XXXVIII| first judicial

Start from the beginning
                                    

"Ölmek umrumda değil Javadd."

"Sen küçük bir çocuksun. Ölümden korkman gerekir."

"Sadece babam kalmıştı." dedi çocuk bacaklarını kendine çekip çenesini dizlerine yaslayarak. "Onu da senin adına savaşırken öldürdüler. Babamın ölü gözlerine baktım Maje- üzgünüm, Javadd. Artık korkmuyorum. Sanırım."

"Hiçbir zaman babanın benim için yaptığını unutmayacağım."

Çelimsiz çocuğun omzunu sıvazladı ve kendini tebessüm etmeye zorladı. Unutmayacaktı. Yapılanların hiçbirini unutmayacaktı.

"Nereye gideceğiz?"

"Doğuya." dedi Zayn. "Çok uzaklara gideceğiz."

Dei' nin suratında umutsuz bir bakış oluştuğunda yine de sustu ve elmaları bitirdikten sonra aygırla ilgilendi, dinlendiğine emin olduktan sonra tekrar, sadece ay ışığıyla aydınlanan yola çıktılar. Şafak sökene dek aygır için üç kez mola vermek zorunda kalmışlardı ama Kralın Şehri' nden epey uzaklaşmak Zayn' i memnun etmişti. Gözlerinden adeta uyku akıyordu. Yorgundu, yıkanması gerekiyordu. Su bulabileceğinden bile emin değildi oysa. Ellerinde, Üstat Walter' ın verdiği bir mataradaki sudan başka içecek yoktu. Şu an bir sürahi şarap için her şeyi verebilirdim.

Bunun yanında Dei yolculuğun belli zamanlarında uyuya kalıyordu ve Zayn bunu çocuğun başını sırtına yaslanmasından, kollarını ise sıkıca beline sarmasından anlayabiliyordu. Dert etmedi... Gün doğumunda çocuğu uyandırarak çantadan çıkardığı yeni bir elmayı ikiye böldü ve bir parçasını ona verdi. Kendisi hiç aç hissetmiyordu fakat elmanın tamamını güçlü kalabilmek adına yemeye çalıştı.

"Belki de avlanmalıyız." dedi Dei. "Her öğün elma mı yiyeceğiz?" Sesinde bir sitem yoktu. Olsa da zaten umursamazdı Zayn.

"Haklısın. Akşam için bir av bulmalıyız."

"Daha önce hiç avlandın mı?"

"Bazen babamla ava çıkardım. Birkaç numara bilirim." diyen Zayn aklına gelen babasının özlemini kalbinde tattı. Şimdi nasıl da ihtiyacı vardı ona ve fikirlerine. Her zaman onun zayıf olduğunu düşünmüştüm. Zayıf olan aslında hep benmişim, babam değil.

"Eğer şarabınız varsa benimle paylaşabilir misiniz?"

Arkadan gelen bu sesten sonra omzunun üzerinden arkasına baktı ve genç bir adamla göz göze geldi. Avcı olduğu her halinden belli olan bu adamın elindeki kancadan iki küçük tavşan sarkıyordu. Adam problem yaratacak bir tipe benzemiyordu fakat Zayn yine de şüphelenmiş ve elini Blackfire' nın kabzasına sarmıştı.

"Şarabımız yok." dedi kaba bir sesle.

"Aç görünüyorsunuz." dedi adam ve elindeki tavşanları sallayarak ilerleyip Zayn' in karşısına geçti. "Dilerseniz yemeğimi sizinle paylaşabilirim. Ayrıca iki mil ilerideki evimde annem yaşıyor. Size sıcak bir yahni yapar."

"Yahni mi?" diye fısıldadı Dei. Zayn' in bile midesi guruldamıştı.

"Yolumuz uzun. Gelmek vakit kaybı olur."

"Öyleyse size tavşanlarımdan birisini verebilirim. Bakırınız var mı?" Adamın kahverengi irisleri Zayn' in belindeki kemere asılı olan kılıca kaydı. Ondaki bir şeyler Zayn' i rahatsız ediyordu ve böyle adamları da gayet iyi tanırdı. Oynamak istedi. Ya da sadece oyunun sonunu görmek istedi.

Bu sebeple "Aslında çok aç sayılırız. Hep birlikte yiyeceğimiz iki tavşan karşılığında sana bir gümüş verebilirim." dedi sahte bir sesle. Dei' nin bakışlarını üzerinde hissetti ama çocuk sessiz kalmayı sürdürdü.

fire and blood • malikWhere stories live. Discover now