HIRSIZ

195 128 2
                                    


    Rebeka sesini son haddinde bir çığlık patlattı. Zakarya korkuyla yataktan fırladı. Sonra bir çığlıkta kendisi attı. Çıplaktı! Gece yatarken kıyafetlerini giymeyi unutmuştu. Rebeka odadan kaçarken bağırıyordu:

" Seni utanmaz! Seni pislik kâfir! Çabuk bir şeyler giy üzerine!"

Zakarya hızlıca üzerini giyindi, utancından kıpkırmızı olmuştu. Rebeka'nın suratına bakmak istemiyordu. Nasıl unutabilirdi giyinmeyi. Kendi kendine söz verdi: bir daha asla bu kadar sarhoş olmayacaktı. Bağırtıyı duyan birkaç hizmetkârda odasının kapısına gelmiş, olanları duymuştu. Zakarya utancından onlara gözükmeden merdivenlerden inip kahvaltı için salona geçti. Annesi kral geleceği için kahvaltısını erkenden yapıp her yeri denetime koyulmuştu. Masada sadece Alfred vardı. Oda Zakarya'yı umursamamış tıka basa yemeye devam ediyordu. Zakarya kahvaltısını yaptıktan sonra kapıdaki muhafızlara babasını sordu. Dün geceki olayı mutlaka anlatmalıydı. Babasından korkmuyor sayılmazdı. Nihayetinde yine sorumsuzca ve kaleden sorumlu komutana yakışmayacak şekilde davranmıştı. Ama daha büyük felaketleri önlemek için bunu göze almalıydı. Muhafız, Manuel'in Legastus' la birlikte kral için hazırlanan şenliğin son evresini görmek için sur kapısına gittiğini söyledi. Krala hazırlanan merasim sur kapısından başlardı ve merkezdeki büyük meydana kadar artan kabalıkla devam ederdi. Meydana gelen kral halkı selamlayıp konuşma yapar sonra gösterileri izlerdi. O gün bayram şenliğinde ziyafetle geçerdi.

Zakarya, hizmetkârlarına hazırlattığı atına binip kuzey surlarına doğru hareket etti. Yolda ilerken, insanların neşeli hazırlıklarını, çocukların meraklı gözlerle etrafta koşuşmalarını, yaşlıların kral ile ilgili hikâyeleri birbirlerine iştahla anlatışlarını izledi. Bu insanlar kral içi neye sahiplerse vermeye hazırlardı. Onun savaşmak ve asker almak için buraya gelişi bile Jerusalemliler için bayram sebebiydi. Meydanı geçip surlara yaklaştığı sırada boğuk, cızıltılı bir ses duydu. Dönüp baktı...

Rahip Agape nefes nefese bir ağacın gölgesine geçmiş Zakarya'yı çağırıyordu. Zakarya, Agape'ye yaklaşıp atından indi. İpi ağacın dallarına attıktan sonra Agape'ye baktı. Koşmaktan kıpkırmızı olmuş, kan ter içinde kalmıştı. Zakarya'ya bakarken burnundan terler damlıyordu. Zakarya durumu anlamak için sordu:

"Efendim ne oldu! Neden böyle nefes nefesisiniz! Birinden mi kaçıyorsunuz?"

"Seni tanrı gönderdi oğlum. Genç orta boylu muhtemelen bedevi bir adam kiliseye geldi. Kimsenin olmadığından emin olduktan sonra yanıma gelip kilisenin bağışlarını almak istediğini söyledi, vermeyince de bana vurmaya başladı boğazıma hançer dayadığı sırada kendimi kurtarıp dışarı attım. Nefesimi toplayıp bağırmaya başlayacağım sırada da seni gördüm. Şu anda da kilisede her yeri arıyordur."

