Başlangıç...

564 39 11
                                    

"Kızım git ve dışarıdaki çocuklarla oyna!"

"Anne istemiyorum."

"Burada böyle oturma o zaman en azından gidip kum havuzunda oyna."

"Of peki"

   

  Dışarı çıkıyorum. Kum havuzunda kumral saçlı mavi gözlü bir çocuk oturuyor. 9-10 yaşlarında gibi görünüyor yani benden biraz büyük. Yanına yaklaşıp oturuyorum. Suratına bakıp gülümsüyorum.Ama o bana karşılık vemiyor. Öylece durmuş suratıma bakıyor. Onunla konuşmak onunla oynamak istiyorum ama o hiç hareket etmiyor. Sadece bana bakıyor. Bir anda dilim çözülüyor ve:

"Benimle oynar mısın?" diyebiliyorum. Yüzüme ifadesizce bakıyor. Bu beni korkutsada yanından gitmek istemiyorum. Muhtemelen o da benim gibi diğer çocuklarla oynamak istemiyor.

"Sen neden oynamıyorsun." Deyiveriyorum.

"Sanane." Deyince şaşırıyorum.

"Gitsene! Git ve onlarla koş!" Diyor daha çok sinirleniyorum.

"Burası senin mi? İstediğimi yaparım!"

"O zaman benimle uğraşma!" üzülüyorum çünkü ben onunla tanışmak istiyorum.

"Ben sadece senle oynamak istiyordum!" Bana bakıp gülüyor. Beni küçümsüyor. Bir anda kendimi tutamayıp ağlamaya başlıyorum. Bir tepki vermiyor. Bu beni daha çok sinirlendiriyor. Koşarak annemin yanına gidiyorum. Ilk kez böyle şeyler hissediyorum. Annemin izlediği dizilerdeki şey mi yoksa bu? Onu sevmiş miyim? Beni neden üzdü ki? Ne yaptım ben ona?

 

  10 YIL SONRA

  

Sonbahardayız. Ağaçlar yapraklarını dökerken bir kafede oturmuş kahvemi yudumluyorum. Herzaman ki gibi etrafımdakilerle pek konuşmuyorum. İnsanlar bana ne kadar yaklaşmak istesede ben onlardan kaçıyorum. Soğuk kanlısın diyorlar ama umursamıyorum. O sırada arkamdan bir ses işitiyorum:

"Yaren!" Arkamı döndügumde bunun Semih olduğunu fark ediyorum. Semihte konuştuğum nadir insanlardan biri. Onu bebekliğimden beri tanıdıgım icin ona soğuk davranmıyorum. Semih, sarışın, mavi gözlü, yakışıklı biri. Genelde hep heyecanlı ve hareketli olur. Bu günde böyle. Gelip yanıma oturuyor.

"Dışarda dondum!"

"Tabi donarsın incecik giyinmişsin."

"Neyse ee ne var ne yok?"

"Hiç öyle herzaman ki gibiyim sen?"

"Ne olsun yine çok karizmatiğim işte"

"Aman anlatamam zaten. Ee neden geldin?"

"Ya Duygu'ya hediye almam gerekiyo yarın doğum günu. Ne alsam bilemedim bende sana sorayım dedim."

"Hm. Çanta?"

"Çanta sever mi ki?"

"Her kadın çanta sever." Bilmiş gülümsememi attıktan sonra bana teşekkür edip fırlıyor. Ve yine yanlızım. Kafede çalışanlardan biri en sevdiğim şarkıyı açıyor. Sonra uzaktaki masadan birine gözüm takılıyor. Kumral saçlı sevimli biri. Genelde erkeklerle pek ilgilenmememe rağmen o ilgilmi çekiyor. Müziğin ritmine göre başını oynatıyor. Camdan yağmurun yağışını seyrediyor. Ve birinin onu izlediğini fark edip bana dönüyor. Birbirimize öylece bakıyoruz. Suratı ifadesiz. Gözlerimi ondan çekiyorum ve kahvemden bir yudum daha alıyorum. Soğuduğunu anlayıp yüzumü buruşturuyorum ve hemen kafamı kaldırıyorum. Bana bakıp sırıtıyor. Az önceki rezil halimi görmüş müdür ki? Benimle alay mı ediyor? Tam ona gülümseyecekken yüzü o ifadesiz halini geri alıyor. Bu sefer o bakışlarını kaçırıyor. Kulağına bir kulaklık takıp camdan dışarıya bakmaya devam ediyor. Onun bana bakmasını istiyorum ama o camdan gözünü ayırmıyor. Beni umursamıyor. Ah, ne kadarda aptalım! Bir an için benimle ilgilendiğini sanmıştım. Beni neden umursasın ki? Camdaki yansımama bakıyorum. Kumral ve düz saçlarım iyice dağılmış. Yeşil gözlerimle aynı bir brokoliyi andırıyorum. Üzerimde siyah bir kazak var altımdada hiç umursamadan giydigim bir pantolon. Bu halimle kim benle ilgilenir ki? Onu suçlamamalıyım. Benden korkmuşta olabilir sonuçta bu tipimle gözlerimi dikmiş onu izliyorum. Ben bunları düşünürken onun masasına bir daha bakıyorum. Ama masa boş. Nasıl bu kadar kısa sürede gitti ki? Ya da ben çok mu uzun düşündüm? Doğru ya benden kaçmış olmalı. Kim dikizlenmeyi sever ki? Hesabı ödeyip kafeden çıkıyorum. Yağmur iyice dinmiş. Ağaćlardan damlayan yağmur damlalarının altına yürüyorum. Otobüs durağına gelip bekliyorum. Otobüslerden nefret ediyorum. Birsürü insanla yüz yüze olmayı sevmiyorum. Bana bakmalarınıda öyle. Ama o çocuğun bana bakmasını sevmiştim. Sanki bu daha önceden tattığım bir duyguydu. Onu bir yerlerde görmüş olmalıydım. Sonuçta ikimizde İzmir'deydik. Onu görmüş olmam mümkündü. Tam dalıp gitmişken evin önüne geldiğimizi fark ediyorum. Aşağı indiğimde derin bir 'oh' çekiyorum. Evin önüne gelip kapıyı çalıyorum. Aslında evde kimse olmadıģını biliyorum ama yinede çalmak istiyorum. Abim hep dışarıdaydı zaten annem ve babamda çalışıyordu. Onları ancak geceleri ya da pazar günleri görebiliyordum. Annem cerrah babamda baş hekim olduğu için birsurü işleri vardı zaten bu yüzden benimle ilgilenemiyorlardı. Onların bu duruma çok üzuldüğunu biliyordum ama 17 yaşındayım ve kendi başımın çağresine bakmak zorundayım. Canım eve girmek istemiyor. Bende bahçeye çıkıp oturuyorum. Biraz sonra yağmur yağmaya başlıyor. Damlaların üzerime düşmesine izin veriyorum. Biliyorum hasta olacağım ama boşveriyorum. Anı yaşıyorum. Artık hicbir şey umrumda değil. Yanlızım, Çirkinim, Aptalım Ve Bundan Gurur Duyuyorum.

Umarım Beğenirsiniz :)) Iyi yada kötü yorumlarinızi bekliyorum :)) Vote edersendiz sevinirim :)) Kapağı tasarlayan ve bana çook yardımcı olan @gamzeliayse24 'e sonsuz teşekkür ediyorum seni seviyorum iyiki varsınn :)) <3

ENGEL DEĞİLWhere stories live. Discover now