arabanın kapısını açtı.

"Küçük hanımlar arabaya buyurlar mı acaba ?"

Cass bozuntuya vermeden olduğundan daha fazla nazik bir şekilde arabanın koltuğuna yerleşti,

"Kapımı kapatır mısın Sebastian,soğuk hava dalgası yüzüme çarpıyor."

Daha fazla dayanamayıp birer kahkaha patlattılar. Justin Cassidy'nin elini tutup dudaklarına götürdü.

"Çok yumuşaklar..." diye mırıldandı.

Cassidy'nin çok hoşuna gitmişti.

"Eee sen neden bu akşam beni götürmeyi teklif ettin ?"

"Özlemiş olamaz mıyım?"

"Sanmam."

"Ama işin aslı bu."

Ve sonrası sessizlik. Tabiki arabadan indikten on beş saniye kadar sonra barın kapısından adımlarını atmalarıyla sessizliklerinin bozulması bir oldu. Kalabalığın arasından sıkışarak geçmeye çalışan Cass'i arkasından elini tutan Justin takip ediyordu. Tezgahın arka tarafına geçip önlüğünü üzerine geçirdi. Tezgahın bir tarafında Cass bardakları siliyor,diğer tarafında Justin oturmuş birasını yudumluyordu.

İnsanlar eğlenmeye devam ederken gece hızla ilerliyordu,Justin oturmaktan sıkılmış daha sonra davet ettiği bir iki erkek arkadaşıyla ayakta sohbet ediyor,Cassidy servisine devam ediyordu. Birden bar kapısından içeri giren kızıl bir kafa dikkatini çekti. Gözlerini o taraftan ayırmadan ; "Buyrun içkil..le..riniz." dedi nerdeyse fısıltıya yakın bir ses tonuyla. Ardından tepsi elinden kayıverdi. Öfkeyle yerinden sıçrayan müşteri bas bas bağırıyordu fakat Cassidy'nin kulakları söyleneni adeta duymuyordu. Gelen kızıl saçlı kız Sandra'ydı ve gelir gelmez soluğu Justin'in yanında almıştı. Suratlarından ikisinin de kızgın olduğu gayet anlaşılırdı. Kısa çaplı tartışmalarının ardından Sandra Justin'e doğru elini kaldırmıştı. Sandra'nın elini havada yakalayan Justin'in öfkesi gittikçe artmıştı. Cassidy ne konuştuklarını gürültüden duyamamıştı fakat öğrenmek için can atıyordu.

"Cassidy ! Kendine gel,ne halt ettiğinin farkında mısın?" diye azarladı Tom.

"Üzgünüm." demekle yetindi Cassidy. Aslında üzgün falan değildi,neler olduğunu öğrenmeye can atıyordu. Sandra'dan önce Justin'in hızlı adımlarla bardan çıktığını gördü,ardından telefonuna bir mesaj geldi. Ardından Sandra'nın delici bakışlarına maruz kaldı Cassidy.

"Tamam ne haltlar dönüyor burada." diye içinden geçirirken telefonunu eline aldı.

"Cassidy çıkmam gerekti,üzgünüm. Sana olanları anlatırım istersen çıkışta bana uğra.Lobiden anahtarı alırsın. -Justin."

Cassidy sabah dört olup işini bitirdiğinde Justin'in oteline gitmek üzere taksiye bindi. İnmeden parayı ödeyip hızlı adımlarla otelden içeri girdi. Lobiden 116 numaralı odanın anahtarını alıp asansörle yukarı çıkmaya başladı. Meraktan delirmek üzereydi,tırnaklarını kemiriyordu.

"Tanrım lütfen huzurumu bozacak bir şey olmasın lütfen.lütfen.lütfen."

Justin'in uyuma ihtimaline karşı odanın kapısını sessizce araladı,kapısı hafif aralık görünen bir oda,koridora yansıyan gölge ve birde anlaşılmayan sesler geliyordu. Usulca yaklaştı ve kulağını kapıya yanaştırdı.

"Bu gece ne hal ettiğini sanıyordun Sandra ? Her şeyi mahvedecektin."

"Her şeyi mahvedecektin.mahvedecektin..." diye geçirdi içinden Cass. Neyi mahvedecekti,neler dönüyordu burada ?

I CAN'T REMEMBER TO FORGET YOUWhere stories live. Discover now