1 : Beklenmeyen Ölüm

1K 50 9
                                    

Eleniel

Her şey o sabah başladı. Kordelia'da artık yas ilan edilmişti, bütün elfler kutsal ağacın altında toplaşıp, bu diyarlara veda eden annem için tören düzenliyorlardı.

Hiçbir şey hissetmiyordum, bütün ruhum çekilmiş gibi tören alanının ortasında durup, boş boş etrafıma bakıyordum. Bir şeyler yapmamı bekliyorlardı, haydi Eleniel, annen için kutsal duayı et, onu rahata kavuştur der gibi yüzüme bakıyorlardı. Fakat ben bırak dua etmeyi, o an yaşadığımın bile farkında değildim, hiç ama hiçbir şey hissetmiyordum. Bütün duygularım elimden alınmış da Kordelia'ya savrulmuş gibiydi.

Annemin ölümünü kabullenemiyordum bir türlü, biz elflere bahşedilen ölümsüzlüğün annemin elinden bu şekilde alınması kalbimi parçalıyordu. Bu şekilde olmamalıydı hayır ! Bir orman elfinin öldürülmesi doğanın kanunu bozar, o diyarlara mutluluk, huzur bir daha uğramaz derlerdi. Bunu şimdi daha iyi anlıyorum, çünkü artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Kordelia'nın güzeller güzeli, eşsiz kraliçesi katledilmişti ve bunun nedeni henüz ortaya çıkmamıştı. Aslında henüz kimsenin kabul etmediği, daha doğrusu etmek istemediği bir neden aklıma geliyordu fakat bu fikri dile getirdiğim anda bana karşı çıkılacağını ve inanmayacaklarını biliyordum. O yüzden bu fikrin arkasından elimden geldiğince koşturacak ve annemin canına kıyan o zalim ırkı katledeceğim.

Annemin ölüm haberi geldiğinde, o gün Işıldar Orman'da Herion ile birlikte atış talimi yapıyorduk. Küçüklükten beri bir prensesin yapması gerekenleri sürekli reddettiğim için artık beni kendi halime bırakmışlar ve hep istediğim gibi bir savaşçı olarak yetişmiştim. Okçuluğa merak sardığımı gören annem buna karşı çıkmış; bir elf prensesi böyle şeylerle uğraşmamalı, öğrenebildiği kadar bitkilerden iksir yapmalı diye ısrar ediyordu. Halbuki babam bu merakımı görür görmez bana destek olmuş, işimde ustalaşmam için elinden geleni yapmıştı. Zavallı annem bir süre daha karşı çıkmış fakat iflah olmaz bir inatçı olduğumu bildiği için beni kendi halime bırakmıştı. Bu yaşıma kadar sürekli Işıldar Orman'da avcılık yapıyor, savaş eğitimi alıyordum. Bana bu konuda en büyük yardımı tabi ki çocukluk arkadaşım, aynı zamanda bir aile dostumuzun oğlu olan Herion yapıyordu. Ona çocukluktan beri okçuluk konusunda hep hayran olmuştum. O ise başka bir şekilde bana hayran olmuştu. Beni sevdiğini adım gibi biliyordum, fakat ona karşı aynı şekilde hissetmediğim için büyük hayal kırıklığına uğradığını gördükçe de içim eziliyordu. Onu çok seviyordum evet ama sanırım bu ona yetmiyordu. Umutsuz yeşil gözleri gözlerime değdikçe kahroluyordum.

Bu durumu ben zamanla atlatmıştım evet ama onun aynı şekilde hissettiğini düşünmüyordum. Ara sıra kıskanç bakışlarını üzerimde hissediyordum ancak buna mani olmak zordu tabii. Okçuluk konusundaki eğitiminde oldukça başarılıydı. Görüp görülebilecek en iyi öğretmenlerden biri olabilir. Onunla atış talimi yapmak en büyük keyiflerimden biriydi. Yine talim yaptığımız bir gün o kara haber geldi. Herion'un tıpatıp onun gibi turuncu saçlara sahip olan kız kardeşi Herenya bembeyaz kesilmiş bir halde yanımıza gelip yüzüme şok olmuş bir ifadeyle bakıyordu. Önce anlamadım tabi ki fakat ağzından "Kraliçe Gwindor !" lafı çıkar çıkmaz anneme bir şey olduğunu anlamıştım. Hemen orada ok ve yayımı bırakıp Herion'un seslenişlerine aldırmadan deliler gibi Kordelia'ya koştum. Saray'a vardığımda beyaz bir yatağın üzerinde yatan annemin cansız bedenini gördüm. Görür görmez ağzımdan bir feryat çıkmıştı, annemin yanına çöküp hiçbir şey sorgulamadan ağlayıp, sonunda bayılmıştım. Kendime geldiğimde her şeyin bir kabus olmasını, annemin hala gelip babama benzeyen kahverengi saçlarımı okşayıp, "Eleniel, benim güzeller güzeli, doğa prensesim !" demesini öyle çok istemiştim ki, yaşananların gerçek olduğunu görünce daha çok kahrolmuştum.

İki gün sonra kutsal ağacın altında annemin cenaze töreni yapılacaktı. Onu huzura kavuşturacak kelimeleri benim söylememi istemişti babam, o kadar hissizdim ki bu isteğini ne zaman kabul ettiğimi bile hatırlamıyordum.

Uykusuzdum, ağlamaktan bitap düşmüş bir halde gözümü kırpmadan annemin başucunda onu izliyordum. Göğsünün tam ortasındaki beni ondan ayıran ölümün sebebini görüyordum. Bir ok yarası olduğu çok belliydi, annemi biri okla vurmuştu ve ben bunu kimin yaptığını çok iyi biliyordum.

Törenin yapılacağı sabah bütün orman elfleri kutsal ağacın altında Kraliçe Gwindor'un cansız bedenini huzura kavuşturmak için bekliyorlardı. Annem götürülürken ben de yanıbaşında bir elini tutup onunla yürüyordum. Hala inanamıyordum, biri bunu anneme neden yaptı, onu benden, babamdan, bu diyarlardan neden ayırdı ? Neden?!
Bu düşünceler içinde tören alanının ortasına kadar gelmiştik. Annemi camdan bir masanın üzerine koydular, o kadar güzeldi ki, aramızdan ayrılmışken bile hala güzeldi, o hep güzeldi!

Babam dahil bütün elfler yüzüme bakıyorlardı, hissizliğim onlara da bulaşmıştı. Sanki annemle beraber bütün Kordelia ruhunu teslim etmişti. Annemin yüzüne son bir kez bakıp kutsal duayı okudum. Bu diyarlardan ayrılıp kutsal ağacın huzuruna kabul edilmesi için yalvarmıştım. Diğer elfler de benimle beraber duayı son bir kez tekrarladıktan sonra babam ve birkaç asker elf annemi götürdüler. Bu onu son görüşümdü, son dokunuşumdu, son hissedişimdi. Onu göremeyeceğim bir mesafede olduktan sonra yere çöktüm ve durmaksızın bir ağlama krizine girdim. Hatırladığım son şey Herion'un gelip yanıbaşımda bana sarılışıydı. Sonra bayılmışım.

Uyandığımda artık ne yapmam gerektiğini adım gibi biliyordum. Annemin katili olan o pis ırkı katledecektim. Yıllar önce olan bir savaşı, ateşkesi bozup tekrar ortaya çıkaracaktım. Karanlık Elf'ler yaptıklarının cezasını çekecekler, annemin canını alanların tek tek canını alacağım...Tek tek...

ELENIEL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin