HUZURA GİDEN KERVAN

22 0 0
                                    


Navi Zakarya odaya girdiğinde güneş kendini yeni gösteriyordu. Abad, pamuk yatağında terlemiş fakat muazzam bir uyku çekmişti. Mezar gibi mahzenden sonra burası cennet sayılırdı. Odanın düzeni çok sadeydi; masa ve dolabın haricinde bir şey yoktu. Nehre bakan penceresi ve aydınlık havasıyla epey huzur vericiydi.

Zakarya, önünde gözlerini ovuşturan serseme sordu:

"İyi uyudun mu?"

"Hem de nasıl. Beni attığınız hapishaneye göre burası oldukça rahat."

"Güzel. Kahvaltını yaptıktan sonra başlarız."

Abad merakla ve hiddetle sordu:

"Neye başlarız? Bana ne yapacaksınız? İzin verin gideyim, inanın kimseye bir şey söylemem. Hem kapıyı açık bırakıyorsunuz, gidebilirim yani değil mi?"

"Kahvaltını yap Abad!"

Odanın kapısından giren güzeller Abad'a kahvaltısını hazırlarken, Zakarya onu yalnız bırakmak için dışarı çıktı. Hanın ikinci katının balkonundan etrafı izliyordu. Gün yeni başlamış olmasına rağmen, sokaklar canlanmış, insanlar işlerine koyulmuştu. Yün eğiren yaşlı iskemlesine oturmuş, torunun uyuşukluğuna veryansın ederken, kocasını birkaç ay önce kaybetmiş geniş kalçalı pers kadın, kızlarıyla duvar kilimi dokuyorlardı. Pamir dağlarından gelen madenci kafilesi, çıkardıkları kurşun ve gümüşü indiriyor, işleme atölyesinin vereceği fiyatın umdukları gibi olmasını diliyorlardı.

Gök mavisinin hakim olduğu şehir, sessiz ama müteharrik bir güne başlıyordu. Biraz sonra Abad, Zakarya'nın yanına geldi:

"Teşekkür ederim, size minnettarım kahvaltı için, ama şimdi gitmek istiyorum, yalvarırım karıma-çocuğuma kavuşmama müsaade edin."

"Abad, karınla çocuğunu gerçekten özledin mi yoksa vicdana dokunmak için mi özlediğini söyledin?

"Elbette özledim, oğlum... Karım... Onlar bensiz ne yapar, ne yer ne içerler?"

"Tamam... İstediğin olsun, gidebilirsin... Hatta seni biz bile bırakabiliriz, ama haberin olsun..."

Zakarya susup yüzünü şehre döndü. Abel bekledi ama cevap gelmiyordu. Benimle bir çeşit oyun oynuyor olmalı diye düşündü:

"Ne zaman gidebilirim, hemen mi?"

Zakarya aşağıdaki kumlar saçlı kıza bir takım işaretler yaptı. Biraz sonra oldukça heybetli görünen besili bir at hanın kapısında hazırdı.

"Hemen, şimdi gidebilirsin. Korkmana da gerek yok. Bir daha seni rahatsız etmeyeceğiz. Hatta bize bundan sonra rastlamayacaksın bile..."

Abad'ın aklı karışmıştı. Bunca zamandır beni hapiste tutan adamlar neden şimdi gitmeme izin veriyorlardı ki? "Her neyse! Fikri değişmeden hemen buradan uzaklaşmalıyım" dedi.

Merdivenlerden inip hanın kapısına doğru ilerledi. Etrafındaki herkes kendi işiyle uğraşıyor, kimsenin dikkatini çekmiyordu. Ata binerken, bakışlarını fark ettirmeden hanın kapısına yöneltti. Her an biri gelip kendini yakalayacak hissine kapılıyordu. Atın yularını eline alıp hareket ettiğinde, kurtulduğunu hissetti. Sebebi ne olursa olsun gitmesine izin verilmişti ve önüne bir engel de konmamıştı.

Sora sora Merv'e doğru giden bir kervan bulduktan sonra, atından inip baharatçı dükkânının önündeki kuyuya yöneldi. İçinde nadir bulunan karabiber dahi olan bu nebatatçı şehrin zenginlerinin uğrak yeriydi. Kuyudan çektiği suyla yüzünü yıkarken belindeki kuşakta bir şey hissetti. Kuşkuyla elini attıktan sonra şaşırdı. Altın dolu bir kese ve içinde de bir not vardı:

SON DİYARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin