18.6.14

101 7 20
                                    

İyi okumalar..

18.6.14

Bugün güne senin sesinle başladım. Tam küfür edip seni odamdan kovacaktım, ellerimi kaldırdığımda odanın boşluğu ellerimi üşüttü. Uyanmak istemedim, yemin ederim o sesi bir kez daha duymak için dakikalarca uyuyormuş gibi yaptım.

Duyamadım, Juliet.

Özür dilerim, bebeğim. Küfür edeceğim için mi kızıp, kaçtın? Çok özür dilerim. Ben sadece, sadece biliyorsun işte. Bir an bizi bırakıp gittiğini unuttum.

Bir keresinde sabah saat 7'de odama gelip bağıra bağıra Teenage Dirtbag söylemeye başlamıştın ve ben bütün gün sana küfür etmiştim. Günün sonunda eve geldiğimizde ortalıkta seni göremeyince açıkçası biraz telaşlanmıştım ama hiç belli etmemiştim çünkü biliyorsun, ben Calum Thomas Hood'um, grubun en cool'u, en soğukkanlısı (!), en mükemmeliyim. Luke salak gibi ortalıkta ağlaya ağlaya koşuşturuyordu ama gidip geldiği tek yer, mutfakla salon arasındaki koridordu. Üzgünüm ama sevgilin tam bir aptaldı, hala öyle ama şu aralar biraz kırgın olduğu için bu ikimizin arasında bir sır olarak kalırsa daha iyi olur.

Her neyse.. Birkaç saat geçtiğinde hala senden ses çıkmamıştı. Ben Calum seksi Thomas afet Hood bile telaşımı belli etmeye başlamıştım ki, kilerden bir hıçkırık sesi duydum. Sonra da bir kilit sesi... Çünkü orada olduğumu biliyordun ve hıçkırığını duyduğumu da biliyordun. Ne yapacağımı bilememiştim. Kimseye kilerde olduğunu söylemedim çünkü seni benden önce bulmalarını istemedim, özür dilerim. Seni ben kırmıştım, ben tamir etmeliydim.

Bir süre düşündüm, sana kapıyı nasıl açtırabilirim diye. İki yol vardı; ya seni umursamayıp sinirlendirecektim -ki elin çok ağır, bunu göze alamazdım-, ya da seninle her kavga ettiğimizde yaptığımı yapacaktım. Önce konuşmaya ikna edip, sonra seni sakinleştirecektim ve biraz sarılacaktık.

Düşündüğüm gibi olmadı, çünkü sana kapıyı açman gerektiğini anlatan iki sayfalık mektubu henüz bitirip kapının altından atacakken kapıyı açıp bana sarılmıştın. Ne yapacağımı bilemedim, en son bana balığım öldüğünde bu kadar sıkı sarılmıştın. Gerçi sen hep sıkı sarılırdın, sadece ben kalbimin senin için hızlandığını bilmeni istemediğim için aramıza hep biraz mesafe koyardım.

Sonra bana "özür dilerim, bir daha seni böyle bağırarak uyandırmayacağım. sabah uyandığında çok sinirli oluyorsun, unttum" gibi sözler zırvaladın. Benimse o an tek düşündüğüm kızarık bir adet minik burun, iki kocaman göz ve al al olmuş yanaklarla nasıl hem bu kadar can acıtıcı, hem de tatlı olabiliyorsundu. Sana diyebildiğim ise "Ağlama, çok çirkinsin şu an" olmuştu.

Asıl ben özür dilerim, Juliet. Sana küfür ettiğim için.

Çok üzgünüm Juliet, sesini kaybettim. 

Eğer geri dönersen, sırf sesini biraz daha fazla duyabilmek için beni uyandıracağın saatten birkaç saat önce uyanabilirim.

Geri dönemiyorsan da, beni yanına alır mısın? Çünkü ben yapamıyorum. Ben sanki, sanki her gün birisi beni koca okyanusta boğuyormuş, ama ben ölemiyormuşum gibi hissediyorum. Ciğerlerim yanıyor gibi, ama patlamamak için de ayrı direniyor gibi. Mesela kalbimi de hissedemez oldum. Böyle diyince kötü hissedeceksin biliyorum ama bu benim suçum değil, Juliet. Çünkü senin gitmeni ben istemedim. Sen de istemezdin, biliyorum. Sen asla bizi üzecek bir şey istemezsin ki. Seni ne kadar üzecek olsa da her zaman bizim için en iyisini istersin.

Bugün imza günümüz vardı. Hayranlar bana neden git gide zayıfladığımı, güçten düştüğümü sordu. Bir şey diyemedim, çünkü onlar cevabı zaten biliyordu. İmza almak için gelen hayranlardan biri dilsizdi. İşaret diliyle anlaşıyorduk, ben çok iyi hatırlamıyordum. Biliyorsun, seninle beraber gönüllü çalıştığımız bir yerde öğrenmiştik. Senden sonra bir daha hiç kullanmadım. Neyse, dediği çoğu şeyi tam anlayamadım, ama bir tanesini hafızamı zorlayarak anlamaya çalıştım.

Özür dilerim, hafızam sadece konu sen olduğunda iyi çalışıyor.

Bana "O hep kalbinin en güzel yanında seninle yaşayacak" dedi. Ben ise sadece burukça gülümseyip gök yüzünü, ardından kalbimi gösterdim.