Zakarya rahibin geri kalan laflarını dinlemeden atına binip hızla kiliseye doğru fırladı. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi. Girmelerine ve ticaret yapmalarına izin verilen bu sefiller şimdi haydutluğa mı başlamışlardı. Zakarya kılıcını eline alarak kilise kapısından yavaşça içeri girdi. Olabildiğince sessiz ilerliyor, o salak hırsız etrafı karıştırırken arkasından yaklaşıp haklamayı hedefliyordu.

Kilisenin deposundan bir ses duydu. Muhtemelen oradaki sepetleri ve fıçıları karıştırıyordu. Zakarya kapıya doğru yavaşça yaklaşmaya başladı. Gıcırdayan ahşap zeminde ses çıkarmamak için büyük çaba sarf ediyordu. Kapının önünde sessizce dikildi. Kılıcını savuracak mesafeyi ayarlaması gerekiyordu. Çünkü kapıyı açtığında hamle yapması kaçınılmazdı. Sol elini kapının tokmağına götürdü. Hafifçe itmeye başladığı anda kapı hızla yüzüne çarptı. Kapının arkasından biri kapıya hızla tekme atmıştı. Zakarya düşeyazdı, ellerini geriye doğru atarak sırtüstü düşmekten kurtuldu. Tam o sırada üzerine 3 adam aynı anda çullandı. İkisi kollarını sarmaşık gibi sararken ayağına fil oturmuşçasına baskı uyguluyor, hareket etmesini imkânsız hale getiriyordu. Zakarya sudan çıkmış balık gibi var gücüyle çırpınmaya çalışıyordu ama adamlar kılını bile kıpırdatmasına izin vermeyip, tüm ağırlıklarıyla üzerine karabasan gibi çöküyorlardı. Arkadan kapıyı tekmeleyen adam elindeki çuvalla Zakarya'nın başucuna geldi. Zakarya adamın yüzünü görmüştü. Kılla kaplı suratı aşırı derecede korkunç görünmesinin haricinde bu dün patakladığı adamlardan biriydi. Adam çuvalı Zakarya'nın kafasından geçirmeye çalıştıysa da, Zakarya var gücüyle kafasını sağ sola sallayıp adamı engellemişti. Adam Zakarya'nın inadından pes edip ayak tarafından çuvalı geçirdi. Zakarya kendini kabuğuna sıkışan kuş gibi hissediyordu; ne kadar çabalarsan çabalasın yumurtayı kıramıyordu. Adamlar çuvalı Zakarya'nın başına doğru çekiyor ve bedenini öylesine sıkıyorlardı ki Zakarya nefes almakta bile zorlanıyordu. Biraz sonra artık sadece başı dışarıdaydı. Bağırmasın diye ağzına sıkıştırdıkları hamur boğazına yapışmış boğulmaya başlamıştı. Kilisenin kapısı açıldı! İçeri biri giriyordu. Zakarya muhafızların geldiğini düşünüp sevindi. İçeri giren adam yavaş ve ürkek adımlarla yaklaştı. Yanındaki adamlar hiç tepki vermemişlerdi. Tepedeki camdan güneş gözüne geldiğinden yaklaşan adamın yüzünü yanına gelene kadar göremedi.

Zakarya gördükleri karşısında aklını kaybetmişe dönmüştü. Rahip Agape yanı başında adamlarla konuşuyordu. Tanrım benim aklımı koru diye dua etti. Agape olabildiğince kısık sesle kapıya doğru bakarak konuştu:

"Şehirden çıkışınız için her şey hazır. Kral kuzey kapısından geleceği için halk oraya toplanmış durumda. Doğu tarafından hızlıca çıkabilirsiniz. Kâğıtlar tamam değil mi?"

"Merak etme ihtiyar o çoktan yola çıktı"

Zakarya yardım beklercesine Agape'nin gözlerine baktı. Bu papaz neyin peşindeydi, bu adamlarla ne işi olabilirdi. Agape Zakarya'nın kendine baktığını fark etti:

"Mutluyum evlat! Çok mutluyum... Bu şehirde bunu senden daha çok hak edecek kimse yoktu." 

SON DİYARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin