0.2

996 540 5
                                    

Aakash Gandhi-One Step Closer
Bölüm 2: Hayal Kırıklığı

Sabah uyandığımda kendimi mutlu edecek tek bir nedenim vardı

К сожалению, это изображение не соответствует нашим правилам. Чтобы продолжить публикацию, пожалуйста, удалите изображение или загрузите другое.

Sabah uyandığımda kendimi mutlu edecek tek bir nedenim vardı. Uzun yıllardan sonra...
Bu yeni iş belki de bana iyi gelirdi. Zira şu an tutunacağım tek dal bu işti.

Adresteki binanın önünde dikilirken tek düşündüğüm şey bu işin benim için yeni bir umut olmasıydı.

Masasının başında bilgisayarıyla uğraşan kadına baktım. Bir yerden başlamam gerekiyordu.

"Kutay Beye bakmıştım..."

Başını bana çevirip ciddi bir yüz ifadesiyle inceledi beni.

"İş görüşmesi için mi?"

"Evet, Yakut Aslantuğ."
Kimliğimi uzattım ve özenle manikürlenmiş ellere bıraktım. Gözüm kadının topuzundaydı. Kalem? Fazla yoğun olduğundan olsa gerek.

"Bir saniye..."

İş telefonundan bir numara tuşladı ve bakışlarını yine üzerimde gezdirdi.

Ben de çalışacağım binanın iç dekorasyonuna bakınıyordum.

Dekoru gayet sadeydi. Bana fazlasıyla uygundu burası. Hâla inanamıyordum iş görüşmesine kabul edildiğime.

"Kutay Bey sizi bekliyor, on ikinci kat, sağdan ilk kapı."

Tebessüm ettikten ve kimliğimi aldıktan sonra tıklım tıklım asansörü es geçip merdivenlere yöneldim. Adım adım çıktım yeni hayatımın basamaklarını, ağır ağır.

Kapının önünde dikilirken içimden bir aksilik çıkmaması için dua ediyordum.
Kapıyı iki kere tıklatıp o tok sesi duyduktan kulpu çevirip içeri girdim.

Masasında önündeki dosyaları incelerken bir yandan da kahvesini yudumlayan bir adam girdi görüş açıma.

Başını dosyalardan kaldırıp bana baktı. Koyu kahve saçları, kirli sakalları ile 30'lu yaşların başında görünüyordu.

"Yakut Hanım değil mi?"

Adamın bakışları şüphe etmeme yetmişti, hiç hayra alamet değildi.

"Evet. İş görüşmesi için..."

"Kusura bakmayın."

Anlamayan gözlerle adama baktım. Elinde tuttuğu kağıdı bana uzattı. Masaya yaklaşıp kağıdı elime aldım. Olamaz!

"Sicili bu kadar kirli olan birine güvenip, iş veremeyiz. Gazetecilik için uygun olmadığına karar verildi."

Tek kelime dahi edemedim. Tek umudum yerle bir olmuştu. Boğazımda bir yanma hissettim. Savunacak bir şeyim yoktu.

Ne yazık ki geçmişim peşimi bırakmayıp hayatıma bir mikrop gibi yayılıyordu.

"İyi günler!"

Adam beni kibarca kovuyordu. Elimdeki kağıdı avucumda kırıştırdım.

Kapıya yürüdüm, tükenmişlik ve çaresizlik bedenimi sararken...

Nefretimi kapının ardındaki kişiye kusacağımı bilmiyordum oysa.

Bana yardım etmişti. Olamazdı o! Bu kadarı da olamazdı. Beni ölümden kurtaran- aynı zamanda kardeşimin ölümünde parmağı olan- adam şu anda tam karşımda duruyordu. Ona baktıkça hep o günü hatırlayacaktım, şimdi de olduğu gibi.

Takım elbisesi ve dağınık koyu kumral ve kahve karışımı saçlarıyla beş yıl önceki adamın aynısıydı.

"Serkan, hoşgeldin kardeşim!"

Kutay denen adama baktım. Bakışlarında tedirginlik vardı. Bir olay çıkarmamdan korkuyordu anlaşılan. Korkmakta haksız sayılmazdı aslında.

Bir zamanlar minnetle baktığım bal rengi gözlerinin içine baktım; yine o bakış, bana acıyordu.

"Sen yaptın, değil mi?"

Hâla aynı şekilde gözlerimin içine bakıyordu. Eskiden olsa bu şekilde diklenemezdim o şerefsizin adamlarına.

Fakat şu an etrafta mafya babası adi herif yoktu, kurtarılmayı bekleyen bir kardeşim ve tutsak bir kız da yoktu. Rahatça konuşabilir, istediklerimi söyleyebilirdim.

"Karşılığında ne verecek? Para? Ev? Araba? Yoksa canını falan bağışlayacağım gibi bir palavra mı attı o adi?"

Hâla suspus duruyordu karşımda.

"Serkan! Mesele ne? Bahsettiği adam kim?"

"Azıcık, şu kadar falan mesela..."
Baş parmağımı işaret parmağıma dokundurdum.

"Karakterin olduğunu düşünürdüm. Ama yanıldığım tek konu bu değil..."

Kutay denen adama döndüm. Son lafımı söyleyip defolup gidecektim buraya bir daha gelmemek üzere.

"İnsanların para ile satın alınabileceğine ihtimal veriyorum artık."

**

Yaklaşık 10 dakikadır yürüyordum. Kahvaltı bile etmemiştim, karnımdan gurultular yükseliyordu.

Yakınlarda bir kafeye girip bir şeyler söylesem iyi olacaktı. Aksi halde açlıktan düşüp bayılabilirdim.

Caddenin karşısında bir kafe çarptı gözüme. Sonra da kafeden çıkan küçük bir kız.

Anneme çok benziyordu. Parlak siyah saçları, gülümsemesi ve etrafa ışıl ışıl bakan gözleri...
Bana annemi hatırlattı.

Onu özledim.

Salına salına karşıya geçiyordu. O sırada hızla gelen arabayı fark ettim. Kız hiç etrafına bile bakmamıştı.

Ah küçük kız! Annemi kurtaramadım ama bu kızı kurtaracaktım.

Kıza doğru koşmaya başladım. Kızı kolundan çekip kaldırıma ittiğimde son sürat bana doğru gelen arabanın önünde kalmıştım.

Ölmek istiyor muydum? Belki de gerçekten gitmek istiyordum yanlarına. Beklemeli miydim bana gelen ölümü?

Arabanın korna sesleri arttığı sırada gözlerimi kapattım.

Hissettigim acı beklediğimden daha hafifti. Acısız bir ölüm müydü beni afallatan?

KUSURSUZМесто, где живут истории. Откройте их для себя