XXXVIII| first judicial

Start from the beginning
                                    

"Pekala. Öyleyse siz ateş yakın ve ben de bu güzelliklerin derilerini yüzeyim."

Avcının isteğini yerine getirerek ayağa kalktı ve Dei ile birlikte ateş için uygun dal parçaları topladı. Çakmak taşlarının yardımı ile ateşi yakarken "Adım Hank' tir." dedi avcı. Aynı zamanda küçük tavşanın derisini tamamen etinden ayırdı.

"Javadd. Bu da kardeşim Dei."

"Ne tarafa doğru gidiyorsunuz?"

İlk kıvılcımlar ortaya çıktıktan sonra ateşin büyümesi de uzun sürmedi. Ve Hank' in pratik elleri de diğer tavşana geçmişti.

"Kuzeye doğru iniyoruz. Bu kesim çok fazla sıcak. Belki de Hemmingslerin serin şehrinde kendime bir ev yaparım."

Doğruları söyleyerek risk alamazdı.

"Anladım. Siz de aslanlardan sonra şehri terk edenlerdensiniz." dedi Hank ve güldü. İnce uzun dal parçalarına boylu boyunca sapladığı tavşanları ateşin başına getirdi. Zayn aç olmadığını düşünmüştü fakat çiğ eti görmek bile ağzını sulandırmaya yetmişti doğrusu.

"İnsanları anlamıyorum." diyerek devam etti Hank. "Büyülü olan her şey insanlık adına korkunç sonuçlar doğurur ve ejderhalar en büyülü varlıklardır. Krallık bir felaketten kurtuldu dostlarım. Ejderhalar sonunda düştü."

Onu sakın öldürme. Öldürme. Öldürme. Öldürme. Yemeğini seninle paylaşıyor. Artık öfkeni kontrol etmeyi öğrenmelisin.

"Haklısın. Malikleri ben de hiçbir zaman sevmedim. Fakat şehirde yaşamak gittikçe zorlaşıyor. Dei, geçen yıl neredeyse hastalıktan ölecekti."

"Seni çok iyi anlıyorum dostum. Annem Joanna da öyle bir hastalığa yakalanmıştı. Neyse ki sorun olmadan kendini toparlayabildi. İşte Malikler böyledir. O süslü kalelerinde altınların ve ziyafetlerin arasında kuzeyli kızları sikerken kale dışındaki halk ölmemek için çabalardı."

Onu öldürme. Sakın onu öldürme. Sakin ol Zayn. Sakin ol. Öfkeye kapılma.

Kısa sürede kızaran ilk tavşanı ateşten çeken Hank diğerini ateş başına koydu ve etin budundan bir parça aldıktan sonra kalanını Dei' nin ellerine verdi. Dei kızarmış etten açlıkla bir parça alıp ağzına tıktı ve aynı zamanda eti Zayn' e de uzattı. Guruldayan karnını susturabilmek adına büyük bir göğüs parçasını koparıp ısırmıştı. Lanet elmalardan sonra tavşan etinin çok lezzetli olduğunu düşündü.

"Aslında o piçin kuzeyli kaltağı sikmesini çok normal karşılıyorum. Kızı gördüm dostum. Onun sarı saçlarını ve gökyüzü kadar parlak mavi gözlerini gördüm."

Zayn yemeyi kesti. Durduğunu düşündüğü kalbi yeniden hayata başlamış gibi çarpmaya başladığında "Gördün mü?" diye sordu afallayarak. Başı dönmüş ve nefesi kısa bir süreliğine kesilmişti.

"Bir gün yine avlanırken onu buldum. Sanırım birkaç haydut kızı bıçaklamıştı. Neredeyse her yeri kan içindeydi ve onu doğruca eve getirdim. Annem onun şanslı olduğunu söylemişti. Bir şekilde hayatta kalmayı başardı ve yedi gün boyunca baygın bir halde benim yatağımda yattı."

Rhoslyn' in kaleden kaçtığı zamandı bu. Dehşet içindeydi ve uğraştığı tek şey duygularının yüzüne yansımamasıydı.

"Her gün ona baktım. Vücuduna yani... Pürüzsüz beyaz tenini ve altın saçlarını izlerken ellerimle onu dokunamamanın beni ne hale soktuğunu sana anlatamam. Hatta annem ona elimi sürmemem için bana üç fahişe parası bile vermişti."

fire and blood • malikWhere stories live. Discover now