0.7

643 495 0
                                    

Nilka - Arrow
Bölüm 7: Tanımlanamayan

Erez hızlı bir şekilde yanıma gelip bana sarıldı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Erez hızlı bir şekilde yanıma gelip bana sarıldı.
"İyisin değil mi? Çok endişelendim senin için."

Şaşırmıştım, şaşırmamam gerekiyordu ama şaşırmıştım işte. Kim haber vermişti ki?

Ondan biraz uzaklaşıp yüzüne diktim gözlerimi. Karmakarışık duygular yaratabilirdi bende bu yüz ifadesi.

"Siz sanırım yakınısınız, biraz konuşabilir miyiz?"
Genç polis Erezle konuşmak istemişti. Ama neden, benim orada olanlarla bir ilgim yoktu ki; yanlış zamanda yanlış yerde bulunan bir vatandaştan fazlası değildim, geçmişimi hesaba katmazsak.

Erez ceketinin cebinden çıkardığı araba anahtarını elime tutuşturdu. "Arabada beni bekle."

"Ama..."
"Yakut, hemen geleceğim, git hadi."

Onları arkamda bırakarak emniyet müdürlüğünün bahçesinde park halinde duran beyaz arabaya doğru ilerledim.

Arabada beklerken kafamdan bir sürü düşünce geçti. O adamın bakışları, Erez'in tepkileri... Gariplik vardı, yerine oturmayan şeyler... Tanımlanamayan.

Telefonuma gelen mesaj beni düşüncelerimden uzaklaştırmayı başarmıştı. Başarmıştı çünkü bilmediğim daha büyük bir şey vardı.

Tanımadığım bir numaradan gelmişti mesaj.
'Çok yakında tekrar görüşeceğiz.'
Numarayı aradığımda geçersizdi.

Kimdi bu? Ne demek tekrar?
Arabanın kapısını açtığım gibi kendimi dışarı attım. Etrafta şüpheli birilerini aradım. Şüpheli? Burada herkes şüpheli.

"Beklemeni söylemiştim."
Kendi sorunlarımı kendim halledebilirdim. Erez'e daha sonra söylesem daha iyi olacaktı.

"Uzun sürdü, ne konuştunuz ki bu kadar?"

"Uygun bir zamanda konuşalım, şimdi acilen gitmemiz gerek."

"Uygun zaman? Şu an gayet uygun bence."

Yanımdan geçerek arabaya bindi. Bende peşinden bindim. Ne olduğunu öğrenecektim.

**

Hastane hiç bu kadar çaresiz gelmemişti daha önce bana. Beklemek bu sonu gelmez işkenceyi yalnızca tetikliyordu.

Erez arabayı apar topar hastaneye sürünce ben ne olduğunu soramadan kapının önünde bizi bekleyen kadın yani Erez'in komşusu Ecrin'in çocuklarla oynarken kazara düştüğünü söylemişti. Hastane koridorunda bir ileri bir geri gidiyordu. Yanına gidip omzuna elimi koydum.

"Otur artık, ben de çok çaresizim ama sakinleşmezsen ciddi bir şey olduğunu düşüneceğim."

Yüzüme bakarak sinir bozucu bir şekilde güldü.

"Ciddi mi!? Durumun ciddiyeti senin için ne derece bilmiyorum ama eğer içerideki kıza bir şey olursa yanıma uğrama Yakut."

Elimi ittirdi ve hastanenin -atmosferinden midir bilemediğim- rengi atmış deri koltuğuna oturdu.

Beni kırmaya mı çalışıyordu? Görmüyor muydu?Hayata tutunmaya çalışıyordum, yaralarıma rağmen. Ecrin'e bir şey olmayacak, o iyileşecek. Buna adım kadar eminim, çünkü ablalar hisseder.

"Ona bir şey olmayacak!"

Bakışlarında bu sefer kızgınlık ve kırgınlık vardı, görebiliyordum.

"Sen ne biliyorsun ki? Onun yanında mıydın? Durumu hakkında ne biliyorsun da bu kadar emin konuşabiliyorsun!"

Sesini yükseltmesi alışık olmadığım bir durumdu, bu sebepten ötürü biraz sersemlemiştim.

"Bilmediklerimi anlat o zaman bana."

Yanına gidip oturdum ve gözlerine baktım.

"Gözlerindeki bu kırgınlığı hak edecek ne yaptım ben? Söylesene bana!" Çok yükselmemesine özen gösterdiğim sesim olduğumuz -birkaç hasta dışında boş olan- salonda yankılanırken elini hiddetle geçirdiği saçlarından çekti. Stresliyken genelde saçlarından çıkarırdı acısını.

"Biliyor musun tam seviyordum seni, sevmeme o kadar az kalmıştı ki... Benim için o küçük kız kadar değerli olacaktın ama sen bunu elinle ittin."

İtirafı karşısında şaşkınlık yaşarken ister istemez gözlerim büyüdü. O ise tepkilerime aldırış etmeden içini dökmeye devam etti.

"Neden gelmediğini bilmiyorum ama bildiğim tek şey bize verdiğin değer. Bu yüzden şimdi buradan git çünkü daha fazla kalırsan kırgınlığımı yüzüne vurmaya devam edeceğim."

Ne diyeceğimi bilmiyordum. Kendimi savunabilecek tek kelimem yoktu. Ne diyebilirim ki zaten? Bu kısa zamanı kapsayan hafıza kaybı nasıl açıklanabilir?

Hem söylesem de bana inanacağını hiç sanmıyorum. Bir yolu olmalıydı, başka bir yolu...

Cebinden çıkardığı çaldığını bile fark etmediğim telefonu cevap verdi.

"Efendim?"

Karşı tarafı dinlerken bakışlarını bana çevirdi.

"Evet."
Bakışlarını çözemiyordum şu an fakat biraz önceki kırgın bakışlarını görmediğime sevindim.

"Tamam, akşam bende görüşelim."

Telefonu kapatıp ceketinin cebine attıktan sonra ayağa kalktı ve beni umursamadan yürümeye başladı. Ben de çok geçmeden peşinden gittim.
Ona yetiştiğimde önüne geçip onu durdurdum.

"Nereye gidiyorsun?"

Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.
Kendi kendine mırıldandı "Sabrımı mı sınıyorsun?''

Gözlerini tekrar açtığında gayet sakin bir ses tonuyla konuştu. "Çekil önümden."

Bana fazlasıyla kırılmıştı. Kendimi ona açıklamalıydım.

"Erez, ben nasıl söyleceğimi bilmiyorum..."

"İstemiyorum, kendini yormana gerek yok."
O böyle biri değildi ki... O yumuşacık kalbine ne olmuştu da böyle kabalaşmıştı bana karşı?

"Biliyor musun, en büyük kayıplarını seçimlerin yüzünden veriyorsun."

Bıkkın bir yüz ifadesiyle konuştu.
"Ne diyorsun Yakut?"

"Kendimi sana açılamama izin vermedikçe gerçeklerden kaçmış olacaksın diyorum. Nasıl çaresiz ve aptal hissettiğimi asla anlamayacaksın.
Senin kolayına gelen bu çünkü!"

Kendimi o kadar zor tutuyordum ki... Gözlerim direniyordu yaşlara.

Arkamı dönüp ilerlemeye başladım. Bir an önce buradan gitmeyi, mümkünse evimde gün boyunca uyumayı hatta bir daha uyanmamayı bile istiyordum şu an.

KUSURSUZWhere stories live. Discover now