İşte bu yüzden hayranlarla konuşmayı seviyorum. Çünkü yüzüme baktığımda o an neler hissettiğimi anlayabiliyorlar. Bu biraz korkutucu, ama güzel hissettiriyor.

İmza günü bittiğinde biraz ortalıkta dolandım. Normal bir günde herhangi bir ara sokakta bile bu kadar rahat dolaşamazdım ama o gün sanki görünmezdim. Bir banka oturup sigara yaktım. Geçen insanları ve tepkilerini izledim. Geneli mutsuzdu. Mutsuz olmalılar. Bunun iki sebebi var. Birincisi, seni hiç tanıyamamış, o güzel gülüşünü, utandığında kızaran elmacık kemiklerini, ağladığında -her ne kadar bundan nefret etsem de- ıslanan uzun kirpiklerinin güzelliğini görememeleri. İkincisi de seni tanıyanların seni kaybetmesi. Bence ilki daha korkunç, çünkü ne bileyim... Sanki seni tanıyamasaydım hep eksik kalacaktım gibi geliyor. Gerçi şimdi de tam sayılmam.

"Eskiden yarım mıydımi bilmiyorum ama şu an yok oluyor gibi hissediyorum, benden geriye hiçbir şey kalmayacakmış gibi."

Ama her zaman diyorum zaten, eğer beni gerçekten izliyorsan mezarının başında ağlarken duymuşsundur, yine de hayat, bana onu tanıma fırsatı verdi.

Seni çok seviyorum, küçüğüm. O gün bana geri dönebilmen için hayatımdan bir 30 yıl verebilirdim sanırım. Ya da en azından seni bir kez daha görebilmek için.

Bazen sinrileniyorum. Neden Tanrı beni seninle sınamak istedi, neden bir başkası değildi? Sana olan zaafımı bildiğinden mi? O kadar acımasız mı? Ben onu vefalı ve affedici olduğunu düşünüyordum.

Bazen de sana sinirleniyorum. Neden karşı çıkmadın? Senin önünde kimse duramazdı, aptal bir ölüme mi boyun eğdin? Eğer sen hayatta kalmayı başaramadıysan, biz ne yapacağız? En güçlümüzdün, en hassasımız gibi görünmene rağmen. Benim tırnağım kırılsa gözlerin dolardı canım acıyacak diye, ilk sakatlandığında ben koluna bakıp kaldıramadığını gördüğümde çığlık atmıştım, sen ise bana kahkaha atmakla meşguldün. Sonra da doktor kolunu alçıya alırken biz ağlıyorduk, sen ise annene "Anne şu 4 salağı başımdan al, ağlayarak beni rezil ediyorlar bütün hastaneye" diye bağırmıştın.

Şimdi de ağlıyoruz ama neden hiç bağırmıyorsun? Umarım bir gün o güzel sesini bizimle yeniden paylaşmak istersin.

Bugün Luke saatlerce gelmemişti. Hepimiz çok telaşlandık, bir şey oldu sandık. Çünkü bilirsin... O iyi değil. Bunu zaten sana söylemiştim.

Geldiğinde beklediğimizin aksine gayet iyi duruyordu. Biraz içim rahatladı, biraz da sinirlendim. Ama haber vermediğine değil, onun için bu kadar endişelendiğimize. O artık bir çocuk değil, bir şeylerin -en başında senin- farkına varmaya başladı. Ne kadar canını acıtacağını bilsem de kabullenmeye başladı, özür dilerim. Bu yüzden onu biraz rahat bırakmamız gerektiğini düşünüyordum. Herkes ona kızıp bağırırken ben sadece bir dahakine haber vermesi gerektiğini söyledim. O ise özür dileyip odasına çekildi.

Ah bu arada, Luke'un annesi bizde. Sıkı yönetim ilan edildi anlayacağın. Tam senin istediğin -yaptığın gibi- her gün 3 öğün yemek yiyoruz. Sadece artık biraz daha sessiziz o kadar. Her gece gelip uyuyup uyumadığımızı kontrol ediyor, uyumuyorsak da uyuyana kadar saçlarımızla oynuyor. Gerçi bir keresinde Mike o kadar abartmıştı ki, çareyi en sevdiği video oyununa el koymakta bulmuştu.

Yani, iyiyiz. Lütfen bizi merak etme, bir an önce dönmeye çalış. Çünkü benim biraz güneşe ihtiyacım var.

Seni çok seviyorum, bu hiç değişmeyecek.

Calum.


Merhaba, aslında haftada bir yayınlamayı düşünüyordum ama beni iki isim o kadar etkiledi ki, saat 4 oldu ben güncelleme paylaşıyorum. Yok mu bana bir alkış?

O iki kişiye, kendilerini biliyorlar, teşekkür ederim. Okuyan herkese teşekkür ederim. Küçük ama güzel bir okuyucu kitlem olduğunu düşünüyorum.

Sizi çok seviyorum, lütfen desteğinizi benden esirgemeyin.

Bu arada belki şarkı hoşunuza gitmemiş olabilir, dinlemeyenleriniz falan olabilir. Ben sözlerinden çok etkilenmiştim, o yüzden koymak istedim.

Okuduğunuz için çok teşekkür ederim, kendinize iyi bakın!

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 22, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Turn Back ● HoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